Çağdaş Türk romanı içinde olduğu kadar, kendi yapıtları
arasında da farklı bir yeri olan ve 1991 yılında Pegasus Edebiyat Ödülü’ne değer
görülen Gece’nin yayımlandığı yıldan bu yana yeterince incelenmediği gözlenmiştir.
“Çok katmanlı” yapısı, “yazar-anlatıcı-okur” ilişkisini ele alış biçimi ve geleneksel
romanlarla arasındaki mesafe, metnin “çetin” olarak nitelendirilmesine yol açmıştır.
Bu tezde, Gece metnindeki kurmaca ve üstkurmaca çerçeveler irdelenmiş ve daha
önce ayrıntılı bir biçimde üzerinde durulmayan bu çerçevelerin birbiriyle olan
ilişkilerine yakından bakılmıştır. Başlarda üstkurmaca düzlemde gördüğümüz
“yazar” söyleminin, metin kişilerinin söylemlerine karışması sonucunda
yapıntılaştığı ve otoritesini yitirdiği gözlenmiştir. Okurun nasıl “içeri” alındığı ve
kahramanlaştırıldığı, metnin biçim ve içeriği aynı anda ele alınarak aydınlatılmaya
çalışılmıştır. Bu tezin amacı, Gece’ye tek ve değişmez yorumlar getirmek değil,
metin-okur ilişkileri çerçevesinde, metnin çoğul anlam dünyasını açığa çıkarmaktır.
Tezin sonucunda, metnin birinci, ikinci ve üçüncü bölümlerinde yavaş yavaş artan
karanlığın, son bölümde kendini “gece”ye bıraktığı görülür. Gece metninin,
yapıntılaştıkça üst-söylem üreten ve sonunda yere düşen bir ayna gibi paramparça
olan kurmaca bir yazara sahip olduğu anlaşılır. Metnin son sözleri, bu parçalanışı
kuran “yazar”ı açığa çıkarır ve yapıntılaştırır. Bu “yazar”, metinde anlatılan
baskıcıların kullandıkları teknikleri okur karşısında kullanmıştır; dolayısıyla okur,
metnin “kişi”si haline gelmiştir.