Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

448 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
"EN ÖNEMLİ ŞEYLER KİMİ ZAMAN HİÇ FARK EDİLMEDEN GEÇİP GİDENLERDİR." Tüm ilgimi kendisine yöneltmeme sebep olan arka kapağındaki başlığı ve sonra kitap ismiyle kendine çekti bu roman beni. Aslında işleyişi ve kurgusuyla bir roman özelliği taşıyor iken içeriği açısından tam bir kişisel gelişim kitabı. O yüzden "romanlaştırılmış kişisel gelişim kitabı" tabiri bu kitap için doğru bir ifade olacak. Kitap bu noktada da önem arz ediyor benim için çünkü normalde elime, dört yüz elli sayfalık bir kişisel gelişim kitabı tutuşturulsa kem küm eder okuma hevesimin sınandığını düşünürüm ama durum bu kitapta farklı bir hal aldı… Amerika'da muhasebeci olarak sürdürdüğü yaşamını Fransa'da ünlü bir şirkette istihdam danışmanı olarak devam ettiren ana karakter Alan, insanlara karşı mahcup olmaktan, kusur işlemekten, farklı düşüncelere sahip olduğunda bunu karşısındakine rahatlıkla ifade edebilmekten çekinen, kendi isteklerini başkalarının karşısında hep arka planda tutan bir adam. Hata yaparsa sevilmeyeceğini, saygı görmeyeceğini düşünen bu adam samimi, eşit ilişkileri seven bir kişilik fakat tüm bunlar onu bunalıma sürüklemekten başka bir işe yaramıyor. Şimdiye kadar edindiği iş ahlakından kabul ettiği etik değerlerden farklı bir iş tecrübesi yaşıyor olması ve bu konuda elinden herhangi bir şey gelmiyor oluşu da onu mutsuzluğa sürükleyen faktörlerin başında geliyor aynı zamanda. Yaşam ile çizgi sınırlarını aşmış bu kişi hayatına son vermeyi düşündüğünde gizemli bir şekilde onu bu durumdan çekip çıkaracak olan isimle, benim için kitabın parlayan yüzüyle, yani Dubreuil ile karşılaşıyor. Zekasına hayran kaldığım bu adam enerjisiyle cazibe kuşanmış bir karakter, aynı zamanda eğlenceli de. Çeşitli iletişim becerilerini kendine özel tekniklerle Alan'ın hayatına işlerken, tüm iplerin elinde olması güvencesiyle onun hayata tutunması adına verdiği görevler, beni kendi hayatıma uyguluyormuşum gibi etkilerken bazı yerlerde fazlasıyla güldürdü, çok keyif aldım okurken. Alan benim ağzımdan konuşuyordu hep bu romanda. “Hayat acı çekenleri esirgemez, bir sille de o vurur." diyen o değil de bendim sanki. Hayatları korku filmi tadında yaşatmaya adamış, adından amacını hiç esirgemeyen " "korku"nun, insanları kabuğuna ne şekilde çektiğini açıkça görmek mümkün hikayede. Aşama aşama kendi kabuğunu kırmanın nasıl mümkün olabildiğini görebilmek de aynı zamanda… Kitabın temelleri ise iki önemli ismin düşünceleriyle atılıyor: I-Albert Einstein: Tesadüf, tebdil-i kıyafet gezen Tanrı'dır. II-Mahatma Gandhi: Dünyada görmek istediğin değişim sen ol. Bunların dışında Platon'un mağara alegorisinden bahsedilirken kitabın özünü oluşturan "Komşunun evrenini kucakla, sana açılacaktır" düşüncesi de Marcel Proust'un şu sözleriyle pekiştirilmiş: "Tek gerçek yolculuk, tek gençlik pınarı, yeni manzaralara gitmek değil, başka gözlere sahip olmak, evreni bir başkasının gözünden, başka yüz kişinin gözünden görmek onların her birinin olduğu her birinin gördüğü yüz evreni görmektir." Şimdiye kadar bir şekilde karşımıza çıkan kişisel gelişim kitaplarında verilen talimatları onaylıyor ve söylendiği şekilde yapılması gerektiğini düşünüyorsak bile bunu gündelik hayatta pratiğe dönüştürmenin yolu elbette zor. Bu kitapta verilen kuralların somut örneklerle desteklenmesi hoşuma giden unsarlardan biri oldu ayrıca açıklayıcılık açısından da gayet tatminkar. Sadece Dubreuil ve Alan arasında geçen olaylarda değil, gelişimin birkaç koldan verilmiş olması açısından da çok yönlü bir keyfi var. Ayrıca meditasyonla ilgilenen biri olarak, içerisinde az da olsa meditasyon yöntemlerine yer verildiğini fark ettim bu ayrıntı da kitap üzerinde olumlu bir etki bıraktı üzerimde. (Öfke, nefret temizlemesi, nefes çalışması gibi) Sürekli direktif veren kitaplardan haz alamayanlara gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim o yüzden bu kitabı. Tüm olayların Fransa'da geçiyor olması keyfime katılan vazgeçilmez tatlardan biri oldu