Gönderi

248 syf.
·
Not rated
·
Read in 22 days
Hasan Ali Toptaş’ı Gölgesizler adlı kitabıyla tanıdım. Akıcı, yalın ve samimi bir anlatımı olduğunu o kitapta fark etmiştim. Kuşlar Yasına Gider kitabında da aynı şey geçerli. Toptaş’ın öyle bir anlatımı var ki yalın gibi görünen bir cümleden çok derin anlamlar çıkabiliyor. Kuşlar Yasına Gider kitabı baba-oğul, köy-şehir ilişkisini ele alan bir kitap. Kitabı okuyunca şehir hayatında kendimizi ne kadar kaybettiğimizin farkına bir kez daha vardım. Kitabın başlarında bir durum vardı. Ankara’da bir kişi kardan dolayı arabasını hareket ettiremiyordu. Kimse de yardım etmiyordu. Kitaptaki Aziz Amca bu duruma hem üzülmüş hem de kimsenin yardım etmemesine şaşırmıştı. İnsanların geçip gitmesi veya yardım etmemesi bize şehir hayatının içinde ne kadar birbirimize yabancılaştığımızı ve birbirimize tahammülümüzün bile kalmadığını gösteren bir durum. Yanlış mı anladım bilemiyorum ama sanki Hasan Ali Toptaş bize şehrin betonları arasında nasıl birbirimize yabancılaştığımızı kitapta geçen bu olayla hatırlatıyor. Aslında sadece bu olay da değil kitaptaki olaylar şehir-köy çevresinde geçtiği için insan bir süre sonra kıyaslama yapmaya başlıyor ve şehrin betonları arasındaki yalnızlığı düşünmeye başlıyor. En azından ben kitap boyunca böyle düşündüm. Kitabın başından itibaren kendimizi bir baba-oğul ilişkisi içinde buluyoruz. Hasan Ali Toptaş babanın yaşadıklarını öyle bir şekilde anlatıyor ki sanki Aziz Amca biziz, onun yaşadıklarını biz yaşıyoruz, biz üzülüyor, biz acı çekiyoruz. Kitabın kahramanı Aziz Amca hastalandıktan sonra sürekli baba, anne ve oğullar hastaneye gidiyorlar. Hayatta hastaneye gittiğimizde karşımıza çıkan manzara tasvir ediliyor. Bekleyişler, ümitler, kederler. Hastanelerin bitmek bilmeyen belgeleri ve koşuşturmacalar. Aslında ömrümüzün bir kısmı hastanelerdeki bu koşuşmalar içinde geçiyor. Babalarımızı ne kadar iyi tanıyabiliyor,anlayabiliyoruz? Bizim için neler yaptıklarının farkında myız? Yaşam mücadeleleri, her şeyi bir başına yapma istekleri ve daha nice şey bu kitapta yer alıyor. Bize bunu düşündürtüyor. Hem kadınların hem de erkeklerin üstüne birçok şey yüklendiği, birtakım kalıplaşmış şeylerin etiket gibi yapıştırıldığı bir toplumda yaşıyoruz. Belki de bu yüzden babalarımız kendilerine verilen bu rolleri yaşam mücadelesi vererek, düşüncelerle, acılarla, mutsuzluklarla yerine getirmeye çalışıyorlar. Bu yüzden her zaman güçlü görünmeye çalışıyorlar. Ama toplum olarak hepimizin insan olduğunu unuttuğumuzu düşünüyorum. Bize birtakım roller verilmiş ve biz de onları oynamaya çalışıyor ve yaşamın içinde bocalayıp duruyoruz. En basitinden ağlamak durumu. Kitapta da Aziz Amca ağlayınca etrafındakiler bunu garipsiyor. Toplumumuzda da bu böyle. Halbuki ağlamanın da gülmek gibi insan olmanın bir parçası olduğunu, belli bir cinsiyete yüklenemeyeceğini unutuyoruz. Bu kitap da babalarımızın bu mücadelesini ortaya koyuyor. Kitabı okurken hem tebessüm ettiğim hem de duygulandığım yerler oldu. Özellikle Aziz Amca’nın hastalık ve ölüme doğru giden sürecinde gözlerim doldu. Kitap ailenin, birliğin, insanların birbirleri ile etkileşim içinde olmasının insan hayatının üzerinde ne kadar büyük etkisinin olduğunu anlatıyor. Kitaptaki bir cümlenin bu durumu çok güzel özetlediğini düşünüyorum: Bazı canlıları yara öldürmüyor, muhatapsız kalmak öldürüyor.
Kuşlar Yasına Gider
Kuşlar Yasına GiderHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 201919.9k okunma
·
5 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.