Selamlar!
#kışrüyası kitabının yorumu ile geldim.
Kitabın adına aldanmayın, okurken içinizi sıcacık yapacak bir kitap kendisi
Bu kadar tatlı bir kurgu okumayı beklemiyordum. Yaptım çayımı aldım kitabımı elime, çaydan ziyade kitabım içimi sıcacık yaptı.
Uzatmadan konusuna geliyorum
Şimdi öyle bir kitap ki aslında... Her bir karakter ayrı yaralı, yaraları bir nevi aynı, merhemleri de kendileri ama gelin görün ki pekte bunu bilmiyorlar. Geçmişleri omuzlarında bir yük misali...
Yusuf Ali, yetimhanenin kendi küçük kalbi çok büyük olan beş yaşında bir çocuk... Ama ne çocuk...Oradaki kimsesiz olanların abisi koruyucusu resmen. En yakın arkadaşı ve hatta uzun yıllar birbirlerine dost kardeş olacak olan da İsmet'tir. Ama ki Yusuf Ali'nin hayatını asıl değiştirecek olan kişi ise, karların arasında yetimhaneye bırakılan küçük kız çocuğudur. Yusuf Ali onu bir hayli sevip koruyup kollar. Hatta mavi gözlü güzel kızını da Melek koyar. Her güzel giden şeyin bir de sonu vardır.
Melek bir gün bir aile tarafından evlatlık olarak alınır. Alındığı ilk anda da verdikleri bütün sözleri de unuturlar. Melek'i orada görmeyi bekleyen isteyen kişilerin yanına asla getirmezler. Ve üstüne üstlük adını da değiştirirler.
Melek 'in yeni adı artık Eylül' dür. Ve ne yazık ki o günlere dair de hiç bir şey hatırlamaz. Ama onu yıllar geçmesine rağmen asla unutmayan biri vardır.
Talihsizlikler Eylül'ün peşini bırakmak istemez gibi, evlatlık verildiği ailesini de kaybeder.
Eylül 'ün yüzü nişanlısı yönünden de asla gülmez. Ondan aldığı son darbeden ötürü de öğretmenlik tercihini yenileyerek,, karın kışın bitmediği bir yere atanır.
Bazen yuvamızda olsak bile bir aitlik hissedemeyiz ya da elle tutulur gözle görülür bir güzellik olmasa bile, işte burası benim yuvam deriz.
Tam olarak Eylül de bu hissiyatı gittiği yerde bulur. Hatta Yusuf Ali 'yi de bulur. Ama gelin görün ki asıl mesele hatırlamakta
O kadar güzel ve sıcacık çok tatlı bir kurguydu ki
Ben ikinci kitabı hemen istiyorum. 🩵