benim için. Daha gitmeden aşık olduğum Paris şehrinde doyurucu bir tura çıkmış gibi hissettim kendimi. Kitabı okurken semtleri ve bahsi geçen tüm yerleri görsellerle desteklediğim için kitabın içine açılan bir Fransa penceresine sahiptim. Anlayacağınız, kitabı değil Fransız kentlerini izleyen odamda perdeyi kapatıyordum her seferinde. Champ De Mars bahçelerinde, Odéon Tiyatrosunda, Champs Élysées da Zafer Anıtı´nda, Tertre , Concorde, Bastille ve Opera Meydanları´nda, Grands Augustins Sokağı´nda, Montmartre´daki o mükemmel sokaklar ve yapılarda, Paris´in sevimli dar sokaklarının bulunduğu Petit Champs Sokağı´nda, tepeye inşa edilmiş, manzarasıyla büyüleyici bir Lacoste köyü olan Lubéron´da gezmiş olmak büyüleyici bir his bıraktı üzerimde. Hikayenin ve tabii ki Paris´in kalbini oluşturan Eyfel Kulesi ise çok hoşuma giden yeni bir isim, yeni bir metafor kazandı bu romanda: Demir Kız. Olay örgüsü gizini ve merakı kaybettirmeden kitabın başından sonuna kadar sürdü benim için. Sadece şunu belirtebilirim, Alan'ın bulunduğu şirketin durum analizleri, finansal verilerden yapılan çıkarımlar ve diyaloglar şirkette çalışan biri için olağan bilgilerden ibaretken benim için kitabın bu kısımları işin özünü anlayarak geçtiğim sıkıcı terimlerden oluşuyordu. Tamamen bireysel zevklerle alakalı olan bu detay kısmını geçersek gerek verdiği mesajlarla gerekse kurgusuyla romanı çok beğendiğimi içtenlikle söyleyebilirim. Yaşamdan kopma planları yaparken çok az insan yaşama yeniden bağlanma planları yaparken bulur kendini. Çözüm bulmakta zorlandığımız problemler, yaşamın tatsızlığını yoğun olarak hissettiğimiz anlar hepimizi bezdiren hisleri beraberinde getiriyor. Değişimin kendinde, hepimizde ortak bir özellikle barındığını fark ettiren Dubreuil´in benim hayatıma girmiş olmasını hikaye boyunca çok istedim ama sonra kitabın temellerini attığı o söz geldi aklıma: Tesadüf, tebdil-i kıyafet gezen Tanrı'dır. Binlerce kitap arasında rastlamış olduğum bu kitap Alan ile benim ortak yanlarımızı ortaya sererken Dubreuil* ile tanışmış olduğumu gösteriyordu aynı zamanda. Tesadüf yoktu, farkındalık vardı. *youtube.com/watch?v=pBx-tr1...
Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet Gezer
Tanrı Daima Tebdil-i Kıyafet GezerLaurent Gounelle · Pegasus Yayınları · 20136,3bin okunma
··1 alıntı·
421 görüntüleme
Oğuz Aktürk okurunun profil resmi
Romanlaştırılmış kişisel gelişim kitabı öbeği bana Cibran’ın Ermiş kitabını hatırlattı doğrusu. Belki de bu kitap onun bir üst seviyesidir. İncelemen emek kokuyor, dikkatini biraz veren okurlar bu yazıda Kıvılcım’a dair otobiyografik ögeleri keşfedebilir diye düşünüyorum. Sadece kitapla ilgili görünen alıntıların kendi hayatında da tezahür ettiğini belirtmişsin mesela, ne güzel. Paris ve Fransız penceresi olayını da senle birlikte en iyi hayal edebilenlerden biri de benim sanırım. O Barok üsluptaki şehir planlamasının düzeni, ışınsal akstaki caddeler ve ızgara planlaması, o bahsettiğin binaların köşe pahlarının verdiği mimari zevk, anlayamazsınız... :) bahsettiğin mekanlar hakkında sanki Paris’e gitmiş birinden daha hâkim olarak konuşabilmen de hep şaşırtıcı bulduğum yönlerinden. İncelemen için kalemine, emeğine sağlık ve tabii ki de daha çok piyano.
Kıvılcım Y. okurunun profil resmi
Henüz Ermiş kitabını okumadığım için bir üst seviyesi olup olmadığını malesef bildiremiyorum ama kitap tarif ettiğim şekilde, onun arkasındayım. Hislerimi fazlasıyla besleyen eserler için emek vermekten hiç yüksünmüyorum ve evet çok güzel bir tespit oldu bu "otobiyografik öge"ler benim için :) Parisin güzelliğini bizzat gören birine göre hayallerimi tamamen gördüklerim ve araştırdıklarımla çizmeye çalışıyorum ve mimari tüm özelliklerini güzellikleriyle beraber senin hafızana bırakıyorum Oğuz:) Çok teşekkür ederim kıymet verip yorum yazdığın için, -Dubreuil'a özel olduğunu belirterek- herkes için hep piyano diyorum.
1 sonraki yanıtı göster
Mehmet Batmaz okurunun profil resmi
Yüreğinize sağlık, çok güzel bir incelemeydi...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.