Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bitkiler, Hayvanlar Ve Canavarlar...
Af dilemek istediğim birkaç canlı türü var. Bunlar bitkiler, hayvanlar ve çocuklar. Ama sadece çocuklar. Şimdi size hem kendimden utandığım, hemde iyi ki yaşamışım dediğim birkaç şeyden söz edeceğim. Öncelikle bitkilere verdiğim zarardan ne kadar utandığımı anlatacağım. Ancak aynı zamanda bunu iyi ki yaşamış olduğumu da söyleyeceğim. İşte tamda bu yüzden bunu burada yazmaya karar verdim. Bitkilere zarar vere vere zararın ne kadar korkunç bir şey olduğunu öğrendim. Bitkilere sonsuz özür borçluyum çünkü doğduğum günden bu zamana kadar o kadar çok bitkiye zarar verdim ki. En basiti küçükken pikniğe giderdik ve ben orada çiçekler toplardım. Kendime onlardan taç yapmaya çalışırdım ve genellikle beceremezdim. Sonra daha çok çiçek toplamak isterdim. Gidene kadar çiçek kopartırdım ve kötü bir şey yaptığımın farkında bile değildim. Ancak şimdi mayısta 21 yaşında olacağım ve ben artık çocuklara çiçek toplamayı değil, çiçek büyütmeyi öğretmek istiyorum. Çiçekleri koparmanın insanları katil edebileceğini söylemek istiyorum. Bunları düşünürken kendime şunu soruyorum; neden kimse bana çiçeklere zarar vermenin bir canlıya zarar vermek olduğunu ve bunun beni katil yapacağını öğretmedi? Neden bana çiçeklerden taç yapmayı öğrettiler ve bunu güzel bir şeymiş gibi zannetmemi sağladılar? Çocuklarınıza çiçeklerden taç yapmayı öğretmeyin, onlara çiçeklerin canlı olduğunu ve her koparılan çiçeğin biz kopardığımız için öldüğünü öğretin. Çocuklarınıza güzel şeylerin katili olmayı değil, güzel şeylerin yapıtı olmayı öğretin. Çocuklarınız elleriyle başka canlılara kötülük yapıp bunu iyi bir şey sanmasınlar. Ben büyürken karşıma geçip bunun ne kadar yanlış olduğunu bilinçli bir şekilde öğreten kimse yoktu. