Gönderi

412 syf.
·
Puan vermedi
Hayatımda duyduğum ama üzerinde hiçbir bilgiye dolayısıyla yoruma sahip olmadığım çok şey var, bunlardan birisi de evrim. Bana bu konuda, bigbang'den itibaren insanlık tarihi hakkında bilgiler verecek kitap lazımdı, bu kitap tam da bu ihtiyacımı doldurdu. Kitabı beğendim, hatta bu kitaptan sonra izleyeceğim birçok belgesel konusu da çıktı. Kitap, insanlık tarihini parçalara bölerek, o parçalarda insanların nasıl değiştiği, ne yönde ilerlediğini işliyor. Bigbang'den başlayarak şempanzelerden insan türlerinin ortaya çıkışı ve homo sapienlerin tek insan türü olarak yoluna devam etmesi, tarım devrimi ile homo sapiensin eski yaşam tarzı ve alışkanlıklarının değişmesi ve yerleşik hayata geçişi, para ve dinin ortaya çıkışı ile insanlığın büyük topluluklar halinde birlikte yaşamaya başlaması, bilimsel devrim ile de insanların dünyanın tek hakimi olması ve tanrıdan rol çalacak kadar güçlenmesine değiniyor. Kitapta ilgimi çeken ve altını çizdiğim kısımlar - 13,8 milyar yıl önce fizik, kimya doğuşu. bigbang denilen şeyle madde, enerji, zaman ve uzay ortaya çıktı. evrendeki bu temel özelliklerin hikayesine fizik deniliyor. Bunlardan 300 bin yıl sonra, madde ve enerji bir araya gelerek, atom adı verilen karmaşık yapılar ortaya çıkardılar, bunlar zamanla birleşerek molekülleri oluşturdular. Atomlar, moleküller ve aralarındaki etkileşimin hikayesine kimya deniliyor. - 4,5 milyar yıl önce dünyanın oluşumu - 3,8 milyar yıl önce ilk mikroorganizmaların ortaya çıkışı ve biyolojinin oluşumu. Bazı moleküller bir araya gelerek organizma adında, karmaşık ve geniş yapılar oluşturdu. Organizmaların hikayesine biyoloji deniliyor. - 6 milyon yıl önce insan ve şempanzelerin son ortak büyükannesi - 2,5 milyon önce, modern insanlara benzeyen hayvanlar ortaya çıktı. - 300 bin yıl önce homo sapienslerin evrimi. Homosapiensin oluşturduğu karmaşık yapılara da tarih diyoruz. - 30 bin yıl önce neandertallerin yok oluşu - 12 bin yıl önce tarım devrimi - 4250 yıl önce ilk imparatorluk: Akad (kral sargon) - 9. yyda kısmi yazı biçimi olan sayılar ve işaretlerle matematik oluşumu. - Hayvanlar, eğer birbiriyle çifleşip üretken yavrular üretiyorsa aynı türdendir. Ortak bir atadan evrimleşen türlere de cins denir. Biyologlar, organizmaları iki parçadan oluşan latince bir isimle adlandırırlar; cins + tür. Home sapiens, homo (insan) cinsinin, sapiens (zeki) türü. At ve eşeklerin ortak bir atası vardır yani aynı cinstir, fakat aynı tür değillerdir, çünkü çocukları katır, kısır olur. - Cinsler, aileleri oluşturur. Bir ailenin tüm üyelerinin soyları, kurucu bir anne ya da babaya dayanır. Mesela kedi ailesi aslan, çita ve ev kedilerinden oluşur ve tüm kediler, 25 milyon yıl önce yaşamış ortak bir kedi atasını paylaşır. Homo sapiens, BÜYÜK MAYMUNLAR grubunun üyesi. Yaşayan en yakın akrabalarımız arasında, şempanze, goril ve orangutanlar var ve şempanzeler bunların en yakını. 6 milyon yıl önce, bir maymunun 2 kızı oldu, biri tüm şempanzeleri atası olurken, diğeri bizim büyükannemiz oldu. - İnsanlar ilk olarak 2,5 milyon yıl önce Doğru Afrikada, "güney maymunu" anlamına gelen australopithecus adı verilen maymundan evrimleşti. 2 milyon yıl önce, kuzey afrika, avrupa ve asyanın çeşitli yerlerine göç ettiler. Farklı bölgeler, yaşamak için daha farklı özellikler gerektirdiğinden, insan toplulukları farklı yönlerde evrildi. Bunun sonucunda, farklı türler ortaya çıktı. - Avrupa ve batı asyadaki insanlar, neandertal olarak homo neandertalensis olarak evrildi. Doğu asyadaki insanlar homo erectus, Endonezya java adasındakiler homo soloensis. Bir diğer endonezya adası olan florestekiler cüceleşme yönünde evrim geçirdi. Ada ile anakara arası su seviyesi insan boyundan azdı, rahatlıkla ulaşım sağlanıyodu, sular yükselince, kaynakları kıt olan adada mahsur kaldılar. Daha çok yiyeceğe ihtiyacı olan büyük insanlar ilk öldü, daha küçük yapılılarsa daha iyi hayatta kaldılar ve flores insanları nesiller boyu hayatta kaldı ve Homo floresiesisi oluşturdular. - 2 milyon yıl önce, dünya aynı anda birçok insan türüne ev sahipliği yapıyordu. - Ellerimiz daha fazla şey yaptıkça, ellerin sahipleri de daha başarılı hale geldi, dolayısıyla evrimle, avuçlarda ve parmaklarda daha yoğun sinir ağı ve kasların gelişmesi sağlandı. Bugün, insanlar bunun bir sonucu olarak elleriyle çok ince işleri yapabilir. - İki ayak üstünde yürümenin dezavantajları var. Dik duruş, daha dar kalça ve dar doğum kanalı demek. Zaman geçtikçe, bebeklerin beyni ve kafası büyüdüğü için, doğumlarda ölüm dişi için büyük sorun olmaya başladı. Bebeklerin beyni ve kafası küçükken erken doğum yapan kadınlar hayatta kaldı, doğal seçilim bu şekilde erken doğum yapanlara hayatta kalma şansı verdi. Böylece, diğer hayvanlara kıyasla insanlar, pek çok hayati öneme sahip sistemleri henüz tam gelişmemişken erken doğar hale geldiler. Bir tay doğumundan kısa süre sonra koşabilir, kedi birkaç haftalıkken yalnız başına kalabilir, insan bebekleriyse yıllar boyunca bakıma, yardıma ve korumaya muhtaçtır. - Büyük beyin, vücutta büyük yük demektir. Homo sapiensin beyni, vücut ağırlığının %2-3'ü kadar, fakat dinlenme halinde vücudun tüketiği enerjinin %25'ini harcar. - Şempanzeler, günde 5 saatlerini çiğ besinleri yemeye harcarken, insanların pişmiş besinleri yemeleri için bir saat yeterli. Yemek pişirmenin icadı ile, insanlar daha çeşitli besinler tüketti, yeme işlemi daha kısa sürede oldu, daha kısa bağırsak ve daha küçük dişlere idare edebildi. Bazı araştırmacılar, yemek pişirme ile insanların sindirim sisteminin kısalması ve beyinlerinin büyümesi arasında doğrudan bir bağlantı kurar. Uzun bağırsaklar ve büyük beyinler çok ciddi enerji tükettiklerinden , ikisine birden sahip olmak çok zor. Yiyecek pişirme, bağırsakları kısaltıp enerji tüketimini azaltarak, neandertal ve sapiensin devasa beyinlerinin önünü açtı. - Ateş, insanlar ve diğer hayvanlarla büyük farkın açılmasını sağlayan şey oldu. - Homo sapiensin, daha önceki insan türünden ne zaman ve nerede ayrıldığı tam olarak bilinmiyor. 