Gönderi

Bu Konuyu Edebiyat Dışı Sanmayın Ha!
Şöyle yazıyordu: Orta Asya’da bir iç deniz vardı. Kuraklık oldu, iç deniz kurudu. Biz de Anadolu’ya göç ettik. Bu yalan ta 1970’lere kadar okutuldu tarih kitaplarında. 1970’de 35 milyondu Türkiye. Bir düşünün, kaç milyon öğrenciye bu yalan anlatıldı. Biz küçüktük. İnandık. Nasıl inanmazsın canım, devletin söylüyordu bunu. Devlet baba. Cumhuriyetin ilk zamanlarında uydurulmuştu. Niye peki? Çünkü yönetici elit kompleksliydi. Elit cumhuriyet yöneticileri halkından utanıyordu. Biz çağdaşız diyordu. Tıpkı kapıcı babasından utanan yeni yetme gibi. Zaten babasından annesinden utanmasının sebebi devletin yazdığı yalanlardı. Toplumu hasta ettiler. Ruh hastası. 1985 senesiydi. Bodrum’a gidiyorduk. Şimdiki ben yaşlarda biri vardı. Alarko’da çalışıyormuş. Alamanya’ya okumaya gitmiş. Bir muhabbet sırasında, Orta Asya’daki iç deniz kuruyunca, demiş. Biz Anadolu’ya göçtük işte. Coğrafya okuyan arkadaşı, ne iç denizi, böyle bir şey yok, demiş. Adam kapanmış kütüphaneye. Okumuş. Yok böyle bir iç deniz. Nasıl olur, diye düşünmüş. Bu ne ya, devlet yalan söyler mi? Hem de milyonlarca öğrenciye. Kendi çocuklarına. Ben duyunca şok oldum. Sahi yok mu, dedim. 24 yaşımda hissettiğim utancı bir düşünün. Sonra baktım ki, devletin öğrettiklerinin çoğu yalan. Çünkü amacı öğretmek değil, beyin yıkamak. İnşa ettiği ideolojiye köleler yaratmak. Ne yani, bu
1984
1984
'de anlatılan değil mi? İşte onun için, tüm öğrendiklerimi attım kafamdan. Yeniden okudum. Herkes benim kadar şanslı değil elbette. Hala, koca koca adamlar görürüm. Bir şirkette yönetici olmuş. Hem de ne yönetici. Adam bir Alman firmasının Türkiye müdürü. Aynı zamanda da Türki cumhuriyetler dahil 20 ülkenin müdürü. Rusya’daki şirketlerinin de. Bizim kiracımızdı bu fabrika. Adamla yemeğe çıktık. Laf geldi. Serkan bey, dedim, nasıl memleket? Kötü Metin bey. Çok kötü. Tüm kızlara başörtü taktırıyorlar. Gericiler işte. Yapma ya, dedim, senin kızına da mı? Olur mu yahu, dedi, ben kızıma hiç başörtüsü giydirir miyim. Ama bir sürü gerici kızına başörtüsü giydiriyor. Ha, anladım, dedim, kendi kızlarına yani. Evet, dedi. Amerika'da master yapmış. O an anladım ki, karşımda bir armut (bendeki kibire bakın)) oturuyor. Peki Serkan bey, dedim, sen kızını nasıl giyindiriyorsun. Çağdaş, dedi. Boş ver şimdi çağdaşlık geyiklerini. Benim demek istediğim, kızını giydirirken örneğin kendin, kendi doğruların değil mi yani. Tamamen öyle, dedi. Peki dedim başkalarının kendi doğruları olamaz mı? Senin doğrunla çelişse bile. Sen çocuğunu kendi doğrularına göre giydir, başkalarına da senin doğrularını dayat. Bu haksızlık değil mi? Sen insanlığın mutlak doğrusu musun? Bu minvalde konuştuk. Kalkarken, gerçi içki içtik ama, yine de belli olmaz, buradan sonra camiye mi gideceğiz, dedi. Haa hah haaa. Aklınca ironi yapıyordu. Sonra ne yaptı etti, fabrikalarını taşıdı bizim ordan. )) Bu aklıma başka birini getirdi. TC’deyken bir fabrikam vardı. Battı sonra. Batırdım demek zor ama doğrusu buydu. )) Kimya işi işte. Ara madde