Etnik ve komünal grupların, özellikle tarihleri boyunca hazırlanmadıkları dramatik sosyo-ekonomik değişikliklerle yüz yüze gelenlerinin gerçek problemi bambaşka bir yerdedir. Sorun, yeni milletler oluşturmaktan daha çok, eski (ya da yeni) sanayi ülkelerine topluca göç etme sorunu gibi görünmektedir: Etnik bakımdan çoğul bir toplumda yeni dünyaya nasıl adapte olunacaktır? Elbette buralara göç edenler, gördüğümüz kadarıyla, güvensizlik ve nostalji duygusundan, karşılıklı yardım uğruna, kendileri gibi insanlara dışarıda gösterilen düşmanlığa tepkiden ve özellikle mümkün olduğu yerlerde güçlü bir örgütleyici niteliği olan seçim politikası aracılığıyla “memleketlileri” ya da “hemşehrileri”nin olduğu gruplara yakınlaşmaktadırlar doğal olarak. Kuzey Amerika’daki her hami-politikacının bildiği gibi, bu halkların etnik çağrılara, bilhassa göçe kısmen politik ya da ideolojik nedenlerin yol açtığı durumlarda kökenlerinin bulunduğu ülkelerdeki milli davalara destek vermeye karşı güçlü bir duyarlılıkları vardır: İrlandalIlar içinde IRA’ya verilen destek, Yahudiler arasında Yaser Arafat’a duyulan düşmanlık, Letonyalılar arasında Baltık devletlerinin yeniden kurulması isteği bunun örneklerini oluşturur. Gene de yine her politikacının bildiği gibi, Sinn Fein, FKÖ ve Stalinizm hakkında yayga ra koparmak, bu tür seçmenlerin temsilcilerinin politik görevinin (Amerikalılar ya da Kanadalılar olarak onların çıkarlarını gözetme görevi) yalnızca ufak bir parçasıdır. Çok etnik yapılı ya da komünal bir toplumda bunun anlamı, özünde, grubun devletin mevcut kaynaklarındaki payı için diğer gruplar karşısında pazarlık yapmak, ayrımcılığa karşı grubu savunmak ve genel olarak grup üyelerinin şanslarını azamiye çıkarıp dezavantajlarını asgariye indirmektir. Ayrı bir teritoryal devlet, hatta dilsel özerklik talebi anlamındaki milliyetçiliğin bununla bir ilgisi yoktur, gene de bir diaspora duygusu uyandırmaya yarayabilir.