70 bin yıl önce doğu afrika kökenli sapiensler, arap yarımadasına, ordan da avrasyaya yayıldı. Oradaki çoğu diğer insan türüne noldu? İlk teori, ırk karışımı teorisi. Buna göre, avrasyalılar, homo sapiens ve neandertal karışımı, doğu asyadakiler yani çinliler ve koreliler, homo sapiens ve homo erectus karışımıdır. Diğer teori yerine geçme teorisi. Buna göre homo sapiens ile diğer insan türleri genetik farklılıklardan üretken çocuklar yapamazdı. Diğer insan türleri öldü ya da öldürüldü ve genleri de onlarla birlikte yok oldu, hepimiz saf sapiensleriz. Eğer bu teori doğruysa, yaşayan tüm insanlar aynı genetiğe sahip. Ama ırk karışımı teorisi doğruysa, avrupalılar , asyalılar ve afrikalılar arasında yüzbinlerce yıl geriye giden genetik farklılıklar var. - 2010'da genetikçiler fosillerden yeterli miktarda bozulmamış neandertal dna'sı topladı ve bunu günümüz insan dna'sıyla karşılaştırdı. Günümüz insan dna'sını %1-4'ü arası neandertal dna'sı çıktı. Buna bakarak, küçük miktar neadertal dna'sı ile, sapiens ve diğer insan türleri arasında tam bir karışım olduğunu iddia edemeyiz. - Hoşgörü, sapiens'in baskın özelliklerinden birisi değildir. Şu modern zamanlarda bile, ten rengindeki, lehçe ve dindeki farklılık, sapiensin başka bir grubu yok etmesine sebep olabiliyor. Sapiensin, neandertal ile ilk karşılaştığında, tarihteki ilk ve en büyük etnik temizlik harekatının çıkmış olması gayet mümkündür. - Sapiensin gittiği her yerde yerli nüfusu tükendi. Güçlü, kuvvetli, beyni gelişmiş ve soğuğa dayanıklı neandertaller bile bizden kaçamadı. - Dilimizi bu kadar özel kılan şey, olağanüstü esnek olması. Sınırla sayıda sesi ve işareti kombine ederek her biri farklı anlama sahip sonsuz sayıda cümle üretebiliriz. Bu sayede, etrafımızdaki dünya hakkında devasa miktarda bilgi algılayabilir, depolayabilir ve iletebiliriz. Bir grubun sağlıklı işleyebilmesi için tüm üyeler birbirlerini yakından tanımalıdır. Doğal koşullarda tipik bir şempanze grubu 20-50 arası bireyden oluşur. Dedikodu, homo sapiensin daha büyük ve daha istikrarlı gruplar kurmasını sağladı. Dedikodu sayesinden doğal bir grubun sınırının 150 kişi olduğunu gösterdi. Grup bu sayıdan büyük olunca ne birbirini tanıyabilir ne de dedikodu yapabilir. Homo sapiens bu kritik eşiği aşıp onbinlerce kişiden oluşan şehirler kurup milyonlarca insanı yöneten imparatorluklar kurdu. - Bu başarısının sırrı kurgunun ortaya çıkmasıydı. Ortak bir mite inanan çok sayıda yabancı, başarılı işbirliği yapabilir. Birbirini tanımayan 2 katolik, yine de haçlı seferine gidebilir. Birbirini hiç tanımayan 2 sırp, birbirinin hayatını kurtarmak uğruna ölümü göze alabilir çünkü ikisi de sırp milletinin varlığına, anavatanına ve bayrağına inanır. Hiç tanışmayan 2 avukat, ikisine de yabancı birini savunmak için bir araya gelip güçlerini birleştirebilir. Kısaca, kiliseler, devletler, hukuk sistemleri, ortak mitlerde örgütlenir. Kısaca kelimelerden hayali gerçekler yaratabilme becerisi, çok sayıda yabancının etkin işbirliği yapabilmesini sağladı. Hayali düzenler, kötü niyetli komplolar veya amaçsız seraplar değildir, aksine çok sayıda insanın etkin işbirliği yapabilmesinin tek yoludur. - Köpek, homo sapiens tarafından evcilleştirilen ilk hayvan. Hem avlanmak, hem savaşmak, hem de davetsiz misafirlere karşı alarm sistemi olarak kullanıldı ve nesiller boyunca bu 2 tür birbiriyle daha iyi iletişim kuracak şekilde evrildi. - Atalarımızın doğayla uyum içinde yaşadığını iddia eden doğaseverlere inanmayın, sanayi devriminden çok önce homo sapiens, en çok bitki ve hayvan türünü ortadan kaldıran bir tür olma rekorunu elinde barındırıyor. - Homo sapiens, doğu afrikadan ortadoğu, avrupa ve asyaya, son olarak da avustralya ve amerikaya yayıldı. - Tarıma geçiş 12 bin yıl önce, MÖ 9500-8500 yıllarında güneydoğu türkiye, batı iran ve levant bölgelerinde, düşük bir hızda ve sınırlı bir coğrafyada başladı. Önceden her gittiği yerde yabani bitkileri toplayıp hayvanları avlayarak yaşamını sürdüren insan, tüm vakti ve enerjisini hayvan ve bitki türünün yaşamını değiştirmeye adadı. Tohum ekti, suladı, köklerini söktü, koyunları çayırlara sürdü, bu sayede daha fazla meyve, tahıl ve et geri döndü. MS 1'de dünyanın çoğunda insanların büyük bölümü çiftçiydi. - Arkeologlar, göbeklitepede mabetler, sütunlar ve buğdaya rastladı. Burdaki bulgular, tarım devriminin ilk adımlarıyla ilintili. - MÖ 7000'de, o sıralar dünyadaki en büyük yerleşim olan Anadoludaki Çatalhöyükte 5-10 bin arası insan yaşıyordu. - MÖ 2250'de Büyük Sargon, ilk büyük imparatorluk olan Akad İmparatorluğunu kurdu. - MÖ 1776'da Babil dünyanın en büyük şehriydi. Bildiğimiz en ünlü babil krali Hammurabidir. Bu ün, hammurabi kanunlarından gelmektedir. Babil imparatorluğunun her yerinde standart bir hukuk sistemi kurmak ve gelecek nesillere adaletin ne olduğu, adil bir yöneticinin ne olması gerektiğini anlatmak amacı taşıyan yasalar ve adli kararlar toplaıdır. Mesela bir adam kız öldürürse, o adamın kızı da öldürülmelidir. Eğer bir üstün başka bir üstünün gözünü kör ederse, onun da gözü kör edilmelidir, kemğini kırarsa onun da kemiği kırılmalıdır. - Evrim eşitlik değil farklılık üzerine kuruludur. Her insan diğerinden az da olsa farklı bir genetik kod taşır ve doğumundan itibaren farklı çevresel etkilere maruz kalır. Bu durum, insanların hayatta kalmaya farklı şekilde etki eden farklı özellikler geliştirmelerini sağlar. - Kuşlar uçmaya hakkı olduğu için değil, kanatları olduğu için uçar. Pek çoğu sürekli mutasyon halindedir ve zamanla yok olmaları da gayet mümkündür. Örneğin, devekuşu uçma beceresini kaybetmiş bir kuştur. - Öznel, bireyin bilincine veya inançlarına bağlı olarak var olandır. - Tarihteki ilk metinler, felsefi bir düşünce, şiir, efsane, yasa hatta savaş zaferleriden değil, vergi ödemelerinden, borç birikiminden ve mülkiyet sahipliğinden bahseden sıkıcı ekonomik belgelerdi. Yazılarının şiire uygun olmaması sümerler için sorun değildi. Yazıyı konuşma dilini kaydetmek için değil, konuşmanın yetmediği durumlar için icat etmişlerdi. 