LİBİDO KAVRAMI VE KÖTÜNÜN MEDENİLEŞTİRİLMESİ (JONES, REIK, JUNG)
Freud'un makalesi -açıkça belirtmiş olmasa da- Ernest Jones'un Der Alptraum in seiner Beziehung zu gewissen Formen des mittelalter lichen Aberglaubens [Ortaçağ Boşinancırun Belli Biçimleriyle İlişki si Bakımından Kabus Görme] (1912) adlı yazısıyla bağlantılıdır. Yayımlanmasından kısa süre sonra Almancaya da çevrilen bu küçük kitap, Freud'un Totem ve Tabu'su ile C. G. Jung'un Symbo le der Wandlung'unun [Dönüşümün Sembolleri] yanı sıra kültür tarihine yönelik ilk psikanalitik araştırmalardan biridir. Jones çalışmasında Freud'un yukarıda değinmiş olduğumuz, Şeytan'ı "bilinçdışındaki bastırılmış dürtüsel yaşamın kişileştirilmesin den ibaret" sayan Charakter und Analerotik (1908) başlıklı yazısın dan yola çıkmışbr.234 Dürtü ekonomisinin Şeytan mitolojisindeki somut bileşenlerini araştırarak Freud'un hipotezini derinleştir mek gerektiğini savunur. Giriş bölümünde Şeytan inancının tari hinin "kesintisiz kaygının tarihi" olduğunu söyler.235 Söz konusu kaygı "bastırılmış arzulara ilişkin iki kategorinin yansıtılması" olarak yorumlanır. Bunlar babayı taklit ehne ve babayla savaşma arzularıdır.236 Bu tür bir çift amaçlılık ise babanın hem arzu hem de nefret nesnesinin bedenleşmesi ya da oğlun hem arzu hem de
89
AYDINLANMA VE PSİKOLOJİ
nefret öznesinin bedenleşmesi olduğu şeklinde ifade edilebilir. Böylece, Jones'a göre hepsi de aynı ödipal çabşma durumunu simgeleyen dört anlam varyasyonu elde edilmektedir (öncelikle bir baba-oğul ilişkisi söz konusudur ve buna "tekabül eden dişil ödipal durum" belli benzerlikler taşısa da, Jones tarafından pek neden gösterilmeden "daha önemsiz" sayılmaktadır).237 Şeytan hayranlık duyulan babanın bir projeksiyonu olabilir; bu rolü üstlendiğinde cinsel iktidar sahibi, güçlü ve baştan çıkarıcıdır, eski kültür tarihinin de yakından tanıdığı bir sembolleştirmeyle teke ya da büyük bir yılan halinde görselleştirilir.238 İkinci ola sılıkta Şeytan düşmanlık duyulan babanın yansıhlmasıdır; çir kin ve kötü kokan bir dolandırıcı rolünde görünür, kötü niyetli ve sürekli yalan söyleyen biri, alaycı bir zorbadır; Ortaçağ'dan beri aktarılan inanışa göre, ona karşı ancak haç işareti ve Baki re Meryem'i yardıma çağırmak işe yarayabilir.239 Üçüncü olarak Şeytan babası gibi olmak isteyen oğlu temsil ediyor olabilir; bu durumda karşımıza Tanrı'nın yerini almak isteyen, dolayısıyla onun şekline bürünmüş, alametlerini kuşanmış biri olarak, gök lerin sahte hükümdarı, yarabcırun sahte benzeri olarak çıkacak hr.240 Son Şeytan tiplemesi ise babasının yerini almak istemeyen, tersine sorgulayan bir oğlu simgeler; eyleme geçmiş bir hasım, bir isyancıdır, işi küfre vardırıp kinik bir tavırla Tanrı'nın mutlak gücünden şüphe eder ve otoritesini alaya alarak reddeder.241
Bu modellerin dikkat çekici yanı, tek anlamlı bir yorumla yetinmemeleri, Şeytan'ı sadece kötülüğün temsilcisi olarak sun mamalandır. Ahlaki normları yıkıp şiddete başvuran ikinci tip Şeytan, uzlaşılmış kötülük anlayışına uygundur sadece. Diğer durumlarda ise kötülük kavramı içinde değerlendirilemeyecek yıkıa, bozguncu bir rol üstlenmektedir: Baştan çıkarıcı olduğun da cinsellik düzenini bozar, ensest ve rastgele cinsel ilişki konu larında tabuları yıkar; taklitçilik ettiğinde başkalarını aldatmak için gerçeği saklayan yanılsamalardan yararlanır ve Tanrı'run bilinebileceği konusunda şüphe tohumları eker; kafir bir şüp-
90
LiBİDO KAVRAMI VE KÖTÜNÜN MEDENiLEŞTiRİLMESi
heci rolünü oynarken inanç buyruğuna karşı çıkar ve dünyaya kuşku zehri saçar. Üstünde durulması gereken ilginç bir nokta, Şeytan'ın Hıristiyan dogması tarafından da vurgulanan bu norm yıkıcı davranışlarının baba otoritesine sahip yaratıcı, yasako yucu ve yargılayıcı olarak Tanrı'yla ilişkili sayılmasıdır. Jones Hıristiyanlık dünyası ile şeytani dünya arasındaki, baba oğul ilişkisinin iç bağlamına tekabül eden bağlantıyı açıklamak için Şeytan'a tapma örneğine başvurmuştur. Hıristiyan ibadetinin bir uyarlaması olan bu tür ayinler oradaki dramaturgiyi tersine çevirmektedir: "Ayine katılanlar bir daire halinde geriye doğru giderek dans eder, yüzleri merkezin ters yönüne çevrilidir, sol el lerini kutsal suya (Şeytan'ın idrarı) batırırlar, istavroz çıkarmayı da ters haç işareti şeklinde yaparlar, ayinde kara ekmekten yenir, siyah mumlar vb. kullanılır. Şeytan'ın da kıçında genellikle güzel bir kadınınkini andıran ikinci bir yüzü vardır (tersine çevirme iş leminin ikileşmesi), koltuğuna ters oturur, penisi çoğu kez önde değil arkadadır, bedeninden kurtarıcının semavi kokusuyla tezat oluşturan feci bir koku saçılır vb."242 Tanrı'ya küfür anlanuna ge len ama Jones'un yakışık almayacağı için sözünü etmediği başka şeyler de vardır: Şeytan'ın kıçını öpme, dışkıya bulanmış kutsal ekmek yeme, haçın İsa baş aşağı gelecek şekilde ters çevrilmesi, toplu mastürbasyon, sunak üzerinde Şeytan'la çiftleşme. Şeytan ayini kendine özgü bir işaret ve sembol dili geliştirmez, çünkü görsel gücünü -yaratıcı olmaya gerek duymadan- yadsımanın şiddetinden almaktadır. Başka bir deyişle o da Hıristiyan gele neğinin büyüsüne kapılmış, onun düzen talebini kabullenmiştir, reddedici tavırları hep onunla ilişki içindedir.243 İşte Hıristiyan ibadet ritüeli ile şeytani dünyanın oluşturduğu bu bağlamda, baba oğul ilişkisinin içsel bağlantısı ve dolayısıyla ensest çatış masının temel yapısı yansımaktadır. Nasıl Şeytan ayini Tanrı ba bayı hor görerek aslında yüceltmiş oluyorsa, isyan eden oğul da reddedip kovmak istediği babasını ona başkaldırma sürecinde kabullenip takdir eder.244
91
AYDINLANMA VE PSiKOLOJi
Ensestin mitlerin oluşmasındaki önemini Jones gibi Freud da Totem ve Tabu'da (1912/13) öne çıkartmıştır. Ona göre, kurban töreni bastırılmış suçluluk duygusuna işaret eder, hayat baba ro lündeki tanrısal bir figüre feda edilerek suçun kefareti ödenmiş olur. Hıristiyanlıktaki sembolik kurban ritüeli de, babasının gücü ne karşı çıkan oğlun geçmişteki bu suçuyla ilişkilidir. Dolayısıyla İsa'run kendini feda etmesi iki açıdan yorumlanabilir: Kıskanç bir baba tanrının verdiği ceza ve cezayı hak eden oğlun gönüllü ola rak ceza çekmesi.2� Bu bağlamda Şeytan, Tann'run -suçunu ka bullenip tövbe etmeye yanaşmadığı için gökten kovulması gere ken- yitik oğlu olarak anlaşılacaktır (bu yorum, Lucifer'i Tann'run bir oğul gibi sevdiği ve en yakın hissettiği melek sayan gnostik an layışla örtüşmektedir).246 Kurban ve cezalandırma, suç, tövbe ve kovulma, İsa ve Şeytan figürleriyle birlikte Ödipus kompleksine benzer bir çatışma durumuna işaret eder.
Eğer Şeytan inana bastırılmış ödipal arzuların ürünüyse, bu inancın soykütüğünü öncelikle rüyalara bakarak çıkarmak göre ce tutarlı bir yaklaşım olacaktır. Jones'a göre bastırılmış dürtüsel arzularla Şeytan mitolojisinin benzerliği özellikle kabuslarda or taya çıkar. Kabustaki Şeytan, oğlun arzusunun yöneldiği babayı simgeleyen bir figürdür; böyle korkutucu bir görüntüye yol açan kaygı ise, ensestin pratikte gerçekleşmesinden duyulan korkudur. Şeytan'ın taşıdığı cinsel anlam onun belli başlı görsel özelliklerin de -boynuzlar, şiş ayaklar, kanca burun- belirgindir ve "babayla ilişkili bastırılmış arzuların yansıtılması" olduğunu hahrlahr.247 Üst-benin tabulaştırdığı bu arzular bilinçdışına iner ve onun ta rafından kabuslarda aktifleştirilerek simgesel yoldan ifade edilir. Böyle rüyaların korkutucu özelliklerinde bastırılmış ensest arzu nun izleri açığa çıkar; söz konusu arzu şiddet veya aa gibi ürkütü cü tablolar ya da ikircikli bir haz halinde geri dönmektedir.
Eğer kabus bastırılmış ensest arzuların imgesel olarak sahne lenmesiyse, bu tür rüyaların analitik yorumuna düşen görev de kaygı ile ensest arasındaki bağlantıyı açıklamaktır. Jones da psi-
92
LiBiDO KAVRAMI VE KÖTÜNÜN MEDENiLEŞTiRiLMESi
kanalizin aydınlahcı işlevi olduğu, mitsel Şeytan imgelerinde yatan ama insanın farkında olmadığı anlamı ortaya koyduğu görüşündedir. Pek çok çağın fırtınalarını atlahnış olan Şeytan mitinin kültür tarihinde görülen bu direnci, onun aynı zamanda temel gereksinimleri karşıladığını, kendini temsil yoluyla anlat mak isteyen insanın tabulaştırılmış şeylerden duyduğu korkuya bir imge kazandırdığını gösterir. Dolayısıyla Jones da Freud'un nevroz öğretisinden hareketle sağlamak istediği aydınlanma nın böyle bir imgeyi kalıcı olarak silemeyeceğinin farkındadır: "Ancak, Şeytan kolay kolay ölmeyecektir."248 Psikanalizin ras yonelleştirici diyalektiğinde Şeytan bir yandan aslında nevrotik süreçlerin şifresinden ibaret sayılırken, diğer yandan da kültür tarihindeki vazgeçilemezliği sınanmaktadır. Jones İblis'i hem en kötü varlık rolünden azat ederek sekülerleştirir hem de daha Ortaçağ'da bile onun her tarafta ortaya çıkmasını kavramaya ça lışırken geliştirilmiş yapısal modelleri yemden üretir. Demek ki Şeytan'ın psikanalitik yorumu, kötülüğün ortaya çıktığı formla ra, alışılmadık davranış biçimleri gösterdiklerinde dahi egemen olabilen bir tekrar zorunluluğunun buyruğundadır.249 Tann'run kadim düşmanını düzen bozuculuğun bedenleşmesi olarak gö ren klasik yorumu geçersiz kılmaz, sadece kötülüğün meydana getirdiği içerikleri yeni aktörlere yükler. Bu anlamda psikanalitik Şeytan yorumu kendi sandığından çok daha az devrimcidir.250
Kötülüğün çevirdiği dolaplarla yakından bağlantılı bir tiple me de inkubustur. Bu şeytani yatak arkadaşı, Ortaçağ düşüncesi ne göre cadılarla fuhuş yaphğı gibi, çeşitli şekillere girerek -çoğu kez rahip kılığında- kadınları, özellikle de manastırda yaşayan ları baştan çıkarır. Jones bu konuda şunu özellikle vurgulamak tadır: "İnkubus hoş bir cinsel heyecandan büyük bir dehşet ve iğrenme hissine kadar olası her türlü duygusal aşamada kendini gösterebilecek bir mizaca ve tarza sahiptir."251 Kötülüğü düşün menin açığa çıkardığı karışık duygular, bilinçdışının etki gücüne dair ipuçları oluşturur. "Bu çeşitlilik" diyor Jones, "ve en uç nok-
93
AYDINLANMA VE PSİKOLOJi
tada bir sınır çizmenin imkansızlığı, korku ile libido arasındaki yakın bağıntıyı göstermektedir; bu da bize açıkça erotik rüyalar ile kabuslar arasında gözlemleyebildiğimiz kademelenmenin ta mamen aynı olduğunu hatırlatır."252 Ortaçağ hekimleri için bile tanıdık olan inkubus mitindeki ensest motifi, Jones'a göre tar tışmaya yer bırakmayacak kadar kesindir. İnkubus rüyası ''bas tırılmış belli arzuları, özellikle anne babayla cinsel ilişki kurma isteğini hayali düzeyde gerçekleştirir."253 Jones bu noktada da ensest motifi ile Şeytan mitolojisi bağlantısının doğrulandığı gö rüşündedir; Şeytan, kültürel tabular nedeniyle kötülükle eşan lamlı görülen baskın ensest arzulan temsil eder.
Freud'un yararlandığı ikinci bir çalışma vardır, ama bu kez Jones'un örneğinden farklı olarak kaynağını bizzat belirtmiştir:254 Theodor Reik'ın Şeytan nevrozları makalesinden hemen önce ta mamlanmış olan Der Eigene und derfremde Gott [Kendi Tanrımız ve Yabancı Tanrı] (1923) başlıklı araştırması. Freud daima en sev diği öğrencilerinden olan Reik'ı Birinci Dünya Savaşı sırasında, öğrenim analizi* devam etmekteyken parasal yönden de des teklemişti. Jones'un tersine, Reik çalışmasında bireysel psikoloji yerine kültür tarihi perspektifinden bakmakta, Batı dünyasının Şeytan mitolojisini incelemektedir. Kötülüğün tezahür ettiği her
türlü bedensel formda din tarihinin derinliklerinde gömülü bir unsura rastlandığını söyler. Ruhsal dünyadaki bilinçdışı gibi, bu unsur da şimdi gömülü olduğu yerden çıkıp bir imge olarak yeniden canlanmaktadır. Şeytan öyküsünün ilksel sahnesi, onun bir zamanlar ait bulunduğu iyiden kopuş sürecidir. İnsanın ruh sal sistemiyle benzeşen bir süreçtir bu, zira orada da bilincin güç leriyle bilinçdışının güçleri karşıt kuvvetler halinde ve aynı ay gıta demir atmış olarak var olurlar: "Başlangıçta bütün olan bir tanrının bölünme yoluyla çoğu kez birbirine düşman iki farklı tanrıya dönüştüğü süreç, bireyin belli ruhsal süreçleriyle pekala
* Psikanaliz eğitimi alan kişinin kendisine yapılan analiz. (ç.n.) 94
LİBİDO KAVRAMI VE KÖTÜNÜN MEDENİLEŞTİRİLMESi
bağdaşhrılabilir."255 Reik Bah dinindeki yaratılış mitinin bir un suru olan iyi ve kötünün ayrışmasını ruhun kapalı sistemi içinde bilinç ve bilinçdışı arasındaki çözülmeyle karşılaştırmaktadır. Bu karşılaştırmada kötülüğü temsil eden Şeytan, bilinçdışından kaynaklanan dürtüsel eğilimlere tekabül eder. Nevroz vakaların da bunlar bastırılmıştır, ama kabuslardaki imgelerde, davranış bozukluklarında ve ketlenmelerde yeniden baş gösterirler. Jones gibi Reik da ödipal çahşmayı kötülüğe ilişkin kültürel imgelemle benzerliğe sahip bir model olarak görmektedir. Şeytan, bilinçdı şının birçok kez üzeri örtülmüş, itilmiş, kovulmuş ama tam an lamıyla ele alınıp halledilmemiş bir katmanına işaret eder. Hı ristiyan tanrısına karşı çıkan ve çölde İsa'yı ayartmayı deneyen karanlık güçlerin Şeytan'da kendini belli etmesi gibi, nevrozda da -üstesinden gelinememiş ödipal çahşma durumu için semp tomatik bir şekilde- bilinç alanıyla bütünleştirilemeyen karşıt güçlerin gizli oyunu sürmektedir.
Reik'a göre cinler ve Şeytan modem insanın ruhsal aygıhn daki, kendi tabulaşhrdığı duygu ve heyecanların imgeleridir. Ölmüş akrabaların yaşayanların rüyalarında bazen kötü bir ruh olarak görünmesi de dikkat çekici bir olgudur. Bu durum, ölü ler için tutulan yasın alhnda birçok kez olumsuz -ve yıkıcı- bir tutumun yattığı ve kendini simgesel yoldan belli ettiği anlamına gelmektedir. "Kıymetli yakınlarının ölümü" diyor Reik, "geriye kalanların ruhsal hayatında kötü ruhların projeksiyonuna yol aç mışb."256 Bu hipotezden Freud'un Şeytan kuruntusu hakkındaki görüşüne doğrudan ulaşılabilir: Böyle bir kuruntu olumsuz baba imajının sonradan hissedilen etkilerine bağlı bir nevrozu ifade eder. İblis'in ve ona bağlı cinlerle şeytanların tehditkar özellikle rinin ardında bazen nevrotik aile romanlarındaki korkunç çatış maları görmek mümkündür.
