Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bir Yudum Kitap
Günaydın. Bazen ne kadar kolay vazgeçiyoruz bir şeylerden, birilerinden, gayemizden, vesiareden. Tuhaf... Paulo Coelho, "Hayallerin bedeli hep yüksek olmuştur." der. Bu bahsin tek doğrusu olmaz fakat, zorlu yollar ekseriyetle doğru yollardır sevgili okur. Var olun. Gizem Olcay - Doğuruyorum, Doğuyorum Masa Dergi, 10. Sayı Büyük çukurlar var zihnimin köşelerinde, hayallerim yama tutmuyor. Kocaman şehirlerin karmaşasında kendimi kaybediyorum. Planlı dakikaların peşinde koşarken uzanmak istediğim umut dallarını ellerimle kırıyorum. Kendime dönerken, beceriksizliğim baş gösteriyor hemen. İçimin korkusu, ilgisizlikten isyankâr gözlerime siniyor. Duymuyorum içimden yükselen çığlıkları; kulaklarımı tıkıyor, sağırlaşana kadar sıkı sıkı bastırıyorum. Sessizliğin ortasına gömmek istediğim zihnime anlamsız uğultuları dolduruyorum. Etrafı, insanları dinliyorum; kelimeler anlamlarını, cümleler duygusunu yitirene kadar. Kalabalıkların, ışıkların, hepsi birbirinin aynısı şarkıların, sokakların, köprülerin, binaların, kocaman binaların, ağaçlarla yarışırcasına gökyüzüne uzanan binaların peşine takılıyorum. Kendi sesimi duymamayı garipsemiyorum. Hayatı iştahla yaşamayı unutuyorum. Alışıyorum aldığım nefesin hakkını vermediğim her güne. Yok ediyorum içimin sessiz köşelerini ve yıktığım kuytularımın üstüne “Gürültüler İmparatorluğu”nu kuruyorum. Giderek büyüyen, yoğunlaşan bir kargaşanın içinde, dibinde, en karanlık köşesinde, kendimi kaybediyorum. Hayata parantez açmayı unuturcasına çalışıyor, bir yerlere gidip bir yerlerden dönüyor, ev diye dört duvar arasını bir yüreğe yeğliyor, birilerine el uzatıp başkalarına sırtımı dönüyor ve merhameti unutanların metrolarında gidip geliyorum durmaksızın, dinlemeksizin ve dinlenmeksizin. Yeraltı mahzenlerine alışıyorum; güneşi, sıcağı, temasları, kokuları, şiirleri, kemanın sesini, papatyaları, okşamaları ve anlamı olan her şeyi bir sandığa kilitliyorum. Kaba oyalanmaları çağırıyorum. Anlamlardan uzak bir yaşamın kollarında dans ediyorum. Herkesin her şeyi bildiği, herkesin her şeyi beğendiği, herkesin her şeyini paylaştığı, konuştuğu, yazdığı, çizdiği, anlattığı bir dünyada bana yabancı birini doğuruyorum; kendimden uzak bir ‘’ben’’ oluveriyorum. Derim kalınlaşıyor hayata. Ezberlediğim her duyguyu, her hareketi, her cümleyi yaşama bırakıyorum. İzin vermiyorum mucizelerin içimde yeşermesine. Fark edişlerimi bastırıyorum; dibe itiyorum farklılaşmamak uğruna. Maskelerin ardında dururken bağışlamıyorum doğruları. Gerçekleri uzak tutuyorum günlük ezberlerimden. Günler boyu aynı hayatın içten uzak piyesini sahneliyorum. Gülerken gözlerimi kısmıyorum, yüksek kahkahalarımı sessizliğin çölüne sürüyorum. Dokunmuyorum insanlara, sarılırken omuzlarından sıkmıyorum. Kimsenin kulağına güzel bir dizeyi fısıldamıyorum, sevdiğim sevmediğim herkese benzer cümleler kuruyorum. Kelimelerim duygularını yitiriyor, prototip bir hayatın iyi bir örneğine dönüşüyorum. Her gün benzer, tek bir duyguda geçiyor: Gerçek olan her şeyden ama en çok da kendimden uzak… Kurak uzakları yaşıyorum, nefes aldığım her güne aynı kuraklıkta bir “Yaşadım!’’ diyorum. Yaşadığım yalanını daha da gür haykırdıkça, hayatı soluyamayan damarlarım patlamak istercesine kabarıyor ve dipdiri bir özlem, sarmaşık gibi sarıyor etrafını günbegün. Damarlarımdan kalbime sımsıcak bir duygu akıyor. Kendi kendime konuşup bir türlü içime, özüme geri dönemezken, inatla direnen “onu” işitiyorum. Yabancısını var eden yanım, küllerinden doğmak istiyor, çırpınıyor kapalı köşelerde, fısıldıyor sağır kulaklarıma. Ellerim titriyor o yoğun ve gerçek varlığını hissetmekten, maskelerin ve ezberlerin ortasında hâlâ yaşadığını görebilmekten. Kafa karışıklığıma bir nefes üflüyor, bir rüzgâr alıp götürüyor bulanık sularımı. Yanılgılarımı yorgunluk sanıyor dışım, içim, “Bunlar kırgınlık!” diye diretiyor. Düğüm olan, kilitlenen, sürülen, boğulan yönlerim, aklım ve kalbim… Baharı özlercesine kendime, sesime hasret yanım uğultuları dindiriyor. Çok sevdiklerimden bir bir vazgeçiyorum, uzaklaşıyorum. Gecenin içine bir sessizlikte, yeniden doğuyorum; ellerimden fışkırıyor yüreğimin sözcükleri. Kimsesiz yanıma “Merhaba!” diyorum; ellerini tutuyorum. Saçlarını okşuyor, omuzundan öpüyorum. Onu karanlık şehirlerden uzak güneşli parklara götürüyorum. Uzaklaştıkça, gittikçe, terk ettikçe, bıraktıkça, yol verdikçe kendime yaklaşıyorum, uzanabiliyorum zihnimin yeşeren yerlerine. Yama tutmamış hayallerime masallar anlatıyorum. Yenilerini kuruyorum özgür rüzgârların peşinde. Hayatın ve insanların haritasını kaybederken adım adım, içimin pusulasını keşfediyorum. Kayıp günlerime inat hâlâ seviyorum; kaybettiklerime inat kendimle barışıyorum.
··
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.