9. yüzyılda, matematiksel verinin işlenmesi için kısmi bir yazı biçimi icat edildi. Araplar tarafından icat edildiği bilinse de asıl olarak Hintliler tarafından icat edilmişti. Araplar hindistanı işgal edip kullanışlılığını anlamış, daha da geliştirerek ortadoğu ve avrupaya yaymışlardır. Arap rakamlarına pek çok işaret eklenince (toplama, çıkarma, bölme), modern matematik dilinin temeli oluşur. Yönetimlerin ve şirketlerin kararlarına etki etmek isteyen biri, mutlaka rakamların dilinden konuşmayı öğrenmek zorundadır. Matematiksel yazı devrim niteliğinde bir yazı sisteminin daha önünü açtı, iki işaretten oluşan bilgisayar tabanlı ikili yazı: 0 ve 1. Şu an klavyemde yazdığım kelimeler, bilgisayarıma 0 ve 1'in çeşitli kombinasyonları olarak kaydediliyor. - Meşhur bir hindu yaratılış mitine göre tanrılar dünyayı purusa adlı tarih öncesi bir varlıktan yarattı. Güneş purusanın gözünden, ay beyninden, rahipler ağzından, savaşçılar kollarından, köylüler ve tüccarlar bacaklarından, hizmetkarlar ayaklarından yaratılmıştır. Çoğu sosyopolitik hiyerarşinin mantıklı veya biyolojik bir temeli yoktur, hepsi tesadüfi olayların mitlerle güçlendirilerek kalıcı hale gelmesinden ibarettir. - Çoğu toplumda kadınlar erkeğin malıyıd, babalarının, kocalarının, erkek kardeşlerinin. Çoğu yasal sistemde tecavüz, mülkiyet hakkının ihlali olarak değerlendiriliyordu. Yani kurban kadın değil, ona sahip olan erkekti. Tecavüzcü, babaya ya da erkek kardeşe para ödeyerek mülkiyet hakkını üzerine alıyordu. Hiçbir erkeğe ait olmayan kadına tecavüz etmekse kesinlikle suç olarak görülmüyordu. Eğer bir adam kendi karısına tecavüz ediyorsa bu zaten suç değildi. Almanya 1997'de aile içi tecavüz yasalaştı. 2006'da 53 ülkeler kocalar hala karısına tecavüz edebilirdi. - Gerçekte doğal olmayan ve doğa yasalarına aykırı bir tavır ayakta kalamaz, bu yüzden yasaklanmasına da gerek yoktur. İnsanların fotosentez yapmasını, kadının uçmasını yasaklayamazsın. Doğal ve doğal olmayan kavramları, biyolojiden değil ilahiyattan alınmadır. Doğalın anlamı, tanrının niyetiyle uyumlu olmasıdır. Tanrı, insan vücudunu, her parçanın ve organın belli bir amaca hizmet etmesini düşünerek yarattığını ileri sürer. Eğer vücudumuzdaki organları tanrının öngördüğü şekilde kullanırsak bu doğaldır, farklı kullanırsak doğal değildir. - Erkekler doğurgan kadınları hamile bırakabilmek için birbirleriyle yarıştıklarından, zaman geçtikçe gelecek nesillere en hırslı, saldırgan ve rekabetçi erkeklerin genleri aktarılmış oldu. Bir kadının kendini hamile bırakacak erkek bulması hiç sorun olmadı. Ama torunları da olsun istiyorsa çocuklarına doğumdan yıllar sonra da bakmak zorundaydı. Bu bakım sürecinde çok az yiyecek bulma fırsatı olacağından yardıma muhtaçtı, kısacası bir erkeğe ihtiyacı vardı. Zamanla sonraki nesillere aktarılan kadın genleri, uysal bakıcı kadınların genleri oldu. Uzun süre güçlü olmaya dayanan kadınlarsa bu genlerini sonraki nesillere aktaramadılar. Bu farklı hayatta kalma stratejilerinin sonucunda, ataerkil genler oluştu. - Bonobolar anaerkil toplumsal yapıda. Dişilerin dış yardıma ihtiyacı olduğudan, sosyal becerilerini gerçekleştirmeleri ve işbirliği yapmaları gerekir. Erkekler tüm zamanlarını rekabet ederek ve dövüşerek geçirdiğinden, sosyal becerileriyle toplumsal bağları geliştirmezler. Dişi bonobolar, daha güçsüz olmalarına rağmen birleşip sınırı aşan erkekleri dövebilirler. Bu yüzden bonobo, işbirliğine yatkın dişilerden oluşan ağlar tarafından yönetilir. - Belkide homo sapiens erkeklerin ayırt edici özelliği fiziksel güç değil daha üstün sosyal beceriler ve işbirliğine yatkınlıktır. - Eşitlik ve bireysel özgürlük temel değerler olarak görülmeye başlandı. Eşitlik ancak daha iyi durumdakilerin özgürlüğünü kısıtlayarak sağlanabilir. Her bireyin tamamen istediği gibi davranabileceğinin güvencesini vermek, kaçınılmaz olarak eşitliğe zarar verecektir. - Domates, acı biber ve kakao meksika kökenlidir, asyayla avrupaya ancak ispanyollar meksikayı fethettikten sonra ulaşmıştır. - İyilik ve zorunluluklara dayalı bir ekonomi, çok sayıda yabancının işbirliği yapmaya çalıştığı bir ortamda yürüyemez. Bir kardeşe veya komşuya yardım etmek ayrı şeydir, iyiliğinizin karşılığını asla veremeyecek yabancılarla ilgilenmek ayrı. Takas her zaman mümkün değildir. Ticaretin mümkün olması için iki tarafın da elinde diğerinin istediği üründen bulunması gerekir. Ayakkabıcı elma sevmiyorsa ne olacak? Veya o an istediği şey elma değil de boşanma işlemlerini başlatabilmekse? Çiftçi bu durumda elma seven bir avukat bulup durumu üçlü ticarete çevirebilir, ama ya avukatın yeterince elması varsa ve bunun yerine saçını kestirmek istiyorsa? - 15.yyda hayat kadınları erkeklerle para için yatıp, kazandıkları parayı da katolik kilisesinden endülijans satın alırlardı. - Para pek çok yerde ve farklı zamanlarda icat edildi. Tarihteki bilinen ilk para sümer arpası. Bildiğimiz arpa. Diğer mal ve hizmetlerin değerini ölçebilmek ve birbiriyle değiştirebilmek için kullanılan sabit miktarda arpa taneleri. Tarihteki ilk madeni para, MÖ 640 yılında lidya kralı Alyattes tarafından basıldı. - Yabancılar, roma parası denarius'un değerine kolayca inanırlardı, çünkü paraya adını ve resmini basan roma