Raif efendi ve Kemal! Raif ve Kemal'in kişiliklerini karşılaştırmak ne aklıma gelmişti ne de üzerinde düşünmüştüm. Sizin inceleme aklıma getirdi. Raif mücadele gücü düşük, edilgen biri. Memlekete döndükten sonra bunalıma girmesi, ekonomik tükenişini itirazsız kabul etmesi, sonra da aşkıyla ilgili tüm yaşadıkları olumsuzluklarda Maria'yı suçlaması (belki de suçlayamaması) iflah olmaz bir zayıflıktı. Raif o kadar zayıftı ki kızını hem de Ankara'da bulmuş, onu alıkoymak için hiçbir çaba sarf etmemişti. Belki, Maria'nın ölüm haberini henüz almasının şokunu yaşadığını düşünebiliriz, ama o fikre kendini çoktan hazırlamıştı.
Kemal ise sadece hayatını renklendirmek için şımarıkça yollar arayan bir küçük burjuva lumpen, bir snob gibi davranıyordu ilk başlarda. Aslında kendi kişiliğinin farkına varmamış bir monomanikti. Füsun'un onu sevip sevmediğini anlayamadım. Hatta sevmiyordu. Kemal başlarda işlediği "günahların" bedelini öyle bir ödedi ki...
Bu tutkulu, hastalıklı aşka Demirkubuz'un Kader'inde Bekir düştü. Filmin sonuydu, Bekir öyle laflar ediyordu ki, işte o an, onun tükenmiş, artık iflah olmaz bir kaybeden olduğunu anlıyordunuz. --"Bekir, bu kapı ahret kapısı, burası sırat köprüsü. Bu sefer de geçersen bir daha geri dönemezsin, iyi düşün dedim. Düşündüm, düşündüm. Ama olmadı. Dönemedim. Sonra bak oğlum dedim kendi kendime. Yolu yok çekeceksin, isyan etmenin faydası yok. Kaderin böyle. Yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi."
Aşk mı İstanbul mu? İkisi ayrılmaz bir ikili mi, yoksa birbirinin antagonisti mi? Daha çok su kaldırır.
Elleriniz dert görmesin.