Theodor Reik tutarlı bir yol izler ve Matta İncili'nde ("Matta" 4:3 vd.) anlahlan İsa'run Şeytan tarafından sınanması öyküsünü de Tanrı'run oğlunun içindeki korkuların yansıması olarak yo-
95
AYDINLANMA VE PSiKOLOJİ
rumlar. Örneğin Şeytan, İsa'yı tapınağın tepesine çıkarıp oradan aşağıya atlamasını, yaralanmayacağını kanıtlayarak Tann'nın oğlu olduğunu göstermesini istemiştir. Reik bunu baba ile oğul arasındaki gizli bir çabşmanın yansıması sayar, çünkü İsa itiraf etmemekle birlikte babasının tahtını arzulamakta ve Şeytan'ın talep ettiği aşağı atlama ediminde bu arzusu fark edilmektedir. Şeytan'ın önerdiği atlama edimi, Lucifer'in gökten düşüşüne tekabül etmektedir; kötünün bu küstahça önerisi, İsa'nın kendi içindeki kötülük unsurlarına işaret eder.257 Freud'un metapsiko lojik yöntemini kusursuzca uygulayan bir yorumdur Reik'ınki. Psikanaliz kötülüğü daima insanın içindeki bir oluşuma dönüş türmekte, böylece teodise problemini çözmektedir. Freud'a göre kötülüğün somutlaşmış biçimleri artık mevcut değildir, çünkü görünür olduğu biçimler ruhsal aygıhn unsurları haline gel miştir: Kötülük libido ve ölüm dürtüsünün, yeniden üretim ve tüketimin çeşitli şekillerinden oluşan, sansüre kurban gitmiş bir arzulama kuvveti olarak belirir. Freud'un dürtü öğretisi sadece kötülüğün bastırılmasıyla ilgilidir, aklın özgürlüğünde başarıyla sürdürülmüş uzun bir hayatı dikkate almaz. Susan Neiman şüp heci bir realizmi temellendiren bu yaklaşımı yarablıştaki kötü lüğün "doğallaşbrılması" olarak nitelemiştir. Aydınlanmacı teo dise mükemmel olmayıştan duyulan korkuya karşı müstahkem bir mevki gibiydi; Freud ise onun sağladığı geçici rahatlamayı reddetmekte, çözmek istediği problemin bizzat bir parçası oldu ğunu vurgulamaktadır.258 Neiman'a göre Freud kötülüğü ruhsal yapının kurucu bir uğrağı olarak insan doğasına yerleştirmekle, onu ahlaki bakımdan yargılayıp dizginleme imkanını tamamen ortadan kaldırmaktadır.259 İnsanın dürtülere bağımlı oluşu, ruh sal aygıtında baştan itibaren bulunan bir doğum hatasıdır. Dür tülerin içinde gizlenen Şeytan'ı kısa süre için sakinleştirmek ve bastırmak mümkünse de, uzun vadede imkansızdır. Hans Blu menberg bu bağlamda kuramcı Freud'un tam da libidonun içsel varlığını bulduğu yerde saptamak zorunda olduğu bir "kaçınıl-
96
LiBiDO KAVRAMI VE KÖTÜNÜN MEDENiLEŞTİRiLMESi
mazlıktan" söz etmiştir.260 Reik'ın metapsikolojik Şeytan yorumu da Freud'un kültür felsefesinden etkilenmiş olduğu için, kısa bir sapmayla bu konuya girmemiz gerekiyor.
Bilindiği gibi Freud'un kültür kuramına ilişkin yazıları, ira denin özgürlüğünü reddetmesinden kaynaklanan genel bir şüp heci tona sahiptir. Ben ve İd (1923) adlı yazısı bunun tipik bir örneğidir. Freud bu yazıda dürtüye bağımlı bir ilksel durum fik ri geliştirmiştir. Sansürleyici Üst-ben kendini bundan ayırır.261 Freud'un öne sürdüğü model, kötülüğün isyanına dair mitsel anlatının değişik bir çeşitlemesi, Lucifer'in cehenneme düşü şünün psikanalitik uyarlaması olarak görülebilir.262 Başlangıçta henüz bir Ben tanımayan "O" [id] vardır, irade ve güdülenmeye sahip değildir, karşısında farklılık aracılığıyla kendini bulmasına yarayacak bir şey bulunmadığından bir özdeşliği de yoktur. An cak Ben'in (ruhsal kişilik) ve Üst-ben'in (vicdan) oluşmasından sonra, dürtülerin bu karanlık ülkesine ahlaki bir düzen gelebilir. Lucifer miti kötüyü iyiden kopmuş bir ürün olarak görürken, Freud'un öne sürdüğü bireysel ruhun soykütüğünde çocuksu bir dürtünün itkisi varsayılır. Buradan da yetişkinlik süreci için de bir Ben gelişecektir. "İd", Goethe'nin Mephistosu'nun antik
mitolojiyle örtüşen bir şekilde bahsettiği o "ışığı doğuran" ka ranlığa tekabül etmektedir.263 Bu açıdan bakıldığında, id'in Ben ile tamamlanmasının gerçekten bilinci özgürleştirici bir süreci harekete geçirip geçirmediğini sormak gerekir. Ben'in doğması mutlaka dürtüler dünyasının karanlığındaki şeytani güçlerden uzaklaşma anlamına gelmez, çünkü Ben çocukluk evresinde id'den çıkmıştır. Freud'un bilinçdışının temsillerine ilişkin dü şüncesi Foucault'ya göre metafiziğe yönelik temel bir eleştiri ol makla birlikte, kötümser bir yaklaşımdır ve öyle de kalır, çünkü kimlik edinme sürecinde üstü örtülen ama hiçbir zaman tama men ortadan kaldırılamayacak olan libido ile Ben'in oluşumu arasındaki soykütüksel bağlantının farkındadır.264
97
AYDINLANMA VE PSiKOLOJi