imparatorunun sarsılmazlığına güvenleri tamdı. Roma parasına güven o kadar yüksekti ki, imparatorluk sınırları dışında dahi insanlar denarius olarak ödeme alırdı. Roma paraları, hindistan pazarlarında bile değişim aracı olarak kabul edilirdi. Denarius, tüm madeni paralar için kullanılan bir isme dönüştü ve halifeler de bunu arapçaya çevirerek dinarı bastılar. - Tüm toplumsal düzenler ve hiyerarşiler hayali olduğundan kırılgandır ve toplum büyüdükçe kırılganlık artar. Dinler, mutlak ve üstün bir otorite tarafından buyurulmuş emirler olduğunu söylerler. Bu da eleştiriden muaf olmasını sağlayarak toplumsal istikrarı sağlar. Bu anlamda din, insanüstü düzene olan inanca dayanan insanı değerler ve normlar sistemidir. - Animizm, insan, hayvan, bitki gibi çok farklı yaratıkların görünüşünü ve çıkarlarını da dikkate almak demek. İnsan dünyada yaşayan pek çok yaratıktan birisi. Mesela çok büyük meşe ağacı, ağaç kızıp intikam almaya kalkmasın diye kesmek yasaklanmış olabilir. Beyaz kuyruklu tilki, yaşlı kadına nerede yiyecek bulabileceğini göstermiş olduğundan beyaz kuyruklu tilki avlanması yasaklanmış olabilir. - Bereket tanrıçası, gökyüzü tanrısı gibi tanrıların başlıca görevi, insanlarla dilsiz bitki ve hayvanlar arasında arabuluculuk yaptı. Büyük tanrılardan çok daha önemsiz olan bu ruhlar, sıradan insanların gündelik ihtiyaçları için yeterliydi. Kral savaşlarda zafer için büyük savaş tanrısına koçlar kurban ederken, kulübesinde oturan köylü de incir ağacı perisine mum yakarak hasta oğlunun iyileşmesi için dua ederdi. Çoktanrıcılar bir yandan üstün ve tamamen bağımsız bir güce, öte yandan da kısmi ve taraflı güçlere inandıklarından, bir tanrıya inananların diğer tanrıların varlığına inanmasında bir sıkıntı yoktur. Çoktanrıcılık, açık fikirlidir ve kafirlerle gavurlara nadiren saldırır. Cumhurbaşkanının kapısı size açıksa, kim düşük seviye bir bürokratla uğraşır? Çoktanrıcılığa inananlar zaman içinde çoktanrıcı içgörüden uzaklaşarak sadece kendi tanrılarının gerçek tanrı olduğuna ve o tanrının da evrenin üstün gücü olduğuna inanmaya başladılar. - Din savaşları avrupayı 16 ve 17.yyda kavurdu. Bu savaşlara katılanların hepsi, isa'nın ilahi özelliğini, sevgi ve şefkat hakikatini kabul ediyor ama bunları yaşama biçiminde anlaşamıyordu. Protestanlar için buna inanmak yeterliyken, katolikler için bu yeterli değildi, cennete gitmek için kiliseye gitmek ve sevap işlemeleri de gerekliydi. 23 Ağustos 1572'de fransız katolikleri, fransız protestanlarına saldırdı ve 24 saatte 10 bin protestan katledildi. - Dualist dinler, birbirine karşıt iki gücün varlığına inanır; iyi ve kötü. Düalizm, tüm evrenin bu iki güç arasındaki mücadeleye sahne olduğunu ve dünyada olup biten her şeyin bunun eseri olduğunu söyler. - MÖ 1500-1000 arasında Zerdüşt adlı peygamberin görüşleri nesiller boyunca aktarılarak zamanla düalist dinlerin en önemlisi oldu (Zerdüştlük). Zerdüştler dünyayı, iyi tanrı Ahura Mazda'yla kötü tanrı Ehrimen arasında geçen kozmik (evrenle ve onun düzeniyle alakalı) savaş olarak görür. Sasani imparatorluğu döneminde (MS 224-651) resmi din olmuştur. - Yahudi, hristiyan ve müslüman tek tanrıcılar, pek çok dualist inanç ve pratiği benimsedi. Tektanrıcılığın en temel fikirleri aslında köken ve anlayış olarak dualisttir. Sayısız hristiyan, müslüman ve yahudi, kuvvetli bir kötü güce inanır (şeytan veya iblis), bu kötü güç bağımsız hareket eder, iyi tanrıya karşı mücadele eder ve tanrının izni olmadan ortalığı karıştırarak herşeyi altüst eder. Ya tek ve kadiri (herşeyi gücü yeten, sonsuz gücü olan) mutlak bir tanrıya, ya da ikisi de kadiri mutlak olmayan iki karşıt güce inanırsınız. Yüzmilyonlarca kişi, hem mutlak güç sahibi tanrıya, hem de ondan bağımsız bir şeytana inanıyor. Tanrının şeytanla mücadelesinde bizim yardımımıza ihtiyaç duyduğunu düşünecek kadar ileri bile gidildi. Haçlı seferlerinin ve cihatların ilham kaynağı budur. - Budist inanca göre Gautama, MÖ 500 civarında küçük bir himalaya krallığının varisiydi. Etrafından gördüğü acılardan çok etkilenen genç prens, tüm insanların sadece savaş ve salgın hastalık sorunlarıyla değil, endişe, kızgınlık ve memnuniyetsizlik gibi şeylerle de boğuştuğunu gördü. Peki bundan kaçmanın yolu neydi? 29 yaşındayken bir gece gizlice saraydan kaçarak ailesini ve tüm malvarlığını arkasında bıraktı. Kuzey Hindistanı baştan başa evsiz bir berduş (evi yeri olmayan, başıboş) gibi gezerek bu acılardan kurtulmanın yolunu aradı. Sonuçta mutsuzluk ve acı bir talihsizlik; sosyal adaletsizlik veya ilahi bir heves yüzünden yaşanmıyordu. Acı bir insanın kendi davranış örüntüleri sebebiyle ortaya çıkıyordu. Gautama'nın içgörüsü, genellikle birşeyleri çok istediğini ve bunun da mutsuzluğa yol açtığını söyler. Zihin hoşuna gitmeyen birşey yaşadığında şiddetle bu rahatsızlıktan kurtulmak, hoşuna giden birşey yaşadığında da bu zevkin kalıcı olmasını ve yoğunlaşmasını ister, bu yüzden hep doyumsuz ve huzursuzdur. Gauatama bu kısır döngüden çıkmanın yolunu buldu. Eğer zihin, keyifli ya da can sıkıcı birşeyler yaşadığında bu olayları oldukları gibi kabul ederse o zaman acı doğurmaz. Eğer üzüntüyü, üzüntüden kurtulmayı dileyerek yaşamazsanız gene üzüntü hissetmeye devam edersiniz ama bundan acı çekmezsiniz, hatta üzüntüde bile bir zenginlik bulabilirsiniz. Zihnin bütün bu duyguları olduğu gibi kabul etmesini ve başka birşey istememesini nasıl sağlarsınız? Gautama, zihnin deneyimleri olduğu gibi yaşamasını sağlayacak meditasyon teknikleri geliştirdi. Bu teknikler, zihnin "şu anda ne yaşıyor olabilirdim?" yerine "şu anda ne yaşıyorum?" sorusuna odaklanmasını sağlar. Bu arzular tamamen dizginlediğindeyse yerini nirvana (kelimenin tam anlamıyla "ateşi söndürmek") olarak bilinen büyük bir doyum ve huzura bırakır. Nirvanaya ulaşanlar tüm