Gönderi

Evlenme konusunda da kendine ait bir teorisi vardı. Buna göre insanların çoğalması, insanın ancak alt işleviydi, üst işlevi ise var olan canlılara hizmet etmekti. Bu düşüncenin kanıtını kandaki fagositlerin[87] varlığında buluyordu. Bekâr insanlar, ona göre, görevleri organizmanın zayıf ve hasta kısımlarına yardım etmek olan . bazı insanlar çoğunlukla kendi düşüncelerinden bir zeka oyunu olarak yararlanabilirNehlüdov, ilk başta bununla mücadele ediyordu ama mücadele çok zordu, çünkü kendisine inanarak iyi saydığı her şey, başkalarınca kötü sayılıyordu ve tam tersine kendisine inanarak kötü saydığı her şey de çevresindeki herkes tarafından iyi sayılıyordu.Sonunda Nehlüdov teslim oldu, kendisine inanmaktan vazgeçip başkalarına inandı.Kendini yadsımak ilk zamanlar hoşuna gitmiyordu, ama hoşuna gitmeyen bu duygu çok kısa sürdü. Nehlüdov bu arada sigaraya ve içkiye de başlayarak çok kısa sürede bu tatsız duygudan kurtuldu, hatta büyük bir hafiflik hissetmeye başladı Bütün insanlarda olduğu gibi, Nehlüdov'un içinde de iki tane insan vardı.Biri, başkalarına da yarar getirecek iyilikler peşindeki ruhsal insan, diğeri yalnız kendisi için iyilik arayan ve bu iyilik için dünyanın bütün iyiliklerini gözden çıkarmaya hazır tensel insan “Düşünce dünyasında alışılmış bir olay meydana geliyordu: Sevdiğin bir insanın uzun zamandır görmediğin yüzü, ilkönce geçen zaman içinde meydana gelmiş dış değişikliklerle seni etkiledikten sonra yavaş yavaş yıllar önceki hâlini alır, bütün değişiklikler silinip gider ve karşısına yalnızca olağanüstü, benzersiz bir ruhsal kişiliğin en önemli ifadesi çıkar.” Kendisinin “ruhu arındırma” diye adlandırdığı şey yaşamı boyunca birkaç kez başına gelmişti Nehlüdov'un. Bazen uzun bir zaman aralığından sonra, iç yaşamındaki yavaşlamayı, bazen de duraklamayı fark edip, ruhunu tıka basa doldurarak bu duraklamaya neden olan çerçöpü tümüyle temizlemeye giriştiği ruhsal durumu, ruhun arındırılması olarak adlandırdı. Turning a new leaf… Korkunç bir şey! burada acımasızlığın mı yoksa saçmalığın mı daha ağır bastığını bilemiyorsun. Ama galiba her ikisi de en son basamağa ulaşmış bulunuyor. Genellikle bir hırsızın, katilin, hafiyenin, fahişenin yaptıkları işin kötülüğünü kabul ederek bu işten utanacakları düşünülür.Oysa tam tersi olur.Kaderin ve işledikleri günahlarla yaptıkları hataların sonucunda malum duruma düşmüş olan insanlar, ne kadar yanlış olursa olsun, kendilerine öyle bir yaşam görüşü oluştururlar ki, içinde bulundukları durum onlara iyi ve saygın bir durum olarak görünür. Bu görüşü desteklemek için de yaşamla ve bu yaşam içindeki yerleriyle ilgili oluşturdukları anlayışın kabul gördüğü bir insan çevresinde bulunurlar içgüdüsel olarak. İş, beceriksizliği ile övünen hırsızlara, ahlaksızlığıyla övünen fahişelere, acımasızlığıyla övünen katillere gelince şaşırıp kalırız. Ama bu şaşkınlığımızın nedeni sadece bu insanların çevresinin, ortamının sınırlı bir çevre ve ortam olması ve asıl önemlisi de bizim bu çevrenin dışında bulunmamızdır. Ancak zenginlikleriyle yani yağmacılıklarıyla övünen zenginler, zaferleriyle yani işledikleri cinayetlerle övünen komutanlar, güçleriyle yani zorbalıklarıyla övünen hükümdarları için aynı şey geçerli değil midir? Bu insanların durumlarını haklı göstermek için yaşam anlayışlarını, iyilik ve kötülük anlayışlarını çarpıttıklarını görmememizin tek nedeni bu tür çarpık anlayışlara sahip insanlar çevresinin daha geniş olması ve bizim bu çevreye ait olmamızdır. insanlar ırmaklar gibidir hepsinde su aynı sudur her yerde birbirinin aynıdır, ama bir ırmak dar, hızlı, geniş, sakin, temiz, soğuk, bulanık, ılık olabilir. İnsanlar da böyledir. Her insanın içinde tüm insan özelliklerinin ilk belirtilerini taşır ve zaman zaman bu belirtilerin bazılarını, zaman zaman da diğerlerini gösterir, sık sık da her şeyiyle aynı kaldığı halde kendine hiç benzemeyen bir insan olur.Bazı insanlarda bu değişiklikler çok keskin biçimde ortaya çıkar. inandığını sanıyordu ama yine de bütün varlığıyla biliyordu ki onun bu inancı, ‘olması gerekenden’ bambaşka bir şeydi. İnsanın içindeki vahşi hayvanın hayvani yönü iğrenç,? diye düşünüyordu Nehlüdov. Fakat bu hayvani yön saf bir şekilde ortaya çıktığı zaman ruhsal yaşamının en tepesinden bakıyorsun ve ondan nefret ediyorsun, düşsen de kalksan da olduğun gibi kalıyorsun, ancak içindeki bu hayvan, sahte bir estetiğin, şiirsel bir kabuğun altına gizlendiği