Freud Haz İlkesinin Ötesinde (1920) adlı kitabında Ben'e ait olan ve yenilenme arayan tüm dürtülerin özünü, doğum önce si duruma dönmeyi ve dolayısıyla yaşamı ölümle aşmayı he defleyen bir kuvvet olarak betimlemiştir.265 Hem tüketici hem de muhafaza edici olan, yani yeniden oluşturmayı hedefleyen Ben-dürtüleri kümesinin karşısına, hayab kullanıp tüketmeyen, tersine yaratan cinsellik dürtüsünü koyar. Ben-dürtüleri zamanı kullanarak var kalmayı sağlarken, cinsel dürtü hayat veren ve dolayısıyla zamanı tüketmek yerine güncelleyip sürdüren bir kuvvettir. İdealleştirilmiş haliyle sunulan ve makalenin giriş kıs mında açık sözlülükle "geniş çaplı spekülasyon"266 olarak nitele nen bu dürtü düalizmi, Freud'un kötülüğü ruhsal aygıtta nereye yerleştirdiğini gösteren bir yoruma bağlanmaktadır. Freud kötü lüğün izine, dürtünün kendini tekrarlama zorunluluğu üzerin den ifade ettiği yerde rastlar; burada birincil bir dürtünün bilinç tarafından ele alınıp ikincil dürtüye dönüştürülmesi gerçekleş mez ve bu da nevrozlar için karakteristik bir durumdur. Bilincin üstesinden gelemediği, tüm ikame ve yüceltme denemelerine rağmen devamlı bir gerilime neden olan dürtüleri Freud "şeyta ni" diye anmaktadır.267 Bunlar ölüme yönelik bir dinamiğe sahip Ben-dürtüleri olmadığı gibi, yaşam dürtüsü olan cinsel dürtü de değildir. Tekrarlama zorunluluğunu doğuran asıl sorumlu, her
ikisinde de mümkün olan bastırma mekanizmasıdır. Sadece dür tüyü kontrol altında tutmak için insanın çaba harcadığı bastırma işi bile, sürüp giden bir gerilim yaratır ve bu kendini ürkütücü biçimlerde ortaya koyar. Ortaçağ'da bile bilindiği üzere, Şeytan repertuarını sürekli yeniden üreterek sahneye çıkmayı sever.268 Şeytan'ın hep aynı şeyleri tekrar tekrar yapıyor olmasına eskiden kötülüğün ta kendisi gözüyle bakılıyordu; Freud'un öğretisin de de bastırılmış dürtünün tekrarlanma enerjisi, bunun nevroz oluşturan modem karşılığıdır. Nasıl ki Şeytan değişmiyorsa -ya da Goethe'nin Faust'unun ikinci kısmındaki deyişle "yaşlıysa"- bilinçdışırun da zamanı diye bir şey olmaz, zamansal koordinat-
98
LIBlDO KAVRAMI VE KÖTÜNÜN MEDENiLEŞTİRİLMESi
larla hiçbir ilişkisi yoktur.269 Her iki durumda da tekrarın yapı sı gelişme ilkesiyle, "daha önce" ve "daha sonranın" yasasıyla kurulan sınıflandırıcı (ve hiyerarşik) bir düzene karşı bağışıklığa sahip olmak demektir.
Şeytan çıkarma pratikleri Freud'un gözünde bu figürün tem sil ettiği dürtüsel güçlerin tatmin edilmesiyle aynı anlama gelir. 1932'de Psikanalize Yeni Giriş Dersleri' nde konuyla ilgili ünlü bir ifade kullanınışbr: İnsanın "id" kavramıyla anlahlan ve dürtüsel nesnelerin yer aldığı "ruhsal yeralh dünyası", tıpkı Hollanda'da ki Zuydersee• gibi işlenip medeniyete açılmalıdır.270 Bu yaklaşı ma göre şeytan çıkarma projesinin uygar dünyadaki karşılığı, insan ruhundaki vahşi toprak parçalarının tarıma açılmasıdır ve Deleuze ve Guattari tarafından "yeniden yerleşikleştirme [Re territorialization]" olarak adlandırılmıştır.271 Psikanaliz, kötülüğe ilişkin mitlerin ardındaki karanlık odalara ışık tutmakla, "id"in oluşturduğu o bilinmeyen bölgelerin fethedilip kültürel alan lara çevrilmesi için ilk adımı atmış olma iddiasındadır. Şeytan çıkarma ve sömürgeleştirmenin işlevi birbirine çok benzer; ana liz araçlarını kullanarak Şeytan'ı kovan, onun yaşadığı bataklık alanlarına ilk ayak basan olma hakkını da kazanmış olur.
Freud'un kendi işinden neredeyse bir kahramanlık öyküsü gibi bahsetmesi, terapi çalışmasının risksiz bir girişim olmadı ğını göstermektedir; tersine, insan ruhunun karanlık yanlarına nüfuz eden tehlikeli bir aydınlatma edimi söz konusudur. Ni tekim kendi faaliyetini nitelemek üzere özellikle Şeytan kovu culuk benzetmesini seçmiştir ve bunu yapanlar da kovalamaya çalışhkları güçlerin etkisi ve baskısı albndadır. Freud, Bir Hisleri Vakası Analizi'nde (1905) şöyle der: "Benim yaptığım gibi, insa nın bağrında yaşayan, iyice dizginlenmemiş en kötü şeytanları uyandıran biri, girdiği bu dövüşten zarar görmeden çıkmaya dikkat etmelidir."272 Ortada böyle ilginç bir Ben imgesi olunca,
• Hollanda'da setlerle denizden toprak kazanarak kullanıma açılan bölge kastedilmektedir. (ç.n.)
AYDINLANMA VE PSiKOLOJi
derinlere dalan analitik çalışma karanlığın güçleriyle karşılaşma yı kaçınılmaz kılacaktır. Freud'un burada dile getirdiği, Tieck, E. T. A. Hoffmann ve Hauff'tan tanıdığımız romantik dağ mitoloji sinin bir çeşitlemesidir: Psikoloji gölgeler diyarına inmeyi gerek tiren tehlikeli bir bilimdir. Metafiziği metapsikolojiye dönüştür me sürecinin kendisi de bir estetik sahneleme yasasına tabidir - tıpkı 19. yüzyıl edebiyabrun mekana ilişkin imgelerle, uçurum, zindan ve yeraltı dünyası tasavvurlarıyla yaptığı gibi. Analist sadece akılcı bir tutumla miti dürtü ekonomisindeki kaynakla rına geri döndüren bir çevirmen değildir; aynı zamanda usta bir büyücü gibi dünya sırlarının içine dalarak onları imgelem yo luyla yeniden doğurur. Tehlikeyi bilip ondan bahsetmiş olmak hayatta kalmak için yeterli olmayabilir; Freud ruhun karanlık yanlarıyla girilen tehlikeli bir "dövüş" derken, estetik fantezinin gücüne tanıklık eden böyle bir alanı kastetmiştir.