acılardan arınır, gerçeği olabilecek en yüksek netlikte, fantezilerden ve hayallerden arınmış şekilde deneyimler. Nirvanaya ulaşmış kişi, o andan itibaren Buddha yani aydınlanmış kişi olarak bilinmiştir. Arzular acı çekmeye sebep olur, acı çekmekten tamamen kurtulmanın tek yolu da arzu duymaktan tamamen kurtulmaktır. Bunu yapmanın tek yolu da gerçekliği olduğu gibi yaşaması için zihni eğitmektir. Dharma veya Dhamma, budistler tarafından doğanın evrensel yasası olarak bilinir. Tek tanrılı dinlerin ilk prensibi: "Tanrı vardır, benden ne istiyor?", budizmin ilk prensibi: "Acı vardır, acıdan nasıl kaçınabilirim?". - Budizm, tanrıların varlığını yok saymaz ama tanrıların, insanların acı çekmesine neden olan arzular üzerinde etkileri yoktur. Eğer bir insan tüm arzularından arınabilmişse, hiçbir tanrı ona ızdırap çektiremez. Eğer arzudan arınamazsa, dünyadaki tüm tanrılar bile onu acı çekmekten kurtaramaz. - Teis dinler, tanrıları kutsallaştırır (bu yüzden adları yunanca tanrı demek olan theos'tan gelen teisttir), hümanist dinlerse insanlığı, daha doğru ifadeyle homo sapiensi kutsallaştırır. Mesela amerikan millyetçisi, amerikan ulusunun varlığına ve tarihte oynayacağı role inanır. Kapitalist, serbest rekabetin ve bireysel çıkarların en müreffeh toplumu yaratacağına inanır. Hümanizm, homo sapiensin kendine özgü kutsal bir doğası olduğunu düşünür. - Liberal hümanistler, özgürlüğün kutsal olduğuna inanır. Her bireyin özgür ve kutsal doğası olduğuna ilişkin liberal inanç, özgür ve ebedi bireysel ruhlara inanan, hristiyanlıktan doğrudan miras alınmıştır. Sosyalist hümanistler, insanlığın bireyselden ziyade kolektif olduğuna inanır. Liberal hümanizm, bireysel özgürlüğü hedeflerken, sosyalist hümanizm, tüm insanlar arasında eşitliği hedefler. Sosyalistlere göre eşitsizlik, insan kutsallığına karşı yapılabilecek en büyük hakarettir. Liberal hümanizm gibi, sosyalist hümanizm de tektanrıcı temeller üzerine kuruludur. Tüm insanların eşit olduğu fikri tüm ruhların tanrı önündde eşit olduğu biçimindeki tektanrıcı görüştür. Tektanrıcılıkla bağı olmayan tek hümanist mezhep, en ünlü temsilcisi naziler olan evrimsel hümanizmdir. Nazileri farklı kılan, evrimden çok etkilenmiş farklı insanlık tanımları olmasıydı. Diğer hümanistlerin aksine naziler, insanlığın evrensel ve ebebi birşey olarak değil, evrim geçirebilen ya da bozulabilen bir tür olarak görüyordu. İnsanlar üstün insan olabileceği gibi alt insana da dönüşebilirdi. - Nazilerin temel hedefi, insanlığın bozulmasını önlemek ve evrimini ileri doğru desteklemekti. Naziler insanlıktan tiksinmiyordu, insanlığa hayranlık duyydukları ve insan türünün çok büyük potansiyeli olduğuna inandıkları için savaştılar. - 16. yydan önce hiçbir insan dünyanın etrafını dolaşmamıştı, bu durum 1522'de Macellanın 3 yıl yolcuğuyla bitti. - Eski tanrıların veya bilge kişilerin bize anlatmadıkları, tanım gereği önemsizdi. Ortaçağ köylüsünün, örümceklerin nasıl ağ yaptığını rahibe sorması anlamsızdı, çünkü bununla ilgili hristiyan metinlerinde cevap yoktu. Ancak bu hristiyanlığın yetersiz olduğu anlamına gelmez. Daha ziyade, örümceklerin nasıl ağ ördüğünü anlamanın önemsiz olduğu anlamına gelirdi. En nihayetinde bu eğer çok önemli bilgi olsaydı, tanrı kutsal kitapa detaylı ve kapsayıcı açıklama eklerdi. - Ampirik gözlem, dduyularımızın en azından biriyle gözlemleyebileceğimiz şeyleri matematiksel araçların yardımıyla bir araya getirmek. - 1687'de isaac newton, evrendeki tüm maddelerin hareketini üç basit matematik yasası kullanarak açıkladı. Biliminsanları ilk defa 19. yy sonlarında newtonun hesaplarına uymayan birkaç gözlem yaptı ve bunlar da fizikteki bir sonraki devrimi doğurdu; görelelik teorisi ve kuantum mekaniği. - 18. yy ortalarında, benjamin franklin, şimşekli bir fırtına sırasında uçurtma uçurarak şimşeğin sadece bir elektrik akımı olduğu hipotezini test etti. Franklin'in ampirik gözlemleri elektrik enerjisi bilgisiyle birleşince, paratoneri icat etti. - 1744'te iskoçyada din adamları alexander webster ve robert wallace, ölen din adamlarının dul ve yetimlerine ödenek sağlayabilmek için bir hayat sigortası fonu oluşturmaya karar verdiler. Gelirlerinin ufak bir kısmını fona aktaracaklar, bir papaz öldüğünde dul eşi fondan kar payı alacaktı ve böylece hayatının geri kalanı boyunca rahatça yaşayacaktı. Fonun varlığını sürdürebilmesi amacıyla her papazın ne kadar ödemesi gerektiğini hesaplayabilmek için, webster ve wallace, her yıl tahminen kaç papazın öleceğini, geriye kaç dul ve yetim kalacağını ve dulların ölen kocalarından sonra ortalama kaç yıl yaşayacaklarını hesaplamak zorundaydılar. İkisi, bu veriler üzerinde çalışarak, ne kadar para yatırmaları gerektiğini hesapladı. Bir papaz yılda 2 pound vererek dul kalmış eşinin eline yılda en az 10 pound (o yıllarda çok iyi para) ya da 6 pound vererek 25 dolar geçmesini sağlayacaktı. Hesaplarına göre 1765 yılı itibariyle fonun kasasında 58.348 poundluk sermaye olacaktı. 