Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İç sesim..
İç Sesim... Bana daima doğruları söyleyen, o güzel içimin sesi... Şimdi tam da şu an onca zamandan sonra sana yeniden dönmek istediğini söylese, onu tekrar hayatına alır mısın? Biliyorum bu benim ne kadar canımı yaksa da, canımın yanışına aldırmadan buna “Hayır. derim,” bir daha kabul edemem. Çok sevsem de olmaz, bunu kendime yapamam. Çünkü o gittikten sonra, anladım ki her şey onunla anlamlıymış. Anladım ki, o bir başına çekip gitmemiş. Onsuz bir şarkı dinlemek istediğimde, şarkıların anlamını yitirdiğini görüyorum. Onsuz çıkıp dolaşmak istesem, bir an önce yolların bitmesini diliyorum. Onunlayken yollar hiç bitmesin isterdim. Hiçbir sokağın, hiçbir caddenin sonu olmasın isterdim. Onunla daima sonsuzluğa yürümek isterdim, oysa şimdi girdiğim ilk sokağın çabucak sonunun gelmesini istiyorum. Uyumak istiyorum, uykunun da tadının kaçtığını anlıyorum. Birden bire terlemiş bir şekilde uyanıyorum. O gittikten sonra, sayamadığım gecelerde, canımın nasıl çok yandığını yalnızca ben bilirim. O kadar çok muhtaçtım ki sesine, tenine, nefesine öyle açtım ki aşka, öyle karanlığa teslim olmuştu ki ruhum, ne sesini duyabildim, ne de nefesini hissedebildim tenimde. Yoktu, geride ne bıraktığını düşünmeden, hayatına kaldığı yerden devam ediyordu. Ve ben bir hayatımın olduğunu unutmuşken. İç yanması nedir bilir misin sen? İçin hiç alev alev tutuştu mu? Dinmek bilmeyen alevlerin içinde, hâlâ onun adına takılı kalmak nedir bilir misin sen? Mutluluğum gözlerimin önünde kayboluyordu, onca acıdan sonra nasıl olur da, ona yeniden sarılabilirim. Nasıl olur da çırpındığım kuyudan beni kurtarmadığını unutabilirim. Şimdi çıkıp gelse, uzatsa ellerini, zor olsa da, kalbimi söküp avuçlarımda çiğnenmiş gibi hissetsem de ona sırtımı dönerim... Peki ya pişmansa? İnsanlar daima keşkeleri hep sonradan söylerler, kaybettikten sonra farkına varırız, ellerimizden kayıp gidenlerin. Pişmanlık affedilecek kadar güçlü bir neden değildir. Ben onu kaybetmemek uğruna defalarca savaşlar verdim kendi içimde, defalarca çabaladım, sırf elleri, avuçlarımdan kayıp gitmesin diye, kendi mutsuzluğumu içimde saklayıp gülümseyen bir maske taktım yüzüme, bir şans daha verilebilirdi aşka. Bir şansı dilerken, hiç komik olmayan bir espri çarpıldı yüzüme: Bitti! Gülememiştim, ağlayamamıştım da o an. Yalnızca öylece durup kalmıştım. Sanki tüm evrende zaman durmuştu. Kıpırdayamayacak kadar ağır bir yük düşmüştü kalbime, gidiyordu, öylece izliyordum ömrümü kaybedişimi, öylece dona kalmıştım huzur bulduğum sesi duyamamaktan. İnanır mısın? Bir kez ardına dönüp bakmadan gidiyordu, katiller dahi olay mahaline dönerdi, ama o katillerden daha acımasız bir şekilde hiç ardına bakmadan çekip gidiyordu. Neyin pişmanlığından bahsediyorsun bana? Pişmanlık aradığını bulamamaktır. Pişmanlık kimselerin onu benim kadar sevemeyeceğini, kimselerin benim gibi güzel ona bakamayacağını anlamaktır. Pişmanlık kimselerin, benim gibi ona sahip çıkamayacağını fark etmektir. Bana pişmanlıktan bahsetme. Onca zamandan sonra kendi başıma ayağa kalkmayı öğrendim. Yokluğu bana, hiçbir şeyin benden daha önemli olmadığını gösterdi. Anlamıyorum insanlar neden çekip giderler. Ben ona karşı masum bir aşk büyütüyordum kalbimde, yalnızca ona aittim. Onun için tüm fedakârlığı göze almışken, insanlar neden çekip gider. Bunu asla anlamayacağım. Ve asla bir daha onu kabul edemem. Bana acıları bırakan birinin, gelip gülümsemeyi yeniden başaran yüzümü soldurmasına izin veremem. Sen de verme. En çok da neyin farkında vardım biliyor musun? Meğer en büyük espri gidişi değilmiş, pişman olduğunu öğrenmekmiş...
Sayfa 134 - Olimpos Yayın EviKitabı okudu
·
17 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.