Hiç tanıyamadığım, daha alışamadığım bir insanın ölümünü göz göre göre izlemiş, daha doğrusu okumuş oldum sanki. Elimden de hiçbir şey gelmedi... "Dur, yapma!" diyemedim o katillere. Santiago Nasar'ı kendi ellerimle verdim toprağa... Bu pazartesi kırmızı bir pazartesi! Bu gün yas tutun ey okurlaar! Bir cinayet işlendi gözümün önünde... Akan cümlelerin, çevrilen sayfaların içinde...
Şunu söylemeliyim ki Gabriel García Márquez'in "spoiler" denen kavramdan haberi olmadığı açık bir şekilde fark ediliyor. Yahu, ilk sayfadan adamın öldürüleceği söylenir mi? Ben mutlu mutlu kitabı açıyorum, bana ana karakterin öleceğini ama onun bundan haberi olmadığını söyleyerek giriş yapıyorsun. Çok kızgınım Márquez sana, çok! İnsan tanıtır önce, alıştırır biraz. Hemencecik de söylenmez öleceği. Kitap sonuna kadar ben suçlu hissettim kendimi senin yüzünden. Bu kadar da acımasız olmasaydın keşke, ya sonunu söylemeseydin kitabın; ya da acıklı acıklı yazmasaydın...
Kitabın temel konusu: yazarımızın hayatında şahit olduğu bir cinayeti, kendi yorumuyla anlatması. Varlıklı, dürüst, beyefendi bir abimize atılan iftira(ben öyle olduğunu düşünüyorum, kitapta buna fazla değinmemiş. İftira da olmayabilir) sonucu işlenen bir cinayet. Daha doğrusu "namus" temizlemesi. Namus denen kavram, o kadar geniş safhalara yayılıyor ki, namus dediğimiz zaman kimse sorgulamıyor bile. Mevzubahis namus ise gerisi teferruattır denilerek, namus adı altında işlenen cinayetler mübah sayılıyor. İşte böyle bir hikâyesi var kitabın. Namuslarını temizlemek adına iki kardeşin işlediği cinayet, herkesin bundan haberdar olması ama kimsenin de karşı çıkamaması. Acıklı bir son ve geride kalan gözyaşları.
Sonu, başından belliydi kitabın. Ama kitabın sürükleyici olmasına engel olmadı benim için. Umarım siz de okuduğunuzda beğenirsiniz, kesinlikle de okumalısınız...
Happy New Year!
Yeni yılınız musmutlu, umut dolu, bol çikolatalı, hep kitaplı olsun!