1765'e gelindiğinde fonun sermayesi 58.347 pounddu, yani tahminlerinden sadece 1 pound daha az. - Bugun Webster ve Wallace'ın kısaca iskoç dulları (scottish widows) olarak bilinen fonu, dünyadaki en büyük bireysel emeklilik ve sigorta şirketlerindendir. - Bazı ciddi akademisyenler, 2050 yılı itibariyle bazı insanların "yaşlanmaz" (ölümsüz değil, çünkü bir kaza sonucu ölebilirler; yaşlanmaz, ölümcül bir darbe olmazsa yaşamın sonsuza kadar uzatılabileceği anlamında kullanılıyor) ileri sürüyor. - Kopernik, dünyanın değil güneşin, evrenin merkezi olduğunu iddia etti. Çok sayıda gökbilimci ve matematikçi bu mesafeyi hesaplamaya çalıştı. Her birkaç yılda bir venüs (8 yıl- 8 yıl-100 yıl döngüsünde), güneşle dünyanın arasından geçer, bu geçişin süresi dünyanın farklı yerlerinden bakıldığında, gözlemcinin açısındaki çok ufak farklar sebebiyle farklı görünmektedir. Dolayısıyla eğer aynı geçiş için farklı kıtalardan çok sayıda farklı gözlem yapılırsa, basit trigonometriyle (üçgenin açıları ve kenarlarını arasındaki bağlantıları konu edinen matematik dalı) dünyanın güneşe uzaklığını tam olarak ölçmek mümkün olabilecektir. - Gökbilimciler bir sonraki venüs geçisini 1781-1769 arasında hesapladı. Gözlemciler, sibirya, kuzey amerika, madagaskar, güney afrikadan izledi. Londrada bulunan "Royal Society of London for Improvement of Natural Knowledge" bunu yeterli görmedi. En doğru sonucu elde etmek için bir gökbilimciyi taa güneybatı pasifik okyanusuna göndermek istedi. Deneyimli denizci, başarılı coğrafyacı ve etnograf olan kaptan james cook'a emanet edildi. - Cook'un seferinde yarar sağlayan alanlardan biri de tıptı. O zamanlar uzaklara yapılan seferlerde, tayfanın yarısından çoğunun seyahatte öleceği bilinirdi. Buradaki azılı düşman, iskorbüt denilen gizemli hastalıktı. Bu hastalığa yakalananlar uyuşuklaşıyor, depresif hale geliyor, dişetleri ve vücudundaki diğer yumuşak dokular (kas, damar, sinir) kanıyordu. Hastalık ilerledikçe dişetleri düşüyor, açık yaralar oluşuyor, ateşleri yükseliyor, ciltleri sararıyor ve kol bacak kontrolünü kaybediyorlardı. 16-18 yy. arasında iskorbütün yaklaşık 2 milyon denizcinin canına mal olduğu düşünülmektedir. - Kırılma noktası 1747'de James Lind isimli ingiliz doktordan geldi, hastalıktakileri 2 gruba ayırdı ve her gruba farklı tedavi uyguladı. İlk gruptakiler narenciye (c vitamini) tüketti ve bu hastalar kısa süre içinde iyileşti. Uzun mesafeli seyahatlerde denizciler tahıl ve kurutulmuş et yiyerek beslendiği için neredeyse hiç sebze meyve tüketmiyolardı. Kraliyet donanması James Lind deneylerine ikna olmadı ama james cook haklı olabileceğini düşünüyordu. Gemisini bolca lahana turşusuyla doldurdu ve ne zaman karaya yanaşsa denizcilerine meyve ve sebze yemelerini emretti, bunun sonucunda tek bir denizci ile iskorbüte kurban gitmedi. Bunu izleyen yıllarda, dünyadaki tüm donanma kaptanları cook'un beslenme yöntemini örnek alarak sayısız denizcinin ve yolcunun hayatını kurtardılar. - İskorbüte çare bulunması, ingilterenin dünya denizlerinin kontrolünü ele geçirmesine ve dünyanın öbür ucuna ordular yollayabilmesine ciddi katkı yaptı.. Cook, başta avusturalya, yeni zelanda, tazmanya olmak üzere güneybatı pasifik okyanusundaki pek çok adaya, ingiltere adına el koydu. - Avrupa emperyalizmi, dünyadaki diğer emperyal projelerden tamamen farklı. Daha önceki imparatorluklar, dünyayı tamamen anladığını düşünüyor ve fetihleri sadece kendi dünya görüşlerini yaymak için yapıyorlardı. Örneği araplar mısırı, ispanyayı ve hindistanı, bilmedikleri bir şey bulmak için fethetmediler. Avrupalı emperyalistler, yeni topraklar yanında yeni bilgiler edinmek amacını da güderek uzak topraklara yelken açtılar. - 18. ve 19.yyda avrupadan yola çıkan neredeyse her askeri seferde, biliminsanları da mevcuttu. Napolyon 1798'de mısırı işgal ettiğinde yanında götürdüğü 165 biliminsanı, ejiptoloji (mısırbilim) olarak bilinen yepyeni disiplin kurdular ve din, dilbilim ve botaniğe önemli katkıları oldu. - Neil Armstrong-kızılderili eğitim anısı: Bu adamların size söylediği hiçbirşeye inanmayın. Topraklarını çalmaya geldiler. - 12 Ekim 1492'de kolomb'un gemileri, bilinmeyen kıtayla tanıştı. Kolomb (ceneviz, italyan fakat amerika seferini finanse eden ispanya imparatoru), doğu asya açıklarında bir adaya vardıklarını sanıyordu. Orada karşılaştığı insanlara hintli adını verdi, çünkü doğu hindistan adalarına vardığını sanıyordu. Kolomb bu hatayı ömrünün sonuna kadar sürdürdü. Kendisi ve o çağda yaşayan pek çok insana göre hiç bilinmeyen, tamamen yeni bir kıta keşfetmiş olması düşünülemezdi. - Amerikaya 1499-1504 arasında pek çok kez seyahat eden italyan denizci amerigo vespucciydi ve seyahatlerini anlatan 2 metin avrupada yayımlandı. kolom tarafından keşfedilen yeni toprakların doğu asya açıklarındaki adalar değil, yepyeni topraklar olduğundan bahsediyordu. 1507'de bu iddialara ikna olan saygın bir haritacı, güncelleştirilmiş dünya haritası yayınladı ve bu harita, avrupadan batıya yapılan seferlerin ayrı bir kıtaya vardığını gösteren ilk haritaydı. Yanlışlıkla, amerigo vespuccinin buraları keşfeden kişi olduğunu düşünüp bu kıtaya ismini vererek onurlandırdı: Amerika. - Azteklerin hayal bile edemeyecekleri devasa gemilerle geldiler; büyük, korkutucu ve aynı zamanda çok hızlı hayvanlara biniyorlardı. Parlak metal sopalarla, gökgürültüsü ve şimşek çıkarabiliyorlardı, parlak uzun kılıçları ve kesinlikle delinemez zırhları vardı. Aztekler bunları tanrı olduğunu düşünürken, bazıları da ölülerin hayaletleri veya güçlü büyücüler olduğunu ileri sürdü. Meksikaya gelen cortesin yanında sadece 550 ispanyol vardı. - İspanyollar vera cruz sahiline çıktıktan 100 yıl sonra amerikadaki yerli nüfusu, yüzde 90 azalmıştı. Cortesin meksikaya gelişinden 10 yıl sonra pizarro, inka imparatorluğunun kıyılarına (peru-şili) ulaştı ve beraberindeki adamların sayısı yalnızca 168'di. - A Kiremitçi, 1 milyon nakit parasını B'nin bankasına yatırır. Bankanın şu an elinde 1 milyon dolar sermayesi vardır. C Fırıncı, bankaya gider ve iş planını B'ye sunar, B 1 milyon dolarlık kredi verir. C Fırıncı da, fırını inşa edip içini donatması için işi ve 1 milyonu A Kiremitçiye çek olarak verir. A Kiremitçi de bu çeki B bankaya yatırır. A Kiremitçi hesabında su an ne kadar para var? 2 milyon dolar. Bankanın kasasında nakit ne kadar var? 1 milyon dolar. A kiremit, C fırıncıya maliyetinin 2 milyon dolara yükseldiğini söyler. C fırıncı bankaya gider ve çek alır, o çek de A kiremitçiye gider, o da bankaya. A kiremitin şu an bankada 3 milyon doları var ama gerçekte bankada hala 1 milyon