Gönderi

229 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Hepimizin bir kişiliği var. Peki gerçekten bir kişilikten mi oluşuruz? Kitabın konusu çok orijinal, başladığımda belki bu tür bir konu ile ilk kez karşılaşmış olmamdan kaynaklı, büyük bir şaşkınlık yaşadım. Sandığımız kişi, sanmadığımız kişi, sandıkları kişi... Hepsi bir kişi mi, yoksa her birimiz birçok kişi miyiz? Herkes bizi, bizim düşündüğümüz gibi değil, kendi bakış açısıyla görür. Ben, benim için bir Kübra'yım; bir de beni görenler, bilenler sayısınca Kübra'yım. Aslında zaman zaman hepimizin farkına vardığı bu konuyu, Pirandello yazıya dökerek varlık kazandırmış. ''Eğer başkalarının gözünde bugüne dek olduğuna inandığım kişi değilsem, kimdim ben?'' (s. 21) Bu cümle beni epey düşündürdü. Bizim dünyaya değil, dünyanın bize bakışını ve bizim bu bakışa olan bakışımızı sorgulatan bu kitap, okudukça insanda farkındalık oluşturan bir yabancılaşma eseri diyebilirim. Peki ne yapalım yani, herkes bizi kendi penceresinden görüyor diye, dünyadan vazgeçip deliye mi vuralım? Yazar bunu böyle değerlendirse de, ben de kendi bakış açımdan birkaç söz etmek istiyorum, fakat o kadar çok şey düşündüm ki, bunları yazıya dökerken biraz beceriksiz olabilirim. Kitap baş karakterin burnunun hafif sağa eğikliğinin, karısı tarafından fark ettirilmesi ile başlıyor. Adam bir gün aynaya bakıyordur, ''Ne o aşkım, burnunun eğriliğine mi bakıyorsun'' der kadın ve olaylar gelişir. O güne kadar burnunu fark etmeyen Moscarda bir tür aydınlanma yaşar. Burnundan yola çıkarak, kendi içine döner ve ruhundaki her bir zerreyi aydınlata aydınlata gider. Bu kadar aydınlanmaya gerek var mıydı? Sanmıyorum. Bunu tekrarlardan ötürü düşüneceksiniz. Burada bir es vermek ve dış görünüş ve insanların kabul görüşü ile ilgili bir şeyler yazmak istiyorum. Ölüm haberi, özellikle çok sevdiğimiz birinin ölüm haberi, bizi yıkar., aynı bir binanın dinamitle patlatılışı gibi gelir o haber. Bizi yıkan başka şeyler de vardır hayatta, ama bu sefer bu yıkıcı şeyleri dinamite değil, törpüye benzetmek gerekir. Klişeler doğru oldukları için bu kadar vardır hayatımızda ve hepimizin bildiği ama çoğu zaman yanlış bir noktada yorumladığı ‘’kadı kızının dahi kusurunun olduğu’’ gerçeği. Bunu başkalarına söylerken ölesiye olgun, kendine bakarken ‘’ben neden böyleyim’’ ezikliği. BAZEN BAZI ŞEYLERİ O KADAR ÇOK GÖRÜYORUZ Kİ, KÖR OLUYORUZ GÖRMEKTEN. Bu görme öyle bir yere geliyor ki asıl görmemiz gerekenler boynu bükük kalıyor. Bozuk düşüncelerin dayatıldığı ve bizim de koyun gibi kabul ettiğimiz bu şeylere örnek verecek olursak, bütün kadınlar al yanaklı olmalı, gözlerinin altı mor olmamalı, hepimiz kirpiklerimize yelpaze kondurmalıyız. Yahut bütün erkekler kaslı olmalı, uzun olmalı, aygır gibi olmalı, fakat hepimiz aptal olmalıyız. Kibar olmak isterdim, fakat olamayacağım, çünkü bir insan, kabuğuna yaptığı yatırımı aklına ve kalbine yapmıyorsa aptaldır. En baştaki törpü konusuna döneyim. Eğer burnunuz biraz büyükse, gözleriniz lens grisi, yeşili, mavisi, uzaylısı değilse, göğsünüz bir horozunkine benzemiyorsa, kollarınız Hulk gibi değilse ve sizi ‘’güzel’’ ya da ‘’yakışıklı’’ sınıfına dahil etmeyeceklerini düşünüyorsanız, BU FİKİR SİZİ TÖRPÜLEYE TÖRPÜLEYE YIKAR. Bu arada elbette bakımlı olmaya karşı değilim. Sıkılaşalım, hafif bir makyaj da yapalım, iyi hissetmek güzeldir ama suyunu çıkarmayalım. Bütün yatırımı şu naçiz vücutlarımıza yapmayalım. Dudaklarımız inceyse, burnumuzun ucu kalkık değilse toplumda iyi bir yerimizin olmayacağını düşünmeyelim. İlk bakış, bizi bu kadar etkilemesin. Tanıdıkça sevilesi insanlardan olalım. Sökün atın şu etiketleri yahu. Evet, güzellik de çirkinlik de vardır. Önemsiz olduğunu da iddia etmiyorum. {5 Mayıs 2020: Eskiden her şeyin bir özgüven meselesi olduğunu zanneden biriymişim. Şimdi görüyorum ki, insanların birbirlerini uyguladıkları baskı sonucu kendisiyle barışık kalmayı başaramıyor insanlar. Sizi görüntünüzle eleştirdiklerinde, aynaya bakınca kusur arıyorsunuz. Bu yüzden estetik yaptıranları artık anlasam da estetikten sonraki cahil davranışlarını anlamıyorum.