Cehennem prensinin imgeler dünyasını bir yansıtma ürünü olarak anlayan Freud'un Şeytan yorumu, Hıristiyan mitolojisini metateorik bir düşünme tarzına dönüştürür. Söz konusu ürünün imgelem yapıları bilinçdışı ekonomisinden nedensellik ilişkisiyle çıkarsanmaktadır. C. G. Jung bu konuda farklı bir görüş savu nur. Freud'un nedensellik modelini reddeder ve Şeytan mitine yeni bir anlam yükler. Her şeyden önce, onu psikanaliz yoluyla ele geçirip işlenebilir hale getirmeye girişmez. Bu tür dönüştür melerdeki deşifre etme eğilimine (Freud'un 1927 tarihli Bir Yanıl samanın Geleceği'nde aktardığı geleneksel inançlarda bulunduğu ileri sürülen ikame edici özelliğe dikkat çekerek haklı göstermeye çalıştığı bir eğilimdir bu) sonraki yıllarda birçok kez karşı çıkmış tır.273 Ricceur'ün değerlendirmesine göre ikonakırıcılığa yatkın olan Freud,274 mitlerde ve dinlerde sadece aklın egemenliğindeki bir dürtü yüceltmesi buluyordu. Oysa Jung her iki alanı da ir rasyonelliğin bireysel ruhları aşan nesnel güçlerin bir yansıması olarak görür ve bunları arketip kavramında toplar. 1950'lerin ba şında ayrıntılı olarak yeniden ele almış olduğu Symbole der Wand-
100
LİBİDO KAVRAMI VE KÖTÜNÜN MEDENİLEŞTİRİLMESİ
lung [Dönüşümün Sembolleri] (1912) adlı metninde ilk kez geniş kapsamlı olarak sunduğu arketipler öğretisi bağlamında, Şeytan sembolleştirmesine ilişkin kendi yaklaşımını dile getirmiştir. Bilindiği gibi, Jung'a göre mitlerin imgeler dünyası kolektif bi linçdışının bir deposuydu ve etkin unsuru da cinsel olarak değil, enetji açısından kavranan libidoydu. Kari Abraham'ın çalışmala rından da yararlanan Jung, rüya ve masalların "çocuksu ruhsal yaşamın" sahneleri olduğunu vurgular.275 İnsan ruhu mitler ve masallarda ortaya çıkan ilkel bir öndünyanın ilksel biçimlerini banndırır. Libido saf enetjik itkilerin ve duygusal yatkınlıkların gelip yerleştiği genel bir dürtünün ortamıdır; şekli bulunmayan kolektif bilinçdışırun somut biçimlenmeleri olarak belli sembol lerde kendini gösterir. Benzer bir şekilde, ritüeller de libido il kesini hayata geçirebilir; dans ve ritimle, Dionysos ayinlerindeki gibi otjiye özgü esrimelerle veya müzik aracılığıyla kurallı bir sahneleme ve performans şeklinde dürtüsel itkiyi ifade edebi lirler. Semboller ve ritüeller: Bu iki kavram bir kez daha temel konumuza işaret etmektedir, çünkü kötülüğün bedenleşmesi fi. güratif bir şeydir, hem geleneksel Şeytan ve hayvan tasavvurlan şeklinde hem de ritüel süreçleri halinde gerçekleşebilir. Cadılar toplanhsı ve Şeytan'a tapma ayinleri bunun tipik örnekleridir.
Freud Şeytan figüründe bashnlmış ensest arzulan, Jung ise önceden belli bir hedefe yönelmiş olması gerekmeyen libido enetjisinin simgelenişini görür. Gerçi Jung da Şeytan'ın ve hay van görünüşlü temsilcilerinin cinselliğe işaret ettiği kanısında dır, ama Freud'un ensest kuramına dayanan teknedenli açıkla masını benimsemez. Şeytan mitindeki at, maymun ve yılan gibi şekillerde özellikle öne çıkan fallus sembolizmini Jung da kabul etmekte, ama bunlan daha çok libidonun arketip boyutuna bağ lamaktadır. "Bu nedenle, ahn insandaki hayvansı bileşenin sim gesi olarak Şeytan'la sık sık ilişki içinde görülmesi de anlaşılır bir şeydir."276 Jung Şeytan figürünün kolektif bilinçdışı açısından önemini göstermek üzere, onun bu hayvansı yanını ele almışb.r.
101
AYDINLANMA VE PSiKOLOJi
Freud ve Jung'un ensest ve libidoya ilişkin dürtü modellerin deki farklılık, kaçırulmaz olarak Şeytan mitolojisi yorumlanrun da farklı olmasına yol açar. Freud Şeytan'ı ensest engelini aşmaya yönelik yasak bir isteğin şifresi sayar; böylece son kertede kötülü ğü yasaklanmış aykırılıklara ve sınır ihlallerine bağlayan yakla şımı desteklemiş olur. Şeytan yasak bir karşıt dünyanın derinlik lerinden çıkmış, kültürel süreçte anlaşılır nedenlerle baskılanmış ve karanlıkta hapsedilmiş bir kuvvettir. Buna karşılık Jung onu düalist özellikler taşıyan bir enerji modeline yerleştirir. "Her psi kolojik aşınlık" diye yazrnışhr, "gizliden gizliye kendi karşıhru barındırır ya da onunla yakın bir ilişki içinde bulunur."277 Jung'a göre arketip, karşıtlık ilişkilerinin bir birliğini oluşturur ve bu da kendini mitte yansıtabilir. Bilinçdışının temelde ikili olan yapısı, ilkel ritüellerde ve ikiye bölünmüş dünya tasavvurunda karşılı ğını bulmaktadır. Böyle bir model Freud'daki gibi açık seçik bir tasnife uygun değildir. İsa figürünün tamamlayıası olarak Şey tan, yaratılış düzeninde belirlenmiş, ahlaki koyut ve yargılarla değerlendirilemeyecek bir figürdür. "(. . .) aynı masalın bir ver siyonunda 'Tanrı' kavramı geçerken, bir diğerinde 'Şeytan'dan söz edilir."278 Bu gibi dönüşümlere sadece figüratif düzlemde değil, edimsel düzlemde de rastlanır; ritüeller sarhoşluğa, dinsel sırlar otjiye dönüşebilir. Jung büyük gerilimle karşı karşıya gelen iki taraf arasındaki ortak yanı açıkça vurgulamaktadır. Jones'ta görmüş olduğumuz gibi, kutsal ayinin uyarlaması olan Şeytan ayini, Hıristiyan ritüeliyle soykütüksel anlamda bağlanhlıdır. İyi ile kötünün aynı kökenden gelmesi, Jung'un gözünde hem mit ler hem de ruhsal arketipler için aynı ölçüde geçerli bir düzenin merkezi unsurunu oluşturur.