üretiyorduk. Bir müşterim vardı. İki ay mı konuştuk vadeyi. Dört aylık çeki çakardı. En az %15’ini fatura bedelinin çalardı. (O zaman enflasyon çok yüksekti) Vade farkı faturası keserdim. Reddederdi. Ben dindarım, faiz haram. İyi de, ortada bir hırsızlık yok mu? İdare et be Metin bey. Her cuma uğrar, beni cumaya götürmeye çalışırdı. Kızgın olduğum bir gün. Kardeşim, ben dinsizim yahu. İnanmıyorum. Neden benle uğraşıyorsun? Benle uğraşacağına hırsızlık yapmamaya çalış, dedim. Bir daha benle çalışmadı. İnsanlarda inanılmaz bir kibir var. Kibir saygının düşmanıdır. Kibirli insan kimseye saygı duymaz. Sanır ki onun bildiği, onun inandığı en doğrusu. Onun giyimi en çağdaşı. Onun görüşü felsefenin allahı. Bir dur yahu! Toprağın altı senin gibi düşünenlerle dolu. Kimsenin hatırladığı bile yok üstelik. Ölüler. Sevenleri hatırlasa da, taş var ya, acı ama taştan farkları yok. İnsan kendini inandıkları, bildikleriyle tanımlar. Herkes kendi tanımının en doğru olduğunu düşünür. Bu çok normal bir şey. Yaşam dediğimiz böyle bir şey işte. Ama unutmamak gerekir ki, her zaman bir Einstein gelir ve Newton’u çöpe atar. Kibirsiz görüşlerinizi bekliyorum. :)))
··
98 views
Necip G. okurunun profil resmi
Eline sağlık Metin Abi... Kibrin kaynağı cehalet. Başka şeyler de sayılabilir ama cehalet çok kapsayıcı bir kavram. Kişi dindar yaşamak ister ama din cahilidir, Atatürkçüdür ama Atatürk hakkında spot birkaç okul bilgisi dışında hiçbir şey bilmez. Dini dışarıda bırakan bir hayat yaşamak ister ama gider kendi işine gelen kaynaklara sarılır. Bilmemek kötüdür, bilmediğini bilmemek ise en fenasıdır. Biraz felsefe okusa, ömrünün sonuna gelen büyük filozofların hiçbir şey bilmediklerinden yakındıklarını öğrenecek mesela. Biraz din araştırması yapsa, Allah’ım bana bir damla ilim ver diye dua eden İslam alimleri tanıyacak... Ne olursa olsun, ne okursa okusun her zaman yetersiz kalacağını bilecek, 5 okul da bitirse, toprağa nasıl tohum atacağını bilen bir çiftçiye göre o konudaki cehaletini keşfedecek. Sınırsız örnek sayabiliriz bu mevzuda... O yüzden hep söylerim, insan her şeyden önce kendini tanımalı, kendini bilmeli... Kendini bilen, yani yüceliğiyle, zaaflarıyla, kusurlarıyla bilen; o noktada başka insanları da bilir. En kötüsü; herkesin kendince bir hayatı, kendi doğruları ve kendi yanlışları olabileceğini idrak eder. Yoksa, eline mührü alan kendini Süleyman zanneder... İşte günümüzde olduğu gibi...
1 previous answer
Metin T. okurunun profil resmi
Ha yaşa Necipciğim, renk getirdin, metnin eksik yanlarını, benim göremediklerimi tamamladın. Cansın.
1 next answer
Erhan okurunun profil resmi
Kesinlikle katıldığım bir görüş. Gerçi yazının bir yerlerinden yine edebi bir soru çıkacak diye bekledim:) Kibir; bilmişlik, görmüşlük, okumuşluk, inanmışlık demeden her kesimi ele geçiren büyük bir hastalık. Birilerini (kim olursa olsun) küçük görme huyu. Diğer şeyler gibi tedavisi de yok bunun. Daha iyi eğitim de çaresi değil galiba. Siz daha iyi bilirsiniz, Rusya'da yok mu belli bir din, kültür, ırkı küçük görme durumu?