dolar var. Bankalar ellerinde mevcut olan her 1 dolar için, 10 dolar kredi verebilirler, bu da, banka hesaplarımızdaki paranın %90'ının gerçek banknot ve madeni para olarak karşılığı yoktur. Kulağa devasa bir saadet zinciri gibi geliyor değil mi? - 1776'da İskoç iktisatçı Adam smith, tüm zamanların en önemli ekonomik manifestosu olan Ulusların zenginliği kitabını yazdı. Bir bölümde şunu der; İş sahibi birisi, ailesini beslemek için gerekenden fazla kar ediyorsa, bu fazlayı daha fazla çalışan istihdam etmek ve böylelikle karını daha da artırmak için kullanır. Karı arttıkça daha fazla çalışan istihdam eder. Dolayısıyla bireysel girişimlerin karındaki artış, tüm toplumun zenginliğinin ve refahının artışının temelidir. Adam Smithin söylediği kısaca şudur; Açgözlülük iyidir ve ben zenginleşerek sadece kendime değil, tüm topluma fayda sağlıyorum. - Kapitalist ekonominin önemli bir bölümünü, karın yeniden üretime yatırılmasına salık veren bu yeni etiğin ortaya çıkmasına dayalıdır. Bu yatırım sonuçta daha fazla kar getirir, bu fazla kar yine üretime yatırılır, bu da daha fazla kar getirir. Yatırımlar; fabrikayı büyütmek, bilimsel araştırma yapmak, yeni ürünler geliştirmek. - Bu yüzden kapitalizmin adı kapitalizmdir. Kapital, yani sermaye. Sermaye, üretime adanmış para, ürün ve kaynak demektir. - Devletler de vergi gelirlerini, kazançlarını artırmaya dönük üretken işlere yatırmak isterler. Örneğin, liman inşa edip fabrikaların ihracat yapmasını kolaylaştırarak daha fazla vergilendirilebilir kazanç elde etmek ister. Eğitime de yatırım yapar. Eğitimli insanların çok karlı uluslararası teknoloji sektörlerinin temelini oluşturacağını, bu sektörlerden de liman gibi pahalı yatırımlara gerek olmadan yüksek vergi geliri elde edeceğini düşünebilir. - Modern bilimin gelişiminde de çok belirleyici rolü oldu. Bilimsel araştırmalar, devlet ya da özel şirketler tarafından finanse edilir. - Kristof kolomb, batıya doğru seyahat ederek doğu asyaya giden yeni ticaret yolu bulacağını umarak filosunu finanse etmesi için portekiz kralına başvurdu, teklifi reddedildi. Fikrini italya, fransa, ingiltere ve hatta tekrar portekizde başka potansiyel yatırımcılara götürdü. Her seferinde reddedildi. Daha sonra yeni birleşmiş ispanyayla şansını denedi ve oldu. - Kolombun keşifleri, ispanyolların amerikayı fethetmesini sağladı. İspanyollar da orada kralı, bankerleri ve tüccarları hayal bile edemeyecekleri kadar zenginleştiren altın ve gümüş madenleri, şeker ve tütün çiftliklerini kurdular. - Mississippi balonu, fransanın denizaşırı imparatorluğunun ingilizlerin eline geçmesinin en önemli nedenlerinden biriydi. - Yönetimlerin, büyük sermayelerin çıkarları için nasıl çabaladığının en meşhur örneği, ingiltereyle çin arasınadaki 1. afyon savaşıdır (1840-1842). British East India Company ve bazı ingiliz işadamları, çine bazı uyuşturucular, özellikle dde afyon ihraç ederek servet kazandılar. Milyonlarca çinli afyon bağımlısı oldu ve ülke hem ekonomik hem toplumsal çöküntüye uğradı. 1830'ların sonunda çin hükümeti, uyuşturucu ticaretini yasakladığında, ingiliz tüccarlar yasağı yok saydılar, 1840'da ingiltere, çine serbest ticaret bahanesiyle savaş açtı ve ingiltere için zaferle sonuçlandı. 19. yy sonlarına doğru 40 millyon çinli, yani nüfusun %10'u afyon bağımlısıydı. - Bir ayakkabı şirketi, karını artırmak için çalışanlarına daha az maaş öder ve onları daha uzun saatler çalıştırırsa ne olacak? Serbest piyasa işçileri koruyacaktır. İyi işçiler rakiplerine geçer ve şirket kötülerle başbaşa kalır ve işini kapatır. Ülkedeki tüm ayakkabı şirketlerini tek bir şirket kontrol eder ve tüm şirket sahipleri aynı anda maaş düşürmek için anlaşmaya varırsa, işçilerin kendilerini korumak için iş değiştirme şansları kalmaz. - Serbest piyasa kapitalizminin pürüzü, karların adil bir şekilde elde edildiğini vey adil dağıtıldığını garantileyemez. - Kömür gibi yakıtın yakılmasıyla oluşan ısı, suyu kaynatır ve buhar oluşturur, buhar genleşince pistonu iter, piston hareket edince de ona bağlı şey harekete geçer. İşte böylece ısıyı harekete çevirmiş olursunuz. - *** Sanayi devrimi, en temelde enerji dönüşümünde yaşanan bir devrimdir. - Einstein, herhangi bir kütlenin enerjiye çevrilebileceğini buldu.(E=mc2) - Kimyacılar alüminyumu 1820'ler gibi geç bir tarihte keşfetti, ama madeni, cevherinden ayırmak çok zor ve masraflıydı. Uzun yıllar boyunca alüminyum, altından çok daha pahalı bir malzeme olarak kaldı. 1860'larda fransa imparatoru III Napolyon, en seçkin konuklarına alüminyum çatal bıçak takımıyla servis yapılmasını emretmiş, daha önemsiz misafirlerine altın çatal ve bıçak kullandırmıştır. - Çoğu toplum işlerini, saat ve zaman çizelgesi olmadan yapardı, saatin kaç olduğuyla ilgilenmezdi. Modern sanayide, kesinlik ve birörnek olmak çok önemlidir. Tüm işçiler işe tam olarak aynı saatte gelir, aç olsun olmasın öğlen yemeğe aynı saatte çıkar, herkes eve elindeki işi bitirince değil, mesai bitti işaretiyle giderdi. Fabrikalar kendi zaman anlayışlarını dayattıktan sonra okullar, hastaneler, devlet daireleri ve marketler bu çizelgeleri benimsedi. - Bu zaman çizelgesinin yaygınlaşmasındaki önemli bir adım da toplu taşımadır. İşçiler işe sabah 8'de varması gerekiyorsa, otobüs veya trenle 8'den önce varması gerekirdi. 1784'te ingilterede, belli bir tarifeye bağlı olarak çalışan bir taşıma firması faaliyete başladı, bu tarifede kalkış saati belirtiliyordu. O zamanlar her ingiliz şehrinin kendi yerel saati vardı ve londra saat 12yken liverpoolda 12:20, cantebury'de 11:50 olabiliyordu. - İlk ticari tren liverpool-manchester arasında 1830'da faaliyete geçtikten 10 yıl sonnra ilk tren tarifesi hazırlandı. Yerel saatler arasındaki tuhaf farklılıklar karmaşa yaratıyordu. 