ve önünde eğilmeni beklediği zaman onu tanrılaştırarak, iyi mi kötü mü düşünmeden kendini ona tamamen kaptırıyorsun. O zaman da çok kötü oluyor.? Bir saatliğine ve bir tek olağanüstü durumda olsun insan sevgisinden daha önemli bir duygu olmadığını kabul edecek olursak, insanlara karşı, kendini suçlu saymaksızın işlenebilecek tek suç yoktur. bazı insanlar çoğunlukla kendi düşüncelerinden bir zeka oyunu olarak yararlanırlar, kendi akıllarını aktarma kayışı çıkarılmış, bir çark gibi görürler, davranışlarında başkalarının düşüncelerine, geleneğine, yasasına, uyarlar; diğerleri ise kendi düşüncelerini bütün davranışlarının en önemli harekete geçirici gücü sayarak hemen hemen her zaman kendi akıllarının istediği şeylere kulak verirler ve ona uyarlar. ancak arada sırada da başkalarının kararlarını uygun görürler, tabiki bu kararı eleştirdikten sonra yaparlar. var olan bütün kötülüklerin halkın cahilliğinden kaynaklandığına karar verip… Dünyadaki her şey canlıdır, ölü bir şey yoktur, ölü saydığımız, organikolmadığını düşündüğümüz her şey, kucaklayamayacağımız kadar büyük bir organik gövdenin yalnızca bir kısmının özüdür ve bu nedenle büyük bir organizmanın küçücük bir parçası olarak insanın görevi, bu organizmanın ve ve onun bütün canlı parçalarının yaşamanı sağlamaktır. bu yüzden de canlıların yok edilmesini suç sayıyordu. Evlenme konusunda da kendine ait bir teorisi vardı. Buna göre insanların çoğalması, insanın ancak alt işleviydi, üst işlevi ise var olan canlılara hizmet etmekti. Bu düşüncenin kanıtını kandaki fagositlerin varlığında buluyordu. Bekâr insanlar, ona göre, görevleri organizmanın zayıf ve hasta kısımlarına yardım etmek olan bu fagositlerdi. fagosit: vücuttaki yabancı organizma ve maddeleri, sindirip yok eden hücreler. sanki olabildiğince çok sayıda insan, en iyi, en doğru yöntemle, nasıl ahlaksızlaştırılır diye bir görev ortaya atılmış. ve kim böyle, bir küçük çocuğu benim ismim için kabul ederse, beni kabul eder? Zira insanoğlu kaybolmuş olanı kurtarmaya geldi, diye okumaya devam ediyordu. 12. Size nasıl görünür? Bir adamın yüz koyunu olsa ve onlardan biri yolunu şaşırsa, doksan dokuzu bırakıp dağlara gitmez ve yolunu şaşıranı aramaz mı? 13. Eğer onu bulacak olursa, doğrusu size derim: Yolunu şaşırmayan doksan dokuz için sevindiğinden ziyade onun için sevinir. 14. böylece bu küçüklerden birinin helak olması göklerdeki Babamızın muradı değildir. Ve Nehlüdov'un başına, manevi bir yaşamları olan insanların başına sık sık gelen şey geldi. İlk başta ona bir gariplik, bir paradoks, hatta bir şaka olarak görünen düşünce, hayatın içinde giderek daha çok kanıtlanarak birden en basit, en kuşku götürmez düşünce olarak görünmeye başladı İnsanların canını yakan bu korkunç kötülükten kurtulmanın tek ve kesin yolunun insanların Tanrı’nın önünde her zaman suçlu olduklarını, dolayısıyla da başka insanları cezalandıramayacaklarını onları yola getiremeyeceklerini kabul etmeleri olduğu düşüncesi Nehlüdov için tam anlamıyla açıklık kazanmıştı şimdi. Birinci öğüt (Matta V, 2126) uyarınca insan adam öldürmemeli, bunun yanı sıra kardeşine kızmamalı, hiç kimseyi küçümsememeli, “raka”[96] dememeli, biriyle tartışacak olursa Tanrı'ya armağanını sunmadan, yani dua etmeden önce tartıştığı kişiyle barışmalıydı. İkinci öğüt (Matta. V, 2732) uyarınca insan zina yapmamalı, bunun yanı sıra kadın güzelliğinden haz almaktan kaçınmalı, bir kadınla hayatını birleştirdiğinde ona asla ihanet etmemeliydi. Üçüncü öğüt(Matta V, 3337) uyarınca insan hiçbir konuda yemin etmemeliydi. Dördüncü öğüt (Matta V, 3842) uyarınca insan göze göz, dişe diş dememeli, bunun yanı sıra bir yanağına vurduklarındaöbür yanağını uzatmalı, kendisine yapılan hakaretleri bağışlamalı, bu hakaretlere sesini çıkarmamalı ve insanların kendisinden istedikleri bir şeyi geri çevirmemeliydi… Beşinci öğüt (Matta V, 4348) uyarınca insan düşmanlarından nefret etmemeli, onlarla kavga etmemeli, bunun yanı sıra onları sevmeli, onlara yardım ve hizmet etmeliydi. Hayatımızın sahibi olduğumuza, onun bize tadını çıkarmak için verildiğine ilişkin saçma sapan bir inançla yaşayarak biz de aynı şeyi yapıyoruz,” diye düşünüyordu Nehlüdov. “Aslında bunun saçma olduğu besbelli. Buraya gönderilmiş olduğumuza göre, birinin buyruğuyla ve belli bir amaçla yapılmıştır bu. Oysa biz yalnız kendi mutluluğumuz için yaşadığımıza karar vermişiz.
·
76 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.