Jung'a göre, kültür tarihi açısından bakıldığında, bu tür bü tünsel yapılarda bir ayrışma (ve bozulma) süreci söz konusu dur. Evvelce bir bütün oluşturan şey, tarih içinde giderek par çalara bölünmektedir. İsa figürünü yorumlayan Jung, onda Eski Ahit'teki yaraba Tanrı'dan farklı olarak artık kötünün bulunma-
102
LiBiDO KAVRAMI VE KÖTÜNÜN MEDENiLEŞTiRiLMESİ
dığıru söyler. Yahve bilgelik ve babalığın yanı sıra intikamcılık, itaat talebi ve şiddet gibi kötülük ilkelerine de vücut vermekte dir (bkz. "Yeşaya" 24:1);279 oysa İsa mutlak saflık ve suçsuzluk demektir. "İsa figüründe" der Jung, "arketipteki karşıtlıklar bir yanda Tanrı'nın aydınlık oğlu, diğer yanda Şeytan olmak üzere ayrışmıştır. Karşıtlıkların kökensel birliği İblis ile Yahve'nin baş langıçtaki birliğinde kendini belli eder."280
Psychologische Typen [Psikolojik Tipler] (1921) adlı incelemede ise Jung, Şeytan'ın insanlar için "kendi bilinçdışlarının sesi"281 ol duğunu vurgulamaktadır. Hıristiyan inananın yapılanması için, iyi ile kötünün birliğini barındıran arketipin ortadan kaldırılması gerekmiştir. "Bilinçli yaklaşımın"282 gelişmesi aynı zamanda bi linçdışından uzaklaşma anlamına gelir; ama bilinçdışı, kolektif geçerliliği olan imgeler ve simgelerle buna cevap verip yine de kendini duyurur. Jung, karşıtlıkların birliği dediği şeyin bir yan sımasını da Goethe'nin Faust'unda görmektedir: " Ortaçağ'ın Prometheus'u olan Faust Mephisto'yla, Ortaçağ'ın Epimethe us'uyla karşılaşır ve onunla anlaşma yapar."283 Jung "Faust ve Mephisto'nun aynı insan"284 olduğu kanısındadır. Arketipler coincidentia oppositorum [karşıtlıkların birliği] modeline uymak ta ve Jung da bunu dünya kültürüne ait pek çok imge, simge ve metinde bulduğunu düşünrnektedir.285 İncelemenin sonuna eklenmiş tanımlar bölümünde de yine Şeytan'ın "kendiliğin ar kaik özelliklerini" bedenleştirdiği belirtilmiştir.286 Jung 1938'de ise, İblis'in bütünden ayrılmasının aynı zamanda insanların içine yerleşmesini mümkün hale getirdiğini söylemiştir.287
Jung'un öğretisi Romantik dönemden tanıdığımız, Milton'ın Kayıp Cennet'inde (1667) de kısmen bulunan bir Şeytan imgesi sunmaktadır ve ruhun sonsuzca genç kaldığı kanısı da buna işa ret eder. Bilinçdışının en etkili gücü olan libido geçmişe, Şeytan ile Tanrı'nın özdeş olduğu o ilkel birlik haline özlem duyar.288 Ancak, cinsel dürtünün bu geriye dönük bileşeni Jung tarafından Freud'a kıyasla çok farklı yorumlanmakta ve Jung bunu kesin-
103
AYDINLANMA VE PSİKOLOJi
likle nevroz oluşumunun kaynağı olarak görmemektedir. Üze rinde durduğu mesele dürtünün çocuksu ve ilkel yanlarının akıl yoluyla ele alınıp işlenmesi değil, libidonun enerji faaliyetinin te melini kavramaktır: Bilinci imgelerin ve ritüellerin arkaik dünya sına, ruh ve mitin arketipteki birliğini ortaya koyan dünyaya geri götürmek. Şeytan da Freud'daki gibi bastırılan -ve sonra nevroz olarak yeri değiştirilen- veya tersine peşinden gidilip güçlendi rilen bir tabunun kişileştirilmesi değildir; daha çok bireyin ken di düalizminin bir parçası olduğu için görmezden gelemeyeceği kökene ait bir kuvveti temsil eder.289 Şeytan mitinde insan kendi kültür tarihiyle karşılaşmaktadır: İlkel aşamada coincidentia oppo sitorum şeklinde süren, uygarlaşma sürecinde ise çözülüp dağılan karşıtların birliği zemininden sürülmenin tarihidir bu. Böylece Şeytan iyinin içindeki kötü yanı, Jung'un enerji açısından tanım lanmış libidoda bulduğu farklılığın özdeşliğini hatırlatmaktadır. Bu, şüphesiz ki modem irrasyonelliğin kalıp yargılarını haklı gös teren bir yaklaşımdır ve Jung'un kuramına daha sonra katacağı ve çok sayıda tepki gören yeni boyutlardan (kararlı antimoder nizm, tuhaf bir arkaik insan miti, kadına yönelik gerici bir anlayış gibi) biridir.290 Freud'un analitik dönüşümlerine ve bunların en sest kuramına dayanan teknedenli açıklamalarına Jung'un -gü nümüzde Eugen Drewermann'ın derinlik psikolojisinde etkisini sürdürmekte olan- kökensel düalizm öğretisinden hareketle ge tirdiği cevap, muhafazakar kültür anlayışına bağlı anlam üreti minin şematizmine takılıp kalmıştır.291 Freud'un Şeytan'ı kovmak üzere yararlanmak istediği metapsikolojiye bir katkı yapmaz, ama irrasyonelliğe ilişkin bir uygarlaşma tarihi anlatısının kurucu parçasıdır. Herbert Marcuse Triebstruktur und Gesellschaft'ta [Dür tünün Yapısı ve Toplum] bu tarih görüşünü polemik üslubuna başvurarak "karanlıklaştırıcı sözde mitoloji" olarak nitelemişti.292
