Cesedime yakışacak sekilde giyiniyorum epeydir
ayıplarlar çünkü
insan asıl ölürken yakışıklı görünmeli
bir yeri nasıl terkedersen öyle hatırlanırsın
nasıl hatırlanıyorsan öyle yaşamış sayarlar
yamulmus bir çivi gibi
bir şeyler bir yerlerde tutunsun diye eğiliyorum
tanrıyla konuştum geçen
amacının dışında kullanmasınlar beni
geriliyorum
haykırmak istediğim dillerde susuyor
yaşamak istediğim yerlerde ölüyorum
kendimi suçluyorum eski bir alışkanlıkla
insan öyle kolay çıkamıyor
bir kez umutla girdiği kapıdan
afili acılar çekiyorum, afili sancılar
parmakla gösteriyorlar beni
uzaktayken güzel bir manzara bedenim
yakınlaşınca
üzerine basılmış bir salyangoz kadar çirkinim
nefes alamadığım yerleri gösteriyorlar yaşa diye
ne garip insanoğlu
ölmeden önce derin bir nefes almak için, soluksuz çalışıyor ömür boyu
yirmi üç gün oldu
ölüme benzer bir şeyler fısıldıyorlar duvarların ardından
anladığım bir dil değil bu
bilmediğim lisanlarda yakıyorlar ağıtlarımı
coğrafi haritalarda elimle gösteremeyeceğim yerlere dökülüyor içim
belki niyagara belki nil nehri
neredeyim,
emin değilim
kaybetmekten korktuğum bir şeylerin salası okunuyor zamansız
cami avlularında uyanıyorum rüyalardan soluk soluğa
çocuklar taşlıyor pencerelerimi, kırılmıyorum
bir kadın geçerken yanımdan, kendi silüetini görüyor bedenimde
kaşları çatılıyor,
paramparça oluyorum
kanıyorum
kanıyorum
kanıyorum
kağıtlara dökülüyorum
geçer diyorlar
kanıyorum
geçmiyor...
tren rayları geciyor zihnimden
yolculuklar geçiyor
düşüyorum
uçmak sayıyorlar bunu
normaldir, uçmanın bedeli yerle bir olmak diyorlar
ulan düşüyorum
diyemiyorum
korkularımı kontrol edemiyorum
bazen değil
kontrolden çıkıyorum
direksiyonu çevirecek gücüm de var
yoldan çıkmak hoşuma gidiyor
yalan değil
bir kadını öpüyorum boynundan
bir kadını daha öpüyorum
çıkmak istemiyorum koynundan birinin
karanlığım
bir kadınla olmak aydınlanmaya yetmiyor
- bu dediğim yalan da olabilir
bir yanlış üç doğruyu götürüyor
hiçbir şey kuralına uygun değil buralarda
ve
ölüler çürümeden gömülmüyor