Şimdi kafanızdan bütün her şeyi atın ve aşağıdaki dizelere verin kendinizi...
Denize bırakırcasına serbest bırakın zihninizi...
Zaten yalnızlık bir uzaklıktır yakınımızda,
gürültüler ona çarpmasalar bilmem
gürültü müdürler,
çizgiler çizgi mi, insanlar insan,
kalabalıklar kalabalık?
Dizelerin güzelliğinin beni benden alışı, uzaklara savuruşu...
Uzaklardan gelip, uzak diyarlardaki ben'i aramaya çıkışım...
Mahvettin beni Hasan amca, sen neden böylesin? Neden bu kadar gerçeksin, neden bu kadar somut, neden bu kadar çarpıcı?
Romanlarında ayrı tokatladın zihnimi, öykülerinde ayrı, şimdi sıra şiire mi geldi?
"İnsana en yakın yalnızlıktır insan." dedin en başta.
Durdum, düşündüm. Tek tek yalnızlıklar halinde dolaştığımız şu koskoca şehirlerde en yakın yalnızlığımız, yine münferit bir yalnızlık halinde dolaşan bir insandı şüphesiz...
"Ve yalnızlık, yalnız bir çobandır
çobanların bakışında
zamanı güden." dedin sonra.
Koskoca evrenin ortasında yalnız bir çobandık biz. Yalnızlık da bizdik, çobanı da. Kendimizin çobanıydık. Sorumluluklarımızın, sorunlarımızın, çabalarımızın çobanı. Zamanı güdüyorduk aklımızca, sözümüze gitmeyen bir koyun gibiydi zaman. Kaybettiğimizde palas pandıras koşarak aradığımız, gözümüzün önündeyken önemsemediğimiz koyunlar gibiydi tıpkı...
"ve benim gözlerim gördüklerimden yaratılmıştı
o yıllarda,
ellerim dokunduklarımdan.
Dilimi sormayın,
konuşamadıklarımdandı
ve kanlı bir kitap gibi yatıyordu ağzımda." dedin sonrasında.
Dilim konuşamadıklarımdan mütevellit bir et parçası ağzımda, Ellerim dokunamadıklarımdan mütevellit bir özlem, gözlerim görüp de göremediklerimden, göremediğimi bile anlatamadığımdan mütevellit bir kuyu misali...
"Ben yalnızlığı sensizlik sanmıştım her keresinde." dedin sonra.
O'nsuzluğu düşündüm istemsiz.. Vardır ya hani "Onsuz kalamam" dediğimiz o yegane kişi. Ben de yalnızlığı O'nsuzluk sanıyordum her keresinde, Oysa yanlıştı, yalnızlık bizdik, bizim ta kendimizdi. Etraftaki başka insanlarla aldattığımız, sonra içimiz yana yana geri döndüğümüz, kor ateşlere düştüğümüz şeyin adıydı yalnızlık...
"Yalnızlık sizin size yokuşunuzdur." dedin en son.
Benim bana yokuşlarımı düşündüm. Hani derler ya "İnsanın kendine ettiğini dünya alem toplansa o kişiye edemez" diye, işte onları. Yanlışlarımı, yalnızlığımı yenmek için girdiğim çabalarımı, kalabalıklar içinde kaldığımda bile aslında yalnız olduğumu kabullenmeyişimi, aradığım çıkış kapılarını, ve o kapıları hiçbir zaman bulamayışlarımı...
BULAMAYACAĞIZ! KABULLENİN!
Arkadaşlarınızın, ailenizin, eşinizin, çocuklarınızın içindeyken bile, içinde bulunduğunuz yalnızlığınızı kabullenmeyişinizi yenin! Sarın, sarmalayın yalnızlığınızı.
Hasan amca, sen hep yaz, sakın bırakma ellerimizi. Sen ve senin gibi toplumcu-gerçekçi yazarlarımız olmasa neyin, nasıl farkında olabilirdik? Şükretmek, fark etmektir, fark etmeyen şükredemez, varlığına bin şükür Hasan amca...
Anladım ki, insan bir başkasındaki kendini okur;
ve okunanlar yalnızlıktır...
Okuyunuz, okutunuz! Şiddetle tavsiyemdir!