Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

339 syf.
10/10 puan verdi
Toparlanın.. Bu Ülke’nin yarım aydınlık çoğu kez karanlık kalmış entelektüel geçmişinde yolculuğa çıkıyoruz. Cemil Meriç, içinde yaşadığı toplumu anlamak ve anlatmak için bir yola çıkıyor ve Doğu diye büyük bir birikimin olduğunu bunun medeniyet için fazlasıyla yeterli bir zemin oluşturduğunu hatırlatıyor. Ve tabi ki Batı Medeniyetine karşı bir savaş ilan ediyor. Bu savaş Batı kötüdür, Doğu iyidir gibi sığ bir mücadele değil elbette. Yüzlerce yıllık mazisi olan değerleri ve düşünce birikimini Batı’nın günlük retorikleriyle anlatılamayacağını ve tabi anlaşılamayacağını hatırlatıyor Cemil Meriç. Savaşı Batı’ya karşı değil içimizdeki boş Batıseverlere karşı. Bu Ülke’de Cemil Meriç, bu ülkenin hem trajedisini hem de komedisini anlatıyor aslında. Doğru diye peşinden gidilen yanlışları, mazinin ihtişamını görüp geçmişi olduğu gibi günümüze taşımaya çalışma hatasını gözler önüne seriyor. Weber, Marx veya Durkheim diye kendilerini yırtanların İbni Haldun’a kör kalmalarına şaşırıyor. Cemil Meriç’in, “toprağımızda doğmayanlar” dediği tam olarak bu güruh. İçleri rastgele doldurulmuş ve ithal edilmiş kavram üzerinden tartıştığımızı kimliklere (..izm’lere) büründüğümüzü anlatıyor ve ekliyor: “İzm’ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri. Hepsi Avrupalı.” Deli gömleği olmasına rağmen hiçbirisine kapısını kapatmıyor Cemil Meriç. Bütün ideolojilere kapısı açık, hepsini tanıyor ve tartışıyor. Önemli olan nokta: tartışmak. Muhtevasını bildiği ve özümsediği kavramları kendi tarihi mirasına dayanarak yeniden inşa ediyor. En doğru yol olarak bizlere de aynısını öneriyor: “Türkiye’nin kaderini bütün ideolojilerin aydınlığında fakat tarihimizin büyük mirasına dayanarak inşa etmek.” Burada yine önemli başka bir noktaya dikkatimizi çekiyor Meriç: “kavramlar” “Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci. Öğretmen ne demek? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime. Hoca öğretmez, yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir; isteyen, arayan, susayan.” Bir paragrafta eğitim sistemimizin hali pürmelali bu kadar güzel anlatılamazdı sanırım. Belli ki içeriğini düşündüğümüz gibi isimlendirememişiz fakat bir zaman sonra isim içeriğin önüne geçmiş ve içerik boşalmış. Bugün hangi öğrenci bilgiyi istiyor, arıyor veya bilgiye susamış. Çünkü talebe değil öğrenci. Veya aynı şekilde hangi öğretmen? İrfan asaletini bu şekilde kaybetmeye başlıyor, sonra kaybolan asaleti yeniden ortaya çıkarmaya çalışmak beyhude bir uğraştan öteye geçmiyor. Halbuki tarihimizi “mührü sökülmemiş bir hazine” olarak tanımlıyor Cemil Meriç. Peki biz ne yapıyoruz, kendi ülkemize, yani içimize Avrupalı gözlüklerinden bakıyoruz. Avrupalı’nın istediği kadarıyla sınırlıyoruz çalışmalarımızı. Bir irade ortaya koyamıyoruz günün sonunda. O şöyle söylemiş, sosyal medyada şöyle bir bilgi (kırıntısı) gördüm, onu paylaşmalıyım. Peki senin düşüncen ne? Bizim fikirlerimiz ya kulaktan dolma ya da çerez mahiyetinde sabun köpüğü. “Başkalarının sözleriyle yetinmek alışkanlıkların en kötüsü.” diyor Cemil Meriç ve ekliyor, “Kitapta okudum, gazete yazıyor gibi sözler iradenin ve kişiliğin yokluğunu gösterir.” Cemil Meriç, Bu Ülke’de bu ve benzeri keskin yargılamaları ve polemikleri çok kere yapıyor. Bunu yaparken okuyucusunu hem kendine getirmeyi amaçlıyor hem de yalın gerçeklerle bizi şok ediyor. Bu Ülke aslında bir “kamus”. Salt bir sözlük değil, kamus. Bunun önemini belirten yazar, okuyucusuna bir başlangıç da sunuyor. Lisans düzeyinde bir öğrenci Bu Ülke’de geçen isimleri baştan sona not edip, o isimler hakkında özet bilgiler öğrense bile önemli bir düşünce seviyesi yakalayacaktır. Kitabın sonuna eklediği Kanaviçe bölümü tam olarak bunun bir örneği. Yıllar öncesinden kurmuş Üstat Wikipedia’yı. Fakat değer bilinmemiş yine. Teknik bir kaç bilgi vermek gerekirse. Cemil Meriç’in 1954 senesinde gözleri görme yetisini tamamen yitirir ve Üstat henüz 38 yaşındadır. Bu Ülke’yi yayınladığında ise takvim yaprakları 1974 yılını göstermektedir. Şaheseri yazdığı dönemi ve kişisel imkansızlıklarını göz önüne aldığımızda eserin değerini bir kat daha artıyor. 45 yıl sonunda kitap 57. baskısını yapmış. Bir baskının tüketilme hızı bir yıldan daha kısa sürüyor. Fakat buna rağmen Bu Ülke’de gelişme namına hiçbir ışık gözükmüyor. Demek ki kitap sadece alınıyor gerekli içselleştirme için henüz bir hareket yok. Bunun dışında kitap şu kadar bölümden oluşuyor başlıkları şunlar gibi bilgileri okuyucunun içindekiler kısmında gezinmesine bırakıyorum. Son olarak, Bu Ülke’yi ilk defa okuduğumda yıl 2006 idi. Fakat kitap bir kere okunup kütüphaneye kaldırılacak bir kitap değil, bunu tekrar okuduğumda hatırladım. Altını çizdiğim satırların arttığını, aldığım notların bir hayli yekün oluşturduğunu gördüm. Sadece zaman değişmiyor bizler de değişiyoruz. Zamanın gerekli kıldığı bilgiyi göz ardı etmemek gerekiyor demek ki. Bunun için daha çok okumak, daha çok düşünmek ve sorgulamak lazım. Vesselam…
Bu Ülke
Bu ÜlkeCemil Meriç · İletişim Yayınları · 201821,2bin okunma
··
11 görüntüleme
Özlem okurunun profil resmi
Emeğinize sağlık👍
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.