Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Oysa düşünecek ne çok şey vardı. ne çok kayıp, ne çok eksik vardı şu dağınık, hiçbir şeye benzemeyen, sanki ikinci elciden ucuza kapatılmış eşyalar gibi yaşadığım hayatımda. ikinci biradan ilk yudumu aldığımda bu düşüncelerle kendime gülümsedim yanımdaki eskimiş, yarısı yıkılmış duvara bakarak. kendime benzettiğimden olsa gerek, sarılmak istedim o an o duvara. ben bazen böyle şeyler isterim. sevmek benim için o kadar uzak bir ihtimal ki, size nasıl tarif edeyim bilmiyorum. kanalizasyonda süzülen bir yağmur damlasının gökyüzünü özlemesi gibi bir şey bu benim için. duygularıma ne oldu bilmiyorum. vaktin birinde bir şey oldu, onu biliyorum. bir şey oldu ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor, onu biliyorum sadece. eskiden inandığım yalanlara inanamıyor, eskiden sevdiğim şeyleri sevemiyorum. ama şuan bu düşüncelere sahipsem; bu, geçmişimdeki enayiliklerin getirdiği farkındalık sayesinde. çok da şeyapmıyorum o yüzden.Üç yıl önceki hayatım, ve geçen sene ki o karanlık o bir yıllık süreçte yaşadıklarım bana o kadar çok şey öğretti ki; elli yıl hiçbir şey yaşamasam, yine de geriye düşünecek bir sürü şey kalır. dipleri görmek, yerle bir olmak bu yanıyla iyi. bunlar insanın gelişimine, en az bir üniversite kadar katkıda bulunan şeyler. daha önce de söylemiştim, acı çekmeden olgunlaşmak mümkün değil. bir yemeği bile pişirmek için onu ateşe tabii tutmak gerek. ve yere çarpmadan, dibi boylamadan gerçekleşen hiçbir yükseliş gerçek değildir. baki de olamaz. ama görüyorum, insanlar kendilerini kandırmak konusunda iyiler. görmezlikten gelmek, gerçekler yokmuş gibi yaşamak konusunda epey geliştirmişler kendilerini. ben o konularda iyi değilimdir mesela. beceremem unutmayı. ne insanları unuturum, ne bana yaşattıklarını, ne de ruhumda bıraktıkları izleri. unutmam arkadaş, neden unutayım. eksikliklerini hissetmem, özlemem ama unutmam da. şimdi böyle konuşunca aklınıza aşk falan gelmesin. ben en yakınlarımdan bahsediyorum. can ciğer olup, aynı yatakta uyuyup, aynı sofradan yemek yediğim insanlardan bahsediyorum. ailemden bahsediyorum. maalesef ki, gönül işlerini dert edece kadar sorunsuz bir hayatın mensubu değilim. öyle bir hayatım olsun isterdim. ama oraları çoktan geçtik galiba. neyse işte, dördüncü biranın da yarısına geldiğimde, şikayet ettiğim tek konu yalnızlığımdı. yalnızlıktan ziyade, tekbaşınalık da acıtmaya başlamıştı canımı. hüzünlü bir geceydi, konuşulması gereken bir sürü şey vardı ve bunlara ek olarak, o an yanımda olsun isteyeceğim kimse yoktu hayatımda. bu o kadar acı bir şey ki size anlatamam. anlatırım gerçi, edebiyatım iyidir de, anlamazsınız. anlamayacaksanız da anlatmanın lüzmu yok. Ben insanlara ayak uyduramıyorum. senkronu tutturamıyorum. ben bu çağın çok gerisinde kaldım arkadaşlar. laf olsun diye söylemiyorum ama ben hakikaten bu çağın çok gerisinde kaldım. yalnızlıktan başka çarem yok. sığınacak bir yerim yok, karanlık odamdan başka. oda ki ne oda, üç yıldır ampulü bile yanmıyor. belki yalnızlığım eğreti durmasın diye taktırmadım, belki kendime benzesin istedim. bilemiyorum ama, nihayetinde karanlık işte. ben kendimden başka sarılacak kimseyi tanımıyorum. bana bir adres verseler mesela şimdi, al lan bunu; git, aradığın şey bu adreste deseler, gidecek halim yok. ben kendime bile yetemiyorum ki, kime ne vereceğim? kimi nasıl mutlu edeceğim? kiminle ne paylaşacağım? kendimle olan mücadelelerimden her mağlup çıkışımda uzaklaştım insanlardan. ama kimseden de gitmiş sayılmam, içim rahat o konuda. çünkü kimseye geldiğimi söylemedim. eğer hiç gelmemişsen, gitmiş de sayılmıyorsun. uzaksındır sadece. uzaktım ben. herkese uzaktım. ki hala herkese uzağım. kendimden bile, kendime bile, uzağım ben. zihnim bedenime uzak, bedenim zihnime. neyse ne işte. yine aynı konulara geldik. biraları bitirip, yağmur damlalarının ıslattığı kaldırımlardan yürüpüp, bir şeyleri küfrederek hotele dönerken; yanımdan geçen bir arabanın yarı aralıklı camından yankılanan bir şarkı duydum. ''bir yalnızlık şarkısı söyler sazım'' diyordu. sesi yabancı değildi ama tam seçemedim. Hotele geldim yarım saat önce, şarkıyı buldum. Zeki Müren söylüyor. ne de güzel söylüyor. bir kaç kez üstüste dinledikten sonra kendime, dur lan ben bunu yazayım, dedim. ve yazdım işte. yazmak eylemi sadece biraz daha yaşanılır kıldı bu karanlığı, yalnızlığı. onun dışında elde ettiğim veya edeceğim herhangi bir şeyim yok. zaten bir şey elde edeceğimi bilsem oturup böyle şeyler yazmam. daha umutlu şeyler yazarım. daha herkesin anlayacağı şeyler. yazabilirim he, yazamam sanmayın. çiçekli şiirler falan da yazarım istesem. ama istemiyorum işte. içimden gelmiyor. çiçekli şiirler yazan yerlerimi yıkıp, alışveriş merkezi diktiler üstüne bir kaç sene önce. o yüzden siz de böyle törpülü yanlarımı, yıkık dökük taraflarımı okuyorsunuz. ''gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, yeryüzünde sizin kadar yalnızım'' işte o kadar.
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.