Metin T. okurunun profil resmi
Elbette ben tüm Rusları bildiğimi iddia edemem. Ama gördüğüm kadarıyla yok. Yok dediğim dini anlamda. Ama ırkçılık var ve genelde bu tür insanlar devletin eğitiminin üstüne pek okumayanlar. Mesela kızımın okul arkadaşının babası bir papaz. Arada buluşuruz. Muhabbet ederiz. Adam inanılmaz kültürlü biri. Oldukça saygılı. Ona cevap verebilmek için İslamiyet okudum çok. Bir de cami var bizim kentte. Tek bir tane. Hemen bizim sanayi sitesinin bitişiği. Tatar bir imamı var. Papazın bildiklerini ikiyle çarp. 30 yaşlarında. O kadar entelektüel. Bu camiye çok yardım ettik. Ortağım benim dindar. TC'de bir, burada bir üniversite bitirdi. Bir de master İngiltere'de. Çok tartışmalarımız olur. Bağırıp çağırdığımız da. Ama bana derki, senin kadar zıt görüşte olduğum biri daha gelmez dünyaya. Ama seni seviyorum dostum :)))) Lanet olsun der. Bilmukabele derim ben de :)))))))
Uğur Ukut okurunun profil resmi
Takribi on yıl önceydi. Şehirlerarası otobüste yanıma benden 4,5 yaş buyuk Bir abi oturdu. Hoş sohbet de biri. Konu laikliğe geldi. Bana laikliği anlatıyor. "Lâiklik dinsizlik değildir. Bütün dinlere eşit mesafede olmaktır ve onların hürriyetini temin etmektir. " dedi. Art niyetli değildim ama sormadan da duramadım. "Secilmis bir milletvekili meclisten inancı yüzünden kovuldu. Kızlar kazandiklari üniversitenin kapısından iceri giremediler. O zaman laiklik yok muydu bu ulkede?" Bir tereddütle yüzüme baktı "onlar laikliği y8kmak istiyorlardı. Düşmandılar." dedi. "Oyleyse butun dinler laiklik dusmani mi" dedim? Bu cumleyle sohbet bitti uyumak istediğini söyledi.
Metin T. okurunun profil resmi
Karşılıklı saygıyla aşacağız bunları inşallah.
2 next answer
Gecee okurunun profil resmi
Acı acı gülümsedim okurken ... Ne kadar doğru tespitlerden yola çıkmışsınız. Hükümetlerin belli politikaları vardır. Müfradatları da bu politikalar doğrultusunda oluşturdukları görülür. Genç beyinlere sorgulamayı, araştırmayı öğretmek değildir amaç; o kuru bilgileri ezberleterek istekleri doğrultusunda bir nesil oluşturmak isterler! Empati kurma, saygı-sevgi , merhamet, acıma duyguları hep bir sonraki bahara ertelenir. Birlikte yaşayıp birbirimizi dinlemek , anlamak , sevmek değildir amaç. Çünkü nefret tohumlarından nemalanmak en çok onların işine gelir! Bu şekilde koltuklarını sağlamlaştırırlar. Her fikrin bir değeri olabileceğini söyleseler bile uygulamazlar. Halbuki çocuklar taklitle öğrenirler. Ne görürse, duyarsa o da öyle davranır. Eğitim sistemleri her görüşten bağımsız olarak yapılanmalıdır. Öncelikle herşeyin temeline hiçbirimizi ötekileştirmeyen insani değerler konulmalıdır. Eğer bu değerleri hayatımıza mal edemezsek bu sistemlerin kölesi olmaya mahkumdur insanlık!
mithrandir21 okurunun profil resmi
Kibir öyle be Metin Abi, inanılmaz şekilde de yüksek miktarda var. Hatta gerçekten olan kibirin yanında her bir kesimin Goldstein'ı bile var ve iki dakikalık nefret seanslarını yapıyorlar. Sürekli, her an her daim Goldstein gibi bir düşmanımız da var ve her akşam haberlerde nefret seansı yapabiliyoruz.
Metin T. okurunun profil resmi
Emmanuel Goldstein? Çok güzel benzetme olmuş. Süpersin Uğurcuğum. :))))
dila kaya okurunun profil resmi
Herşey olayların özünü unutmamizla başladı belkide?¿ olaya en iyi içinde doğduğum ,büyüdüğüm kesimin unuttuklariyla açıklık getirebilirim sanırım. Öylesine unuttuk ki İslam denilen dinin geliş şeklini,örnek aldığımız Peygamberin yaşama şeklinin özünü, cennet sadece bizim gibi görünenlerin sandık. Halbuki hic sorgulamadan kabul ettik herşeyi,ortuneyim ama neden,namaz kilayim evet ama niçin,oruc tamam da ne niyetle,kuran okumam gerek peki ya hiç mi birşey anlamayayim??? Soramadık bunlari,sormamiza gerek kalmadı çünkü taklit ettik onu bunu,hazir bulduk çoğumuz tüm değerler gibi dini inaclari da. O yüzden 'ameller niyetlere goredir' prensibi ile var olan bir dinin mensubu olarak, bir kişi hakkinda 'o şöyledir kesin' diyen sahabeye "nerden biliyorsun,kalbini mi açıp baktin" diyen bir Peygamberin ümmeti olarak onumuze geleni astik kestik. On yıl boyunca ınsanlara namazdan değil kalpteki imandan bahseden bir dinin suan kalbi boş ama görsel şölen şeklinde namazlar kılan,en havalisindan Kabe'ye giden ama korkusuzca kendinden farklı düşünen arkadaşlarinın kalbini kıran bir toplum haline geldik.Oysaki bir kalbi kırmak,Kabe'yi yıkmak gibidir bu inançta ,bilemedik.. Vicdanı yitirdik, insanları kategorize etmeye başladık. Böylece malesef çoğu insanı dinden tiksindirdik!!! Öylesine güzel ki aslında içine sinerek bir inancı bir hayatı yaşamak,sorgulayıp kendi iradenle kabul ve red etmek...inanıyorum tum kalbimle; tevazuu kanatlarını açtıkça her görüşten birileri, yumusayacak bu sert hava,Kalmayacak kibirden eser.Ve ışte o gün her kesimden insan sadece insan olduğu için karşısındaki saygi duyup,Hosgorecek birbirini.:)
Metin T. okurunun profil resmi
"Ve ışte o gün her kesimden insan sadece insan olduğu için karşısındaki saygi duyup,Hosgorecek birbirini." ben de buna tüm kalbimle inanıyorum. Aslında girişte anlattığım şey, tüm yazdıklarımın anahtarı. Devlet yani. Çünkü onun yalan tanımları halkı inanç üzerinden ikiye böldü. Laiklik tanımı da yalandı.Teşekkür ederim
Süha Murat Kahraman okurunun profil resmi
"...İnsan kendini inandıkları, bildikleriyle tanımlar..." Ben de aynı düşünüyorum Metin Bey. Fakat iş tanımlamak ile bitmiyor. O tanım kendini yaşatacak bir hayat bekliyor. Kişinin samimiyeti de bu süreçte ortaya çıkıyor. Tanımlamalar ne kadar farklı olursa olsun dürüstlüğün,samimiyetin olduğu ortamda,toplumda ümit vardır. Herkes aynı düşünmek,aynı yaşamak zorunda değil elbette. Ama dürüstlük,güven,doğruluk bir toplumun en kutsal harcıdır. Bunlarla örülmeyen bir toplumda da hiçbir tanım yaşayamaz.Yani böyle bir ortamda ne Müslüman tam Müslüman olabilir,ne de bir ateist... O yüzden her insan kendi tanımı için, sırf insan olmasından dolayı üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeli. Hangi tanımın yaşacağı da o süreçte belli olur zaten...
Metin T. okurunun profil resmi
Değil mi ya? Teşekkür ederim.
Bu yorum görüntülenemiyor
İclâl okurunun profil resmi
Son paylaştığınız ileti olmasa muhtemelen görmezdim bu yazıyı. Yapılan yorum ve seviyesiz eleştiri adına üzülsem de iletiyi okumama vesile oldu. Gerçekten toplum en büyük sıkıntılarımızdan biri bu galiba.Yıllardır süregelen ötekileştirme ve başkalaștırma eğilimi... Sadece görüntü ve etiket odaklı bir sosyal yargılama sistemi... Değişir mi bir gün ya da nasıl değişir bilemem ama bu bakış açısı değişmediği müddetçe toplum olarak bir yerlerde sıkışıp kalacağız gibi görünüyor. Kaleminize sağlık :)
Bu yorum görüntülenemiyor
22 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.