Kitabı ilk çıktığı 2010 yılında okumuştum. O dönemdeki cemaat-devlet ilişkisi bu kadar ayyuka çıkmamıştı. Gerçi sonradan istediği il müdürlüğü verilmedi diye bildiklerini yazdı dediler. Yanlış hatırlamıyorsam Ankara veya İstanbul il emniyet müdürlüğü beklerken Eskişehir il emniyet müdürlüğü çıkınca bu görevi istemeyip istifa etmişti. Sonradan kitapla beraber hakkında örgüt suçlaması yapılarak yargılama süreci başladı.
Kitap aslında anı niteliği taşıyor. Çocukluğu, eğitimi, meslek hayatı derken Hanefi Avcı'nın hayatına konu oluyoruz. Bir emniyet mensubunun gözünden devlet içerisinde farklı grupların yapılanma çabalarını okumak garip oluyor. 2010 ve öncesi yıllara bakıldığında aslında bunu çok daha önceden söyleyenler vardı. Kitap bu yönüyle bir ilke imza atmıyor. Yıllardan beri süregelen söylemi destekliyor denebilir.
Avcı, akademi ve hukuk fakültelerinden sonra göreve komiser olarak atanır. Çeşitli karakollarda görev yapar. İşkence, ışıkevi, cemaat ilişkileri, terör örgütleri, imkansızlık gibi çeşitli şeylere değinmektedir. Özellikle istihbarat daireye atanmaden önce ve atandığı dönemde emniyete büyük hizmetleri olduğuna değinmektedir. Bir çok dinleme, takip, kayıt cihazları onun döneminde emniyete girmiş anlatılana göre. Hatırladığım bir yer var ki insan ülkesi adına üzülüyor. Avcı bir ara telefon kaydı için Telekom'a başvurur fakat telekom bu konuda yardımcı olmaz. Cihaz konusunda da destek ister ama olumsuz yanıt alır. Bu gibi şeyler üzerine emniyet içinde bir şeyleri geliştirmeye yenilemeye çalışırlar.
Konuya dair ilgisi olanlara tavsiye edebileceğim bir eserdir. Özellikle 90'lı yılları bir emniyet mensubu gözünden okumanız farklı bir bakış açısı kazandıracaktır.