Bu konuyu yazarken acaba yazarların günlük rutinlerini mi yazsam yoksa yazma rutinlerini mi diye çok düşündüm ve yazma hakkında yazmanın daha uygun olacağına karar verdim. Belki rutinler, başka bir iletinin konusu olur.
Kaynaklar:shortlist.com/news/the-daily-..., sesdergisi.ca/?p=2118, sesdergisi.ca/?p=2118
°
Victor Hugo
Hugo her sabah aynanın önündeki küçük bir masada durarak yazı yazardı.
Günün erken saatinde yakınlardaki top atışıyla uyandıktan sonra metresi Juliette Drouet’in getirdiği bir demlik taze kahve ve sabah mektubuyla güne başlayıp, saat 11.00’e kadar yazar.
°
Stephen King
King, doğum günü ve tatilleri de dahil olmak üzere yılın her günü yazıyor ve günlük iki bin kelimelik kotasına ulaşmadan önce neredeyse hiç bırakmıyor. Sabahları çalışıyor, saat 8:00 veya 8:30 civarında başlıyor. Bazı günler 11:30 gibi bitiriyor ama çoğunlukla hedefine ulaşması 1:30'a kadar sürüyor.
°
Franz Kafka
ailesiyle birlikte, ancak gece geç saatlerde, herkes uyurken yazmaya yoğunlaşabildiği sıkışık bir dairede yaşıyordu. Kafka'nın 1912'de Felice Bauer'e yazdığı gibi, "zaman dar, gücüm sınırlı, ofis korkunç, daire gürültülü ve eğer hoş, düz bir hayat mümkün değilse, o zaman kişi ince manevralarla sıyrılmaya çalışmalıdır." Aynı mektupta zaman çizelgesini anlatmaya devam ediyor: "...10.30'da (ama genellikle 11.30'a kadar değil) yazmaya oturuyorum ve gücüme, eğilimime ve şansıma bağlı olarak saat 1, 2 veya 3'e kadar, hatta bir keresinde sabah 6'ya kadar devam ediyorum."
°
Lev Tolstoy
"Çalışmanın başarısı için değil, rutinimden çıkmamak için her gün mutlaka yazmalıyım." Bu, Tolstoy'un 1860'ların ortalarında Savaş ve Barış'ı yazarken yazdığı nispeten az sayıdaki günlük girişlerinden birinde söylediği sözdür .Sergey'e [oğlu] göre Tolstoy izole bir şekilde çalışıyordu; çalışma odasına kimsenin girmesine izin verilmiyordu ve bitişik odaların kapıları, rahatsız edilmemesini sağlamak için kilitliydi.
°
Charles Dickens
Öncelikle mutlak bir sessizliğe ihtiyacı vardı; evlerinden birinde, gürültüyü engellemek için çalışma odasına fazladan bir kapı taktırmak gerekiyordu.
Çalışma odası da titizlikle düzenlenmeliydi; yazı masası bir pencerenin önüne yerleştirilmiş, masanın üzerinde de yazı malzemeleri - kaz tüyü kalemler ve mavi mürekkep - birkaç süs eşyasının yanında sergilenmişti: taze çiçeklerle dolu küçük bir vazo, büyük bir kağıt bıçağı, üzerinde bir tavşanın tünediği yaldızlı bir sayfa ve iki bronz heykelcik (biri düello yapan bir çift şişman kurbağayı, diğeri yavru köpeklerle dolu bir beyefendiyi tasvir ediyordu).
°
Haruki Murakami
Haruki Murakami: “Tekrarın kendisi önemli hale gelir.”
2004 yılında yapılan bir röportajda Murakami, fiziki ve zihinsel alışkanlıklarını paylaştı.
“Bir roman yazma modundayken, sabah dörtte kalkar ve beş-altı saat çalışıyorum. Öğleden sonra on kilometre koşuyorum ya da bin beş yüz metre yüzüyorum (ya da ikisini birden yapıyorum), sonra biraz okuyorum ve biraz müzik dinliyorum. Akşam dokuzda yatağa giderim. Her gün, değişiklik olmadan, bu rutine devam ediyorum. Tekrarın kendisi önemli hale geliyor; bir tür mesmerizmdir, terapi yöntemi. Zihni olarak daha bir derinleşmek için kendimi terapi ediyorum. Ancak bu kadar uzun süre – altı aydan bir yıla kadar – böyle bir tekrara tutunmak, büyük miktarda zihinsel ve fiziksel güç gerektirir. Bu anlamda uzun bir roman yazmak hayatta kalma eğitimi gibidir. Fiziksel olarak güçlü olmak, sanatsal duyarlılık kadar gereklidir.”
°
Mark Twain
Twain yazmayı bir iş gibi yapanlardandır. Her sabah güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra çalışma odasına kapanır ve saat 5.00’e kadar yazmaya devam eder. Bu sırada öğle yemeği ya da başka konular için rahatsız edilmemek için ailesi kendisine bir zil sistemi yapmıştır. Ancak kapısından içeriye girmeye kimse cesaret edemez. Özellikle sıcak günlerde açık alanda çalışmak için dışarıya çıkar ama her zaman tutkulu ve konsantre bir biçimde saatlerce çalışır.
°
Khaled Hosseini
Khaled Hosseini: “Beğenseniz de beğenmeseniz de yazmalısınız.”
Noah Charney ile yaptığı röportajda Hosseini, günlük yazma alışkanlıklarından ve tüm yazarların yapması gereken temel şeylerden bahsediyor:
“Hiç ana hatlarını çizmiyorum, faydalı bulmuyorum ve beni içine almasından hapsetmesinden hoşlanmıyorum. Sürpriz ve spontane, hikayenin kendi yolunu bulmasına izin verme tarzını seviyorum. Bu nedenle ilk taslağı yazmayı çok zor ve zahmetli buluyorum. Aynı zamanda oldukça hayal kırıcıdır. Neredeyse hiç düşündüğüm gibi olmuyor ve genellikle onu yazmaya başladığımda hayalimde tuttuğum idealin oldukça gerisinde kalıyor. Yine de tekrardan yazmayı seviyorum. İlk taslak gerçekten üzerine katman, boyut, gölge, nüans ve renk eklediğim bir taslaktır. Benim için yazmak büyük ölçüde “yeniden yazmak” demektir. Bu süreçte, ilk defa kaçırdığım gizli anlamları, bağlantıları ve olasılıkları keşfediyorum. Tekrar be tekrar yazmada amacım yazımın hayal ettiğim şekle gelmesidir. İçinde kitap olduğunu söyleyen çok insanla tanıştım ama tek kelime bile yazmamışlar. Bir yazar olmak için – bu ifade basmakalıp gelebilir, farkındayım – ama gerçekten yazmanız gerekiyor. Her gün yazmalısınız ve isteseniz de istemeseniz de yazmalısınız. Belki de en önemlisi, bir izleyici kitlesi için yazın – kendiniz için. Anlatmanız gereken ve okumak istediğiniz hikayeyi yazın. Başkalarının ne istediğini bilmek imkansızdır, bu yüzden tahmin etmeye çalışarak zaman kaybetmeyin. Sadece cildinizin altına giren ve sizi geceleri uyanık tutan şeyler hakkında yazın.”
Bu günlük rutinler yazmada işinize yarar, ancak bunlardan çıkarılacak dersler ulaşmayı düşündüğünüz hemen hemen her hedef için uygulanabilir.
Örneğin…
1. Kendinizi fiziksel olarak zorlamak sizi zihinsel olarak çok çalışmaya hazırlar. Vonnegut, yazmaya ara vermek için şınav çekiyordu. Murakami her gün 10 kilometre koşuyor. AJ Jacobs koşu bandında yürürken yazıyor. Sizin için neyin işe yaradığına karar verebilirsiniz, ancak dışarı çıkıp hareket ettiğinizden emin olun.
2. En önemli şeyi en başta yapın. Kaç mükemmel yazarın sabah yazmaya başladığına dikkat edin? Bu tesadüf değil. Günün geri kalanı kontrolden çıkmadan önce hedefleri üzerinde çalışıyorlar. Ne zaman yazacaklarını merak etmiyorlar ve en önemli şeyi başta yaptıkları için günlük aktiviteleri arasına sıkıştırmak için kavga vermiyorlar.
3. Mücadeleyi benimseyin ve sıkı çalışın. Kaç yazarın yazma mücadelesinden bahsettiğini gördünüz mü? Housseni, ilk taslaklarının “zor”, “zahmetli” ve “hayal kırıcı” olduğunu söyledi. Russell kendi yazısını “kötü” olarak nitelendirdi. Kingsolver, bir kitabın ilk sayfasına gelmeden önce yüz sayfayı çöpe attığını dile getirdi.
Başlangıçta başarısızlık gibi görünen şey genellikle başarının temelidir. En iyi yazınızın tadını çıkarmadan önce zor olanı yazmanız gerekir.
Yeni alışkanlıkların nasıl oluşturulacağına ve kötü alışkanlıklardan nasıl vazgeçileceğine dair daha pratik fikirler istiyorsanız, alışkanlıklardaki küçük değişikliklerin ne kadar dikkate değer sonuçlara yol açabileceğini size gösterecek olan Atomik Alışkanlıklar kitabıma bakın.
°
Karen Russell
Her gün belirli bir kelime sayısına ulaşmaya çalışan birçok yazar tanıyorum, ancak kurgusal bir dünyada geçirilen zaman, “verimli geçen bir yazma günü” adına daha iyi bir ölçü benim için. Bir yazar olarak oldukça üretken biri olduğumu düşünüyorum, çok fazla kelime üretebilirim ama benim için en büyük ölçü hacim değildir. Bundan daha önemli soru da şu: Masamın başındayken beni öykü dünyamdan alıkoyacak bir şeyle karşılaşmadan beş saat konsantre olmuş bir şekilde yazabildim mi? Emaillerimi kontrol etmeye, internette bir soruya cevap aramaya veya dondurucumda biraz daha yer açmak için bilim fuarı projelerimi ayıklama bir şeyle uğraşmadan yazmam gereken kelimeleri kağıda dökebildim mi?
İşin püf noktasının, yazının nasıl gittiğine dair kendi kararsız değerlendirmenizden ziyade yazmayı birkaç saat devam ettirme olduğuna karar kıldım.
Ve şu bir gerçek ki yazdığınız ilk taslağınızın yüzde 90’ını atmak zorunda kalacağınız gerçeğiyle kabullenirseniz, o zaman rahatlayabileceğinizi ve hatta nerdeyse “kötü yazmaktan” keyif bile alacağınızı düşünüyorum.
°
Barbara Kingsolver
“Ben çok erken uyanma eğilimindeyim. Çok erken. Saat dört standarttır. Sabahım güneş doğmadan uyanmakla başlar. Yalnız, bunu böyle yapmamın sebebi kafam çok fazla kelimelerle dolu olması ve masama gidip onları bir dosyaya, sayfaya aktarma isteğim. Her zaman kafamda dönüp duran cümlelerle uyanırım. Bu yüzden her gün masamın başına gelmek uzun bir acil eylem gibi geliyor bana. Komik bir şey: insanlar genellikle kendimi yazmak için nasıl disipline ettiğimi soruyor. Soruyu anlamaya çalışmıyorum çünkü benim için disiplin, bilgisayarı kapatıp başka bir şey yapmak için masamdan ayrılmaktır.
Atacağımı bildiğim birçok malzeme/yazı yazıyorum. Bu sadece sürecin bir parçası. Birinci sayfaya geçmeden önce yüzlerce sayfa yazmam gerekiyor.
Bir romancı olarak tüm kariyerim boyunca ben de bir anne oldum. İlk çocuğumla hastaneden eve geldiğim gün, Fasulye Ağaçları için ilk kitap sözleşmem teklif edildi. Böylece aynı gün hem romancı hem de anne oldum. Bu iki önemli hayat benim için her zaman bir olmuştur. Her zaman ikisini aynı anda yapmak zorunda kaldım. Çocuklarımın bakımının başka birinin desteğiyle yapılıyor olması yazma saatlerimi kısıtladı.
Onlar küçükken bu çok zordu. Masamın başındaki her saatimi bir tür ödül olarak değerlendirdim. Zaman geçtikçe ve çocuklarım okula başlayınca çalışan bir anne olmak giderek daha kolay hale geldi. Büyüğü bir yetişkin artık ve küçüğü 16 yaşında, bu yüzden ikisi de artık kendi kendine yetiyor – ama bu kademeli bir süreç oldu. Yazma zamanı benim için her zaman değerli, beklediğim, heves ettiğim ve en iyi şekilde değerlendirdiğim bir şey oldu. Muhtemelen bu yüzden erken kalkıyorum ve kimsenin bana ihtiyacı olmadığı sessiz şafak saatlerinde yazmaya zaman ayırıyorum.
Okul otobüsünün benim için ilham perisi olduğunu söylerdim. Otobüs evin önünden ayrılıp bana ilgilenilecek kimse bırakmadığında, ‘Yazma Günü’m o an başlar ve okul otobüsü geri geldiğinde sona ererdi. Çalışan bir anne olarak yazma sürem kısıtlıydı. Öte yandan hayatımı normalleştirdikleri, günümü bir bir yerde noktalayıp akşam yemeği hazırlamamı zorunlu kıldıkları için aileme çok teşekkür ederim. Bu sağlıklı bir şey, işi(yazmayı) bir kenara bırakıp akşam yemeği hazırlayıp yemek. Çocuklarım bana hayatta ve dünyada olmak istediğim insan tipi hakkında her şeyi öğretti. Ayrıca beni geleceğe daha sağlam bağlıyorlar. Anne olmak beni daha iyi bir yazar yaptı. Yazar olmanın beni daha iyi bir anne yaptığını söylemek de doğru.
°
Maya Angelou
Yaşadığım şehirde bir otel odası tutuyorum ve her ay ücretini ödüyorum. Sabah 6.30 gibi gidiyorum. Bir yatak, bir masa ve bir banyo içeren bir yatak odam var. Elimde Roget’s Thesaurus -bir sözlük- ve İncil var. Genellikle bir deste iskambil ve bazı bulmacalar. Küçük aklımı meşgul edecek bir şey. Sanırım bunu bana büyükannem öğretti. İstemezdi ama “küçük aklı” hakkında konuşurdu. Bu sayede gençken, yaklaşık 3 yaşımdan 13 yaşıma kadar, Büyük Akıl ve Küçük Akıl’ın var olduğuna karar verdim. Büyük akıl derin düşünceleri düşünmenize izin verir, ancak Küçük Akıl sizi meşgul eder ve böylece dikkatiniz dağılmaz. Büyük Akıl, hakkında yazmak istediğim konuların derinliklerine inerken, o, bulmaca
çözecek veya tek kişilik iskambil oynayacak. Odadaki tüm resimleri ve dekorasyonları çıkarıyorum. Otel yönetiminden ve kat hizmetlerinden odaya girmemelerini rica ediyorum, eğer yere bir parça kağıt atmışsam, çöpe atılmasını istemiyorum. Yaklaşık iki ayda bir kapının altından bir not alıyorum: “Sevgili Bayan Angelou, lütfen çarşafları değiştirmemize izin verin. Küflenmiş olabiliceklerini düşünüyoruz!” Oysa orada hiç uyumamışım, genellikle saat 2’de oradan çıkarım, sonra eve gidip o sabah yazdıklarımı okurum. Ardında da düzenlemeye çalışırım. Zor yazılan kolay okunur. Doğru bir şekilde yazıldıysa, kolay. Tam tersi ise özensizce yazılmışsa, okunması zor. (Böyle bir eser de) dikkatli bir yazarın okuyucuya verebileceğini vermez.
°
Jodi Picoult
Yazarın “tıkanıklığına” inanmıyorum. Bir düşünün – üniversitede bir makale yazmak zorunda kalıp tıkandığınızda her zaman teslim tarihinden önceki gece bir fikir bulup sorun çözülmedi mi? Yazarın tıkanıklığında elinizde çok fazla zaman var. Yazmak için sınırlı bir süreniz varsa, oturun ve yapın. Her gün iyi yazamayabilirsiniz, ancak kötü bir sayfayı her zaman düzenleyebilirsiniz. Boş bir sayfayı düzenleyemezsiniz.
°
Ernest Hemingway
Bir kitap ya da hikaye üzerinde çalışırken her sabah ilk ışıktan hemen sonra yazarım. Sizi rahatsız edecek kimse yok ve hava serin ya da soğuk, siz yazdıkça işinize odaklanıyorsunuz ve ısınıyorsunuz. Yazdıklarınızı okuyorsunuz ve sonraki adımda ne olacağını bildiğinizden ötürü her zaman nerde bıraktıysanız oradan devam ediyorsunuz.
Yazıyorsunuz, sonraki adımda ne olacağını bildiğiniz yere kadar yazıp sonra bıkarıyorsunuz ta ertesi gün başlayacağınız zamana kadar hayatınıza devam ediyorsunuz. Diyelim ki sabah altıda başladınız, öğlene kadar devam edebilir veya ondan önce bitiribelirsiniz.
°
E.B. White
“Çalışırken asla müzik dinlemem. Böyle bir dikkatini toparlama tarzım yok ve bundan hiç hoşlanmam. Öte yandan, sıradan, dikkat dağıtıcı şeyler arasında bile oldukça iyi çalışabilirim. Evimde olup biten her şeyin ortasında yer alan bir oturma odası var: mahzene, mutfağa, telefonun bulunduğu dolaba giden bir geçit adeta. Çok fazla trafik var. Ama burası aydınlık, neşeli bir oda ve etrafımda olup biten karnavala rağmen onu sık sık yazı yazmak için bir oda olarak kullanıyorum. Sonuçta ev halkı benim yazar olmama en ufak bir ilgi göstermiyor – istedikleri kadar gürültü ve yaygara çıkarıyorlar. Canım sıkılırsa gidebileceğim yerler var. Çalışmak için ideal koşulları bekleyen bir yazar, kağıda bir kelime bile koymadan ölecektir.”
°
Agatha Christie
İlginç bir şekilde hiçbir kaynakta göremedim ama Agatha'nın otel odalarında yazmaktan hoşlandığını duymuştum.
Daha birçok yazar hakkında ordan burdan duyduğum birsürü bilgi var ama hiçbir kaynakta rastlayamadığım için yazmak istemedim. Bunun dışında yeni nesil türk yazarlarının Adora Yağmur ile röportajları var, kanalından "Yazarlarla Soru-Cevap" videosundan yazarların yazma rutinlerine göz atabilirsiniz.
Sizin de bildiğiniz rutinler varsa paylaşın lütfen. Umarım bu araştırma kitap yazmak isteyen herkese ilham olmuştur🎀