Freud Şeytan yansıtmasını bir güdüden -ensest arzusu- çı karsar ve bu da kültür tarihinde karşılaşılan fantasmaların iç nedenselliğini temellendirir. Jung ise güdülerden hareket eden
104
LiBiDO KAVRAMI VE KÖTÜNÜN MEDENiLEŞTİRİLMESİ
benzer bir açıklama tarzına gerek duymaz. Modelinin merkezin de iyi ve kötü güçlere dair kültürel tasavvurları doğuran ruhsal bir bütünlük temelinin tasarımı yer almaktadır. Freud'un siste mindeki güdü ve nedensellik dengesi, Jung'da nesnenin kendi sine karmaşıklık oluşturma özelliği atfeden bir yönteme yerini bırakır (Ernst Bloch bunu Nietzsche'den beri yaygınlaşmış olan vitalizm felsefesinin "romantik-tepkici yönde bükülmesi" ola rak nitelemiştir).293 Freud özel ile geneli güdü (ensest isteği) ve nedensellik (bilinçdışı sistemi) arasındaki farkla ayırırken, Jung her iki alanı da arketipin görünme biçimlerinde birleştirir.294 Freud'da kültürel fantasmaların başlangıcı kişisel güdülenme dir ve bu tarihsel olarak önceden hazırlanmış tasavvurlardaki evrensel karakterini ancak imgeler aracılığıyla kendini gösterme sürecinde kazanacakhr. Oysa Jung'a göre, bireyselin kolektiflik içinde aşılması söz konusudur. Şeytan Freud'da kökeni "id" olan bir dramaturginin ürünüyken, Jung'da tekil insanın ötesindeki irrasyonel birliğin kendini göstermesidir. Freud'un mitlerdeki öznesi nedensel temellere dayanarak yenilenmesine brşıhk, Jung Ben'i arketip içinde enerji etkisiyle çözüp dağıtmaktadır [energetische Aujlösung].295
1919'da Freud Das Unheimliche [Tekinsizlik] adlı makalesinde estetiğin duyusal güzellik öğretisi olarak değil, çirkin olanı da kapsayan genişletilmiş bir disiplin olarak psikanaliz alanına ka hlması gerektiğini belirtir.296 Klasik güzellik öğretisi anlayışında genellikle yer verilmeyen karanlık, itici ve tehditkar olanın este tiği, kültür filozofu Freud'un özellikle dikkatini çeken araşhrma konuları arasındadır. Metapsikoloji nesnesi olarak Şeytan mito lojisi de nedensellik ilişkisi üzerinden bilinçdışı ekonomisine ve onu ele alan disipline bağlanır. İlk bakışta bu, kötünün etkileme gücünü zayıflatan, büyüsünü bozan bir girişim gibidir, çünkü onu gözlemleyip incelemektedir.297 Ama daha dikkatli bakıldı ğında, böyle bir işlemin, büyüsünü bozduğu nesneyi ayağa kal dırıp sıkıca tuttuğu fark edilecektir: Analitik yorumlama kötü-
105
AYDINLANMA VE PSiKOLOJi
lüğü ortadan kaldırmaz, sadece yerinden alıp başka bir sahneye aktarır. Marcuse'yi izleyip "babanın despotik tekelinin" uygar laşma sürecinde "ekonomik otoriteye" dönüştüğünü kabul eder sek, psikanalitik Şeytan yorumunun döngüselliği kendini belli edecektir.298 Esas itibarıyla bu yorum güç ve güçsüzlük deneyimi nedeniyle duyulmakta olan ve kültür toplumunda bastırılan ya da en iyi ihtimalle yüceltilen korkuya işaret etmektedir. Psikana liz Şeytan'ın düzen bozuculuk ilkesi olarak bedenleştirdiği ar kaik boyutu yeniden adlandırabilir, ama ortadan kaldıramaz.29'J
Freud, Jones ve Reik Şeytan metafiziğini metapsikolojik açı dan yorumlamakla, imgesel olanın kültür tarihindeki bu çok önemli kurgusunu ruhsal ekonominin alanına taşınuşlardır. Bu yeniden anlamlandırma, Şeytan'ın akıl yoluyla ortadan kaldırıl ması değil, ona atfedilen rahatsız edici enerjilerin yönünün de ğiştirilmesidir. Tabii devamlı aynı şeyin tekrarına yol açan bir dürtüyü temsil eden bir figür de varlığını koruyup sürdürebile cektir. Bilinçdışının yapılarıyla ilişkili durdurulamaz tekarlama ritüelleri sayesinde Şeytan gücünü teyit eder. Psikanalitik tef sir -daha önce Schopenhauer'in de İksion'un durmadan dönen tekerleğiyle kıyasladığı-300 dürtüyü hem insanları sımsıkı saran hem de mitsel nitelikte olan bir şiddetin ilksel temeli ilan eder. Böylece söz konusu yapıların her yerde bulunduğunu göstermiş tir. Freud tarafından Şeytan'ın yeniden anlamlandırılması psika nalizin barındırdığı metateorik nitelikleri sergiler, ama aynı za manda bu mitin tüm erekçi yorumlarında yatan problemlerin bir örneğidir.301 Freud'un yaklaşımı ve çalışması İblis figürüne karşı süren kamuya açık davada bir istasyondur sadece.302 Böylece kö tülüğü daha önce görülmemiş bir nedensellik biçimiyle açıkla yan döngüsel bir aydınlanmanın edimi haline de gelir, ama bunu yaparken onun mitsel mevcudiyetini kesintiye uğratmaz.303