Gönderi

SİSYPHOS Korinthos'un kralı Sisyphos, kurnazlığı, bilgeliği ve hüneri ile ünlüdür. Korint kalesine su vermesi karşılığı, Asopos'a, kızı Aigina'nın Zeus tarafından kaçırılmış olduğunu söyler. Zeus'un bu sırrını vermesine karşılık olarak kalesi içinde bir pınarın akıtılmasını sağlar. Bu sırrının verilmesine çok öfkelenen Zeus, ölüm meleği Thanatos'u göndererek Sisyphos’u cehennemde zincire vurmasını ister. Sisyphos, büyük bir kurnazlıkla kendisini zincirlemeye gelen Thanatos'u zincire vurur ve Hades’in elinden kaçmayı başaran tek insan olur. Ölüm tanrısı Thanatos'u bağlaması sonucu hiçbir insanın ölememesine yol açar ve kargaşa yaratır. Bunun üzerine, rakipleri ölmediği için yaptığı savaşlardan keyif alamayan ve canı sıkılan Ares ve Zeus; Thanatos’u zincirlerinden kurtarmak için müdahale eder. Durumdan rahatsız olan Hadesin, haberci tanrı Hermesi, Sisyphos'u yakalaması için görevlendirir. Yıllar sonra bunu başarır hermes ve Sisyphos Ölüler Ülkesi olan yeraltı dünyası Tartarosa götürülür ama kaderine katlanmak istemez. Karısından ölmeden önce kendisine cenaze töreni yapmamasını istemiştir. Törensizliği hoş karşılamayan Hades, dinsiz karısını cezalandırması için Sisyphos'un yeryüzüne dönme önerisini kabul eder... Sisyphos, kralı olduğu Korint’e varır ama artık geri dönmeyi reddeder. Sonunda Hermes tarafından Yeraltı Dünyası’na tekrar geri götürülür. Sonunda tanrılar Sisyphos'u bir kayayı durmamacasına bir dağın tepesine kadar yuvarlayıp çıkarmaya mahkûm etmişlerdi. Sisyphos, kayayı tepeye kadar çıkaracak ancak kaya kendi ağırlığı nedeniyle tekrar aşağıya yuvarlanacaktı ve bu sonsuza kadar devam edecekti. Tanrılar yararsız ve umutsuz bir cezadan daha korkunç bir şey olmadığını düşünmüşlerdi. .... Sisyphos Hergün aynı şeyler yapıyor, aynı islerde çalışıyor, bir uyurgezerin vurdumduymazlığıyla yolumuza devam ediyor hayatımızdan sürekli şikayetçi oluyor ama onu değiştirmeyi hiç düşünmüyoruz. Hiç düşündünüz mü acaba her günün diğer günlerden katlanılmaz bir benzerlik taşıdığını. Varoluşun bataklığına düşüp bayağı hayatlarımızda tek farklı olana yer vermiyoruz. Kimileri bu durumdan rahatsız olup kendini yitirmek pahasına başkaldırıyor düzene. Ben de varım diyebilmek için, yaşıyorum diyebilmek için yaşamın getirdiği kuralları reddedebiliyor. Kendi farkımıza çok geç varabiliyoruz. Bir insan aynı davranışları sergilediği zaman hemen onun farkına varıyor ama kendimizin farkına işimiz bitmeden varamıyoruz. Yaşamak demek başkaldırmak demek, tüm evet ve hayırın ötesinde gerektiği zaman kendi doğrularımıza sırt çevirmekte yatar. Sisifos, bir kayayı dağın tepesine çıkarmakla cezalandırılırken, dağın tepesine çıkardığı zaman tekrar aşağıya yuvarlanacağını bildiği halde mücadele etmekten vazgeçmedi. Efsaneye göre tanrılar ona en büyük cezayı vermişlerdi, çünkü bir insandan umudunu aldığın zaman ondan geriye bir şey kalmazdı. Ama yaşam tam olarak bu degil mi: Umut ile umutsuzluk arasında, mücadele ile pes etmek kararının sonuna kadar direnmenin insan olmanın ilk kuralı olduğu. Yaşamaya adım attığımız ilk günden ölüm günümüzün geldiği son ana kadar tüm hayatımız boyunca yaşamaya direndiğimiz kadar varız. Sonunda mutlaka kaybederiz ama sırf kaybedeceğiz diye mücadeleyi bırakmak zayıfların işidir. Eğer Sisyphos o kayayı dağa çıkarmayı reddedtseydi belki görünürde mantıklı olanı yapmıştı ama eğer o kararı alsaydı insan olmanın koşulu olan başkaldırıyı da kaybederdi ve serbest bırakılsa dahi kazanmazdı. Şu anda içinde bulunduğumuz durum tam olarak budur belki; Hayata karşı sonuna kadar mücadele edeceğim. Ama hayır kesinlikle biz bunun bilincinde değiliz. Bizim hayatımız en büyük varoluş erdemi olan başkaldırıdan yoksun. Yaşamak için çalışmıyoruz sadece hayatta kalmak için çalışıyoruz. Tekdüzeliğin en iğrenç olduğu bu zamanda kendimizi başkaldırıdan uzak bir yaşama tutunma çabası içine giren, istemediği bir hayatı yaşamaya zorlayan cesetlerden öteye gidemiyoruz. Kendi kalıplarımız içinde doğrular kurguluyor, olması gerekenden uzak bir benlikte etrafımıza kimsenin giremediği duvarlar inşa ediyor, sahte duygularla bezenmiş bürokrasi çemberinde sıkışıp bedenimiz ölmeden önce ruhumuzu öldürüyoruz. Şimdi önümüzde iki olgu var: Ya taş olup sürekli olarak çıktığı dağda aşağıya yuvarlanarak anlamsız bir varoluş içinde tekrar eden bir yaşam süreceğiz, ya da Sisyphos olup hayatı o taş gibi görüp direnmenin başkaldırmadaki ince estetiği içinde sürekli olarak yukarıya doğru itmeye çalışıp zaferle terkedeceğiz yeryüzünü...
··
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.