Kimi zaman hayatta öyle anlar olur ki, anlatmakla tüketemezsin içindeki duyguları. Sözcükler yetersiz gelir, ne kadar çabalasan da kendini ifade edemezsin. Bir türlü tam olarak dile dökülemez içindeki derinlik, insanlar senin ne demek istediğini anlamazlar. Hatta bazen çaban boşa gider, çünkü karşındaki kişi seni anlama zahmetine bile girmez. Onlar için senin duyguların, düşüncelerin, dertlerin sadece bir gürültüdür. Böyle anlarda fark edersin ki, aslında hiç anlaşılamamışsın. Ama bu canını yakmaz, belki biraz sızlatır ama seni durdurmaz. Çünkü bilirsin, senin yaşadıklarını, hissettiklerini herkesin kavrayabilmesi mümkün değildir.
Anlaşılmamak, bir yabancılık hissi doğurur insanın içinde. Kendi sesin yankılanır boş duvarlara, ama geri dönüş olmaz. Fakat bu durum seni zayıflatmaz, aksine güçlendirir. Zira anlaşılamamak, senin derinliğinin ve benzersizliğinin bir göstergesidir. Herkesin anlamaması, yolunun ne kadar özel olduğunu hatırlatır. Kalabalığın içinde yalnız olsan da, o yalnızlık seni çoğaltır. Zaten kimler anlamadı ki seni? Kimi zaman en yakınındakiler bile seni görmezden geldi, söylediklerin duvarlara çarpıp geri döndü. Ama zararı yok. Sen anlaşılamasan da varlığınla, hislerinle, düşüncelerinle bir bütünsün.
Aslında anlaşılamamak, bir sınav gibidir. İç dünyanı daha derinlemesine keşfetmeni sağlar. Kendi düşüncelerine, hislerine daha da bağlanırsın. Bu yalnızlık, seni kim olduğunu anlama yolunda bir rehber olur. Ve zamanla fark edersin ki, anlaşılamamak bir eksiklik değil, bir fırsattır. Çünkü herkes tarafından anlaşılmak, herkes gibi olmak anlamına gelir. Herkes gibi olmak ise kendini kaybetmekle eşdeğerdir. Sen, sıradan olmamayı seçtin. O yüzden seni anlamamaları doğal.