1847'de ingiliz tren şirketleri kafa kafaya vererek o andan itibaren tüm tren çizelgelerinin liverpool, manchester ya da glasgowun yerel saatine göre değil, greenwich gözlemevi saatine göre ayarlanmasını kararlaştırdı. - Sonunda 1880'de ingiliz hükümeti bir yasa çıkararak, ingilteredeki tüm zaman çizelgelerinin greenwiche göre düzenlenmesini zorunlu kıldı. Tarihte ilk defa bir ülke ulusal saat belirleyerek, tüm nüfusun gündoğumuyla günbatımını esas alan yerel saatleri bırakarak yapay bir saate göre yaşamasını zorunlu kıldı. - Neil Armstrong, 30 bin yıl önce mağaranın duvarına el izini bırakan isimsiz avcı toplayıcıdan daha mı mutluydu? Eğer daha mutlu değilse, tarımı, şehirleri, yazıyı, parayı, imparatorlukları, bilimi ve sanayiyi geliştirmenin anlamı neydi? - Mutluluk, somut durumla soyut beklentiler arasındaki ilişkiye bağlıdır. Eğer birşeyi istiyor ve alabiliiyorsanız, memnunsunuzdur. Eğer ferrari isterken ancak ikinci el tofaş alabiliyorsan yoksunluk hissedersin. - Eğer mutluluk beklentiyle alakalıysa, toplumumuzun 2 temel direği, medya ve reklamcılık, dünyanın mutluluk rezervlerini sonuna kadar tüketiyor demektir. - Biyologlar, zihinsel ve duygusal dünyamızın, biyokimyasal mekanizmalar tarafından yönetildiğini düşünürler; karmaşık sinirler, nöronlar, sinapslar ve serotonin, dopamin ve oksitosin gibi çeşitli kimyasal malzemeler tarafından belirlenir. - İnsan biyokimyasını, sıcaklığı tutan bir havalandırma sistemine benzetirler. Çeşitli olaylar, sıcaklığı anlık olarak değiştirebilir ama havalandırma sistemi hep aynı sıcaklığı geri sağlar. Bazı insanlar şanslı bir biyokimya sistemiyle doğmuştur ve mutlulukları 6yla 10 arasında, zamanla 8e sabitlenecek şekilde değişmektedir. Böyle birisi, borsa çöküp tüm parasını kaybetse de mutlu olcaktır. Bazı insanlarsa 3le 7 arasında değişen ve 5e sabitlenen daha parçalı bulutlu bir biyokimyaya sahiptir. Böyle birisi lotodan milyonlar kazansa da depresif kalır. - Neşeli bir biyokimya sistemiyle doğan insanlar genellikle mutlu ve hallerinden memnundurlar, dolayısıyla daha çekici partnerler olurlar ve evlenme ihtimalleri de yüksektir. Bu insanların evliliklerinin bitme olasılığı daha düşüktür, çünkü depresif ve memnuniyetsiz bir eştense, mutlu ve memnun bir eşle yaşamak daha kolaydır. - Genetik lotodan neşeli bir biyokimya sistemi kazananlar... - Mutluluk, mutluluk anlarının sayıca fazla olması anlamına da gelmeyebilir. Mutluluk, aslında bir insanın hayatını anlamlı ve değerli görüp görmediğiyle ilgilidir. Nietzsche'nin de söylediği gibi; yaşamak için bir sebebiniz varsa her şeyle baş edebilirsiniz. Anlamlı bir hayat, zorluklar içinde geçse de son derece tatmin edici olabilir, buna karşılık anlamsız bir hayat, ne kadar konforlu olursa olsun korkunç olabilir. - Bilimsel bir bakış açısıyl, insan yaşamının hiçbir anlamı yoktur. İnsanlar belirli bir amacı olmayan ve körlemesine ilerleyen evrimsel süreçlerin sonucudur ve faaliyetlerimiz, ilahi kozmik planın parçası değildir. Dünya yarın patlayarak yok olsa, evrende hiçbir değişiklik olmazdı. - Bizi sürekli gergin, yorgun ve memnuniyetsiz kılan, geçici duygular için verilen sürekli uğraştır. Bu nedenle, zihin haz duyarken bile memnun değildir; çünkün hazzın kısa süre sonra azalacağını düşünürken, bir yandan da kalıcı olması ve yoğunlaşması için çabalar. - Bu, tıpkı deniz kenarında durup, birtakım "iyi" dalgalara kucak açıp onların dağılmasını engellemeye çalışırken, aynı anda "kötü" dalgaların yakınına gelmemesi için uğraşan adamın durumuna benzer. Günler birbirini kovalarken bu çıldırtıcı çabanın sonunda adam kumlara oturur ve dalgaların diledikleri gibi gelip gitmelerine izin verir. - Buddha, mutluluğun dış koşullardan bağımsız olduğunu düşünür. Gerçek, mutluluğun içsel duygularımızdan da bağımsız olduğudur. Duygularımıza daha çok anlam yükledikçe, onların peşinden daha çok koşar ve daha çok acı çekeriz. Buddha'nın tavsiyesi, sadece dışsal başarıların peşinden koşmayı bırakmak değil, duygularımızın peşinden koşmayı da bırakmaktır. - Siborglar (cyborg), organik ve organik olmayan parçaların bir araya gediği varlıktır. - Kuzey kutbundaki bir balıktan alınan genler patatese aktarılarak, patates soğuğa daha dayanıklı hale getirildi. - Domuz jambonu ve pastırmasında bulunan sağlıksız yağlar yüzünden düşen satışlardan endişelenen domuz endüstrisi, bir kurtçuktan elde edilen genetik malzeme eklenmiş ve hala deney aşamasında olan domuzlardan medet umuyor. Bu yeni genler, kötü omega 6 yağ asitlerini, sağlıklı omega 3'e çevirmesini sağlıyor. - Farelerin çoğu rastgele cinsel ilişkiye girer ancak içlerinde bir çeşit vardır ki, hem erkeği hem işisi tek eşli uzun ilişkilere sahiptir. Genetikçiler, tek eşliliğe sebep olan gen tespit ettiklerini iddia ediyorlar. Bir gen, fareyi sadık ve aşık bir kocaya çevirebiliyorsa, insanların bireysel özelliklerini de değiştirmeye yakın olduğumuz söylenemez mi? - Kolunu kaybeden isanların kullandığı biyonik kollar, beyinden gelen sinirsel sinyalleri, mikro bilgisayarlarla elektrik komutlarına çeviriyor ve kollar hareket ediyor. Biyonik kolla kolu kaldırmak istediğimizde, her normal insanın farkında olmadan yaptığı şeyi yapıyor ve kol havaya kalkıyor. - Biyonik kolların en önemli özelliği, düşünceyle hareket etmeleri. - Biliminsanları kısa zaman içinde, beyne geri sinyal yollayarak, kolunu kaybeden insanlara dokunma hissini de verebilen biyonik kolların olacağını söylüyor. - Big bang, doğanın bilinen yasalarının hiçbirinin var olmadığı andır. Zaman bile mevcut değildir, dolayısıyla bir şeyin big bangden önce var olduğunu iddia etmek mantıksızdır.
Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens
Hayvanlardan Tanrılara: SapiensYuval Noah Harari · Kolektif Kitap · 201939,5bin okunma
·
824 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.