} Yakışıklılık/güzellik konuları her geçtiğinde Selçuk Yöntem’i anarım. Bana göre hiç yakışıklı bir adam değil. Lakin kesinlikle aşık olunacak bir adam. O güzel ses tonu, bakışları, gülüşü, konuşması, aurası, tavırları ne kadar hoş! Adam güzel yahu! Niye? Kendini yetiştirmiş, konuşmayı biliyor. Neşet Ertaş düştü aklıma ki sık sık yad ederim. İsmi geçince ne gelir aklınıza? Benim güzel sesi, mütevazılığı, merhamet dolu yüreği, bal damlayan dili, sadakati gelir. İsmi her geçtiğinde kalbime ılık ılık bir şeyler akar, derin bir iç geçiririm. Şu kitabı okurken, konunun bu olması nedeniyle bir kelime onu çağrıştırdı ve yadıma düştü. Konuşmam bile değişti :) Daha hiç onun kaşının gözünün, boyunun posunun nasıl olduğunu düşünmemiştim bugüne kadar. Çünkü ne gerek var? Adam, yüzünün önüne kalbini geçirebilmiş ve fethetmiş ya goğülleri (goğüllerinizin hızmatçısıyım diyen bir babadır o), kazanmış ya sevgimizi, kalan her şey önemsizleşmiş. Bu konuyu buradan alıp tekrar kitaba dönmek bir parça zor. ‘’Fakat biliyorum, biliyorum ki kendiniz için, kendi içinizde, benim dışarıdan gördüğüm gibi değilsiniz. (…) Sizler kendinizi bana değil size ait bir yöntemle tanıyor, duyuyor, görmek istiyor ve işte yine sizinkinin doğru, benimkininse yanlış olduğuna inanıyorsunuz.’’ (sy.47) diyen bir adet Moscardo ile konuyu bağlamak zorundayım. Evet Moscardo, insanlar bizi kendi gözleriyle görür, kendi kalpleriyle değerlendirirler. Biz bile kendimiz için zaman zaman ‘’Ben aslında normalde öyle biri değilimdir, ben aslında öyle davranmazdım fakat‘’lı cümleler kurarak, kendimizi bazen tanıyamadığımızı ve kendimize yabancılaştığımızı fark etmez miyiz? Ben onu bunu bilmem. İnsanın temel özellikleri vardır. Bazı özellikleri de değişebilir. Su gibi akıp geçeriz. O şunu dedi, bu bunu dedi, geçelim bu işleri. Biz doğru adamlar, doğru kadınlar olalım gerisi hikaye. Hiçbir zaman herkes bizi sevmeyecek. Hiçbir zaman herkes bizi yakışıklı bulmayacak. Hiçbir zaman en iyisi olmayacağız. Şu fani dünyada izimiz kalbimizle kalabilir, illa halkları kurtarmaya gerek yok, mükemmellik takıntısını bırakın. Bu kitaba tek eleştirim yazarın aynı cümleleri defalarca tekrarlamış olması. Kimilerince bu, kitaba büyük bir gölge düşürmüş.. Okuyanlar anlayacaktır. Bazen yıllar sonra kurulan tek bir cümle ile dahi onu hiç tanıyamamışım denilebiliyor. O zaman biz yıllardır bildikleri kişi değil miydik? Bu, okurla sohbet eder bir havada işlenmiş. Ben naçizane tavsiye ederim. Okurken Moscardo gibi kendinizi kaybetmeyin sakın!
Biri, Hiçbiri, Binlercesi
Biri, Hiçbiri, BinlercesiLuigi Pirandello · Aylak Adam Yayınları · 20184,104 okunma
··
2.173 görüntüleme
Mervenur Öngen okurunun profil resmi
İnceleme yazmayı planlamıştım ama tam olarak yazacaklarım bunlardı, çok teşekkürler :)
K. okurunun profil resmi
Rica ederim, bence yazmalısınız, taze inceleme iyidir. :)
Levent Göven okurunun profil resmi
Güzelliğin on pare etmez Bu bendeki aşk olmasa Eylenecek yer bulaman Göynümdeki köşk olmasa Aşık Veysel
Gökhan okurunun profil resmi
Çok iyi...
K. okurunun profil resmi
Teşekkürler..
16 öğeden 11 ile 16 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.