Sâmiha Ayverdi, Sofi Huri, Nezihe Araz, Safiye Erol gibi isimleri kaçımız tanıyor diye sorsam eminim tanıyanlar olarak azınlıkta kalacağız. Ha bir de tanımak var, tanımak var. Kimimiz sadece ismini duymakla müşerref olmuşuzdur, kimimiz bir eserini dahi olsa okuma şerefine erişmişizdir. Daha şanslı olanlarımız ise pek çok eserini okumuş, hayatını ve fikirlerini irdeleme fırsatını yakalamış olanlardır.
Hani hep deriz ya, okuduğumuz bir eser başka eserlere kapı aralar diye; kulağa ne kadar klişe de gelse hakkını veren bir sözdür. Bugüne kadar okuma şansını elde ettiğim pek çok kıymetli eseri bu şekilde keşfettim. Ciğerdelen de bu kategoriye dahil bir eser. Safiye Erol'un Ciğerdelen'ine ilk olarak Nihal Atsız'ın 'Ruh Adam' isimli eserinde rastlamıştım. O zamana dek varlığından haberdar bile değildim. Kitap alışveriş listemde alınmayı bekliyordu. Nihayetinde kitabı edindim fakat son sayfayı da kapattıktan sonra böylesine kaliteli bir eseri okumaktan kendimi uzun süre mahrum bırakmış olduğuma hayıflanmadan edemedim.
Ciğerdelen'e geçmeden evvel, eserin mimarını az da olsa tanıtmak ihtiyacını hissediyorum. Safiye Erol, Edirne'de doğup yaşamının önemli bir bölümünü Almanya'da geçiren bir değer. Lise ve üniversiteyi Almanya'da okumuş, orada tanıştığı Hindistan mücahitlerinden bir gençle evlenmeye karar vermiştir. Hintli genç Safiye Erol'a “Evlenelim, memleketime gidelim; ülkemin bana, benim sana ihtiyacım var.” demiş, Safiye Erol da “Benim memleketime gidelim, orada onların bana, benim sana ihtiyacım var.” şeklinde karşılık vermiştir. Bu noktada dahi vatanının menfaatini şahsi menfaatinden önde tutmuş, eserinde de bunu her fırsatta vurgulamıştır. Bu hazin son üzerine Safiye Erol, Türkiye'ye dönerek hayatını bir başkasıyla birleştirmiş ve hiç çocuk sahibi olmadan 1964 yılında vefât etmiştir. Yaşadığı 62 yılın ardından bizlere kıymetli eserler bırakmıştır. Ciğerdelen de bu kıymetlerden biridir.
Yazar, yapılan bir röportajda Ciğerdelen'den şu şekilde bahseder:
{~ En çok sevdiğim de odur, Ciğerdelen.
- Niçin en çok sevdiniz?
Manalı bir gülümseyişle elini göğsüne götürerek…
~ Deldi… Deldi de ondan, diyor ve ilave ediyor:
Bunu yazarken on iki kilo kaybettim. İki defa bayıldım. Bitirdikten sonra hasta yattım.
- Niçin?
~ Feylosof Niezsche’nin bir sözü vardır: “Büyük eserler müelliflerinden intikam alırlar" der.}
Kendisinin de deyimiyle derin, insanı etkileyen bir eserdir Ciğerdelen. Hem bir yer adı olarak hem de insanı derinden etkileyen olaylara binaen kullanılmıştır ciğerdelen kavramı. Çok seslidir, bir o kadar da anlam içerir. Genel mânâda Mimar Turhan ile Öğretmen Canzi'nin öyküsünü anlatsa da içinde pek çok hikâye barındırır. Eser Turhan'ın Canzi'ye duyduğu aşkın tarifiyle başlar ve sonrasında Canzi'nin kendi elleriyle yazdığı iki öyküyü Turhan'a okutmasıyla devam eder. Yani asıl öykü içinde iki alt öyküyle karşılaşır okuyucu. Bu öykülerde de Osmanlı devrinde sınır boylarında yaşayan serhadlerden ve onların yaşamlarından söz edilir. Anlatılan her öyküde aşk vardır fakat yüzeysel bir aşk değildir bu. Beşeri aşkta takılıp kalanların yanı sıra, beşeri aşkla başlayıp ilâhi aşka ulaşanlardan da dem vurulmuştur.
Her fırsatta Doğu ve Batı olgularının çeşitli yönlerden karşılaştırıldığını görürüz. Yazar bir memleket sevdalısıdır ve Batı'nın fenni yönlerde üstünlüğünü inkâr etmemekle birlikte Doğu'nun sahip olduğu manevi zenginlikleri her daim okuyucuya hatırlatır. Gelenek ve görenekler, milli değerler, bizi biz yapan menkıbeler, divan şiirleri, deyişler, türküler eserde bir bir yerini almıştır. Özellikle Yedi Peçeli Sultan temsili beni fazlasıyla etkiledi. Son derece manidar bir anlatıydı. Anlatılan her bir öğe yazarın yaşamından da izler taşır. Kendisine anlatılarını yaşayıp yaşamadığı sorulduğunda; 'Ben bir eserimde bir aşk hicranını tarif ederken o hicranı bütün Şark kadınları namına yaşadım.' diyerek cevap vermiştir.
Kimi şahıslar vardır, kendi ülkesi dışına çıkınca doğduğu yeri beğenmez olur. Gördüğü ülkenin olumlu unsurlarını sıralamaktan usanmaz. Kimi insanlar da vardır ki, kendi ülkesi dışında başka ülkeleri de görür fakat yabancı ülkelerin olumlu öğelerini inkâr etmemekle birlikte kendi memleketinin güzel değerlerinin, köklü kültürünün kıymetini asla yere düşürmez. Kültürüne, maddi-manevi değerlerine, insanına yabancılaşmayan, ülkesine faydalı olmayı sorumluluk edinmiş, Almanya'da iken bile adeta 'İlle de vatanım' demiş vefakâr yazar Safiye Erol ile bir an önce tanışıp hasbihal edin. Zira bizlere söyleyeceği, hatırlatacağı unuttuğumuz pek çok kıymet var. Keyifli okumalar dilerim.