Galiba ilki anacığımızın memesiyle buluştuğumuzda olur. İçgüdü dedin ya, o şey işte. Adiloş bebenin saldırması gibi. Maslow piramidinin en alt iki basamağı tehlikedeyse bilinçli zihinsel aktiviteye sıkı bir ortak çıkar, içgüdü. Pertinaksımıza işlenmiş mükemmel savunma mekanizması. Bunu ben de hatırlamıştım okurken kitabı.
Ademden Önce galiba benim de en sevdiğim eseriydi JL’nın. Adem’e kadar olandan Adem’e aktarıldığını söylediği şeyler çok etkilemişti. İnsanın varoluşuyla ilgili söyledikleri benim ideolojik olarak durduğum yeri daha da sağlamlaştırıyordu. Öyle sanmıştım. Sonra hatalı olduğumu anladım. Hatam neydi? Galiba bir yazardan, bir bilim insanı çıkarmıştım. Bir yazarı, fikirleri tutarlı ve bütünlük içinde ifade edilmiş bir ideolog gibi görmeye kalkmıştım. Feci halde çuvallamıştım. Yazar beni çuvallattı. :)))
Anakronizmi edebiyata çok yakıştırırım. Sanata yakışır gerçekten de. Ama politik eleştirilerde de o kadar kalleşliktir. JL’nın “Unparalelled Invasion (eşi görülmemiş istila)” diye bir novellası var. Beni çok hayal kırıklığına uğratmıştı. Bir kurmacamda işlemiş, yerden yere vurmuştum. Bir dostum beni anakronik olmakla suçladı. Bense tam aksini, onun anakronik olduğunu, JL’nın bal gibi Zeitgeist’in çirkin bir oportinisti olduğunu savunmuştum. Hala öyle düşünürüm. Ama bu JL’nin kaleminin güçlü olduğunu asla değiştirmez. Belki de o denli acımasız olmamın altında da bunu bilmem yatıyordu. Beni avlamasıydı güçlü kalemiyle. İnandırmasıydı.
Necipciğim, kaleminin peşinden nerelere sürükledin beni bak! Hafta sonunumu güzel bir incelemeyle başlattığın için teşekkür ederim.
Kalemine sağlık.