Michael Haneke'nin başyapıtlarından birisi olan Caché/Saklı, 2005 yılında çekilmişti. O günlerde bolca tartışılan film, hâlen eskimemiş bir Haneke çalışması. Yıllar sonra yeniden izlemek çok güzeldi.
Catherine Wheatley'nin bu film okuma çalışması BFI/İngiliz Film Enstitüsü tarafından yazardan talep edilmiş bir çalışma. Kitap, 4 ana başlık hâlinde filmin ne anlatıyor olabileceği konusunda hem senelerdir ara ara devam eden tartışmaları ele alıyor, hem de yazarın kendi kişisel fikrini ortaya koyduğu bir çalışma olarak devam ederek nihayete eriyor.
Haneke sinemasının temel meselelerinden birisi olan görüntünün nasıl sunulduğu temasına yazarın birden fazla perspektifle görüntünün birden fazla anlam taşıyabileceği, bunların birbirini destekleyebileceği, bazı seçeneklerde dışlayabileceği gibi bir fikirle kitabı sonlandırdığını görüyoruz. 4 ana başlık da zaten bunu yapıyor: ev ve aile/dedektiflik hikâyesi/siyaset ve bellek/ekranlar ve seyirciler başlıklarıyla yazar bu perspektifleri irdeleyerek bize filmi yeniden veya daha geniş bir şekilde yorumlama ve anlama şansı tanımış oluyor.
Filmde televizyonda edebiyat programları yapan Georges, karısı Anne ve oğulları Pierrot'nun hayatlarının kendilerine gönderilen bazı video kasetler ve ürkütücü çizimlerle alt üst oluşu anlatılıyor. Film boyunca Georges ve ailesi, hatta sonradan başkaları da görünüşe göre Georges'a birşeyler anlatan bu video kasetleri almaya devam ediyor. Film, Georges'un bu gizemi çözmeye çalışmasını anlatıyor.
Saklı'yı izleyenlerin çok iyi bildiği gibi filmin esas gizemi, video kasetleri kimin gönderdiği. Filmin açılış sekansından final sekansına dek izlediğimiz, filmin kendisiyle karışan ve hangisinin film hangisinin video kasetlerdeki görüntüler olduğunu bilemediğimiz sahneler sürekli bu soruya yönlendiriyor bizi. Georges'un hayatını hakikaten cehenneme çeviren bu kasetleri ona kim gönderiyor? Her ne kadar Haneke bir röportajında bu soruya odaklanan seyircilerin esas meseleyi kaçırdığını söylese de bu gizemin ortadan kalktığını söylemek mümkün değil. Defalarca izlememe rağmen ilk izlemelerde benim de farkemediğim final sahnesindeki ayrıntılarla ilgili olarak bu kitapta öne sürülen en ilginç öneri ise bu final sekansının kronolojik bir bağ içermediği, bu yüzden filmdeki olayların öncesini gösteriyor olabileceği iddiası. Görüntülerin sunuluşunda kronolojik akışın atlanabildiği ya da yönetmenin bu anlamda net bir tavır sunmadığı da filmin akışından anlaşılabildiği için hem ilgi çekici hem de filmin gizemini çözebilecek bir iddia bu. Ancak elbette Haneke'nin esas meselelerinden birisi olan görüntünün gerçekliği sunma biçimine çok uygun bir yaklaşımdan söz ediyoruz: baksak da göremediğimiz bağlar, olaylar arasında anlayabilmek için perspektifimizi değiştirmemiz gerektiğini, yeniden bakmamız , bir kez daha bakmamız ve görmemiz gerektiğini söylüyor : Bu, hem vicdani yüküyle yüzleşmeyi reddederek geçmişine bakmamayı ya da onu görmemeyi seçen Georges'a, hem kendi tarihiyle yüzleşemeyen Fransa ve diğer bütün ülkelere, gerilim filmleri klişeleriyle şiddeti tüketen ve bir ürün olarak satılan şiddet kültürünün ne olduğunu ona baktığı halde göremeyen bütün sinema "seyirci"lerine bir davet, bir soru işareti, yani hepimize gönderilmiş bir video kaset, Saklı. Kitap işte bu görme, anlama gayretlerine eklenen oldukça iyi bir çalışma.
Haneke'ye ve sinemaya ilgi duyan herkese öneririm.