Uzun yıllar aradan sonra, risale bahçesinden tattığım ilk risale. Ama bu defa yavaş, yavaş… Kelime kelime… Hikmetini sorgulayarak, tefekkürler eşliğinde.
Yeri geldi denizlerin, rüzgarın, şimşeğin, rengarenk çiçeklerin, envai çeşit hayvanların; yeri geldi Peygamberlerin, evliyaların, sıddıkların, nurani kalplerin lisanıyla ve şehadetiyle Tevhid hakikatini dinledim. Yeri geldi, kitapta geçtiği tabirle
-seyahat-ı fikriyeye alışan o mütefekkir misafir- misal bir seyyah oldum, tek tek alemlerce nazar edip, sual ettim risale syfalarında. Kan hücrelerinden, yağmur damlalarına, hidrojen ve azot arasındaki aşkı kimyeviden, dağlarda gizli madenlerden, okyanuslardaki acayip balıklara…
Yeri geldi kainat sarayını seyrederken, ölüm hakikatiyle durdum öylece. Ve ne de çok geçiyor âlem kelimesi risalelerde de. Ben neden bilmem çok seviyorum âlem kelimesini. Koskoca âlemler. Yerine başka kelime gelemiyor sanki, kapsayamıyor ki, öylesine derin. Mikroplar âlemi, hücreler âlemi, hava âlemi, deniz altı âlemi, gökyüzü âlemi, hayvanat, nebatat âlemi, çeşit çeşit insanlar âlemi - ki insanın yüreği bile küçük kainatken-. Âlemler içinde âlemler :)
Her bir zerresi Rabbini tesbih eden, sayısını dünyevi rakamlarla sınırlandıramayacağımız âlemler. Koskocaman zikirhane.. Âlemlerin Rabbi'nin varlığını ispat için âlemlerde gezdirirken okuyanı Said Nursi, kendimi hem öyle küçük hissettim zerre misal yaratılanlar içinde; hem de ‘’ KAİNAT sarayının en mükerrem misafiri derken insana ’’ öylesine mutlu oldum, ‘değerliyim be’ diye sayıklayarak…
Çok tekrarlarla kainatın ahenginin düzenini, intizamını, kolaylılığını, çeşitliliği içindeki israfsızlığını tasvir ederken; israf eden, bozan , yıkan insanoğlunu tefekküre davet ediyor Bediüzzaman Hz. O koca ahengin en değerlisiyken, halifesiyken, bunca âlemler onun için dönerken, bu düzen içinde meylettiği her israfı yüreğim sıkışarak hayal ettim ben de.
‘’Sermayeyi ömrünü imha etme’’ diye okurken vaktini,
‘’İnsanın en kıymetli ve üstünde titrediği malı, onun ruhudur ’’ diye okurken ruhunu, Ve dahi bedenini, hissiyatını, duygularını israf eden insanoğlunu…
Hayal ettim işte kendimi ‘ Bil ey nefsim ‘’ demeye çalışarak, önce kendime seslenebilme niyetiyle...
Bir de zevali elem veren lezzetler fanidir deyip geçmiyor yazar; aciz, hassas beşerin en cüzi dünyevi ayrılıklarındaki kalbi sızısını cümlelerle resmediyor sanki. Okurken öylesine hissetiriyor, öylesine yüreğini sıkıyor okuyanın, devamında da ahiret var diye haykırıyor binbir delillerle..
En çok da yıldızların diliyle Allah'ın varlığını haykıran şiiri… Semanın yıldızlarını temaşa eden ne güzel gözler.. tekrar tekrar okudum.. Nette de var, ne güzel okumuşlar:))
"Dinle de yıldızları şu hutbe-i şirinine
Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:
Bir Kadîr-i Zülcelal'in haşmet-i Sultanına
Birer bürhan-ı nur-efşanız vücud-u Sânia
Hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.
Şu zeminin yüzünü yaldızlayan
Nazenin mu'cizatı çün melek seyranına.
Bu semanın arza bakan, cennete dikkat eden
Binler müdakkik gözleriz biz
Tûbâ-i hilkatten semavat şıkkına, hep kehkeşan ağsanına
Bir Cemil-i Zülcelal'in, dest-i hikmetle takılmış pek güzel meyveleriyiz biz.
Şu semavat ehline birer mescid-i seyyar, birer hane-i devvar, birer ulvî âşiyane,
Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar, birer tayyareleriz biz.
Bir Kadîr-i Zülkemal'in, bir Hakîm-i Zülcelal'in birer mu'cize-i kudret
Birer hârika-i san'at-ı hâlıkane; birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer nur âlemiyiz biz.
Böyle yüzbin dil ile yüzbin bürhan gösteririz, işittiririz insan olan insana.
Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü, hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz.
Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize müsahharız. Müsebbihiz, zikrederiz abîdane.
Kehkeşanın halka-i kübrasına mensub birer meczublarız biz..."
Yapılacaklar listesine ekledim ben de – Rabbim Lütfederse elbet- ; alacağım teleskopla semanın süslerini seyran ederken, açıp dinleyeceğim bu şiiri tekrar tekrar diye …
Keyifli okumalar, bereketli tefekkürler, latif seyirler efenim...