Mütereddit ve reddedilen, ezeli asimilasyon adayı Yahudi
nüfusun durumuna benzer bir açıdan bakılabilir. Yahudilerin
anlaşılabilir ve sürekli tutkusu, sömürgeleştirilen konumun-
dan kaçmaktır; zaten ağır bir bilançoya ek bir yük olur bu.
Bu nedenle, sömürgeciye benzemeye çalışırken, sömürgecinin
onları kendisinden farklı görmekten vazgeçebileceğini samimiyetle umarlar. Geçmişleri unutma, kolektif alışkanlıklarını
değiştirme ve Batı dilini, kültürünü ve geleneklerini coşkuyla
benimseme çabası buradan kaynaklanır. Ama sömürgeci bu
adayların bu benzerliği geliştirme hevesini her zaman açıkça kırmasa da, bu konuda başarılı olmalarına asla açıkça izin
vermez. Bu yüzden acılı ve sürekli bir belirsizlik içinde yaşarlar. Sömürgecinin reddettiği bu insanlar sömürgeleştirilenin
fiziksel koşullarını kısmen yaşarlar ve olgusal olarak onunla dayanışma içindedirler; öte yandan, sömürgeleştirilenin de- ğerlerini, eninde sonunda kaçmayı umduğu çürüyen bir dün- yaya ait şeyler olarak reddeder.
Yeni asimile olanlar kendilerini ortalama sömürgeciye göre hayli üstün bir konuma yerleştirirler. Sömürge mantığını iyice aşırıya kaçırır, sömürgeleştirilene kibirli bir tepeden bakış yö- neltir ve ödünç aldığı soyluluk rütbesini sürekli sergiler; kaba vahşiliği ve tamahkârlığı ise çoğunlukla bu soyluluğu yalan- lar. Ayrıcalıklarından çok etkilenmiş olduklarından, bunların tadını çıkarır, kaygı ve sertlikle korurlar; sömürgecilik tehli- keye girdiğinde en dinamik savunucularını, saldırı gruplarını, bazen de kışkırtıcılarını gönderirler.
Sömürgeleştirilenler arasından göreve alınan otorite hiz- metlileri, kadrolar, şefler, polisler, sömürgeleştirilenin siya- sal ve toplumsal konumundan kaçmaya çalışan bir sömürge insanı kategorisi oluşturur. Ama bunu yaparken, çıkarlarını kıskançlıkla korumak için kendini sömürgecinin hizmetine sunmayı seçerek, sonunda onun ideolojisini benimsemiş olur, hatta onlar ve kendi karşısında bile bu ideolojiyi benimser.Sonuçta bunların hepsi, azçok aldatılarak, azçok yarar sağ- layarak, en ağır bir şekilde sömürge insanını ezen adaletsiz sistemi kabullenirler (hatta onu savunur ya da boyun eğerler). Tıpkı Avrupalıların anti-semitizminin genellikle uygun bir oyalayıcı olması gibi, onların duydukları aşağılama da kendi sefaletlerine bir telafi olabilir yalnızca. Küçük tiranlar pirami- dinin tarihi böyledir: Her biri, toplumsal olarak kendisinden daha güçlü bir tiran tarafından ezildiği için, yaslanacak daha az güçlü birini her zaman bulur ve kendi çapına uygun bir tiran haline gelir. Başının üstünde bir kereste ve birkaç çivi taşıyan bir Arap işçiyle yan yana yürümek sömürgeleştirilme- miş küçük marangoz için ne büyük bir intikam ve ne büyük bir gururdur! Hepsi de sömürge insanından olumsuz açıdan daha iyi olma gibi derin bir hoşnutluk hisseder en azından: Sömürgeciliğin onları sürüklediği alçalmanın girdabına asla tam olarak kapılmazlar.