Sokrat (Socrates) eski Yunan felsefesinin en ünlü düşünürlerinden biri ve 'Ahlâk Felsefesi'nin kurucusudur. Yüzyıllar boyunca çağımıza kadar bilinen tüm ahlâk felsefeleri Sokrat'dan sonra öğrencileri tarafından geliştirilmiş olan ahlâk doktrinlerine dayanır.
Milâddan önce beşinci yüzyılda yaşadı. Tüm ömrünü gerçeği bulma ve savunma uğrunda harcadı. Sonunda ölümü de kendisini kıskanan batıl (eğrilik) yanlılarının eli ile gerçekleşti. Onun baldıran zehiri içerek ölmeye zorlanması kanlı bir trajedi oldu. Bu trajedi, o andan itibaren günümüze kadar her dönemde ve her yerde yaşamış olan hak yanlılarının üzüntüsünü körüklemiş ve Sokrat'ın en büyük kahramanlık, direnme ve inançlarından vazgeçmeme örneği olarak vicdanlarda yaşatılmasına yol açmıştır.
Onun düşünme ve gerçeği arama metodu ünlüdür. Aşağıdaki diyalog (karşılıklı konuşma) bize bu metodun örneğini verecektir. Bu diyalog kendisi ile Allah'ın varlığını inkâr eden Erastodimus arasında geçer.
Bu diyalog, aynı zamanda onun bazı görüşlerini de belirtmektedir:
Sokrat: Bir yanda amacı belirsiz nesnelerin varolduğunu, öbür yanda amacı ve yararlı nesneler bulunduğunu farzedelim. Bu nesneler hakkında görüşün nedir? Sana göre bunların hangisi aklın eseri ve hangisi tesadüf eseridir?
Erastodimus: Hiç kuşkusuz, amacı ve yararı belli olanlar
aklın eseridirler.
Sokrat: Görmüyor musun, insanın yaratıcısı, kendisini yaratırken ona yararlılıkla apaçık bazı duyu organları vermiştir? Meselâ ona göz vermiş, iki kulak vermiş, hayatı için doğru olanı görsün ve işitsin diye. Eğer burun deliklerimiz olmasaydı, kokular neye yarardı? Tatma organı dil olmasaydı, yiyecekleri nasıl algılayabilir, acıyı, tatlıyı ve ekşiyi birbirinden nasıl dedebilirdik? Gözümüz tehlikelere açıktır. İlâhî gücün bununla ne kadar yakından ilgilendiğini ve yabancı cisimlerin göze değmesini engellemek için göz kapaklarını kapı gibi yarattığını, ayrıca gözleri rüzgârın zararlarından korusun diye elek gibi kirpikleri yarattığını görmüyor musun? İşitme aracı olan kulak hakkındaki görüşün nedir? Baksana, o tüm sesleri aldığı halde hiç bir zaman dolmuyor!
Hayvanları gördün mü? Ön dişleri ne güzel düzenlenmiş, yiyecekleri kesmekle görevlendirilmiş, sonra da bu yiyecekler öğütülsün diye azı dişlerine havale ediliyor. Duyu organlarındaki bu düzeni düşününce -acaba bunlar akıl eseri midir, yoksa tesadüf eseri midir?- diye şüpheye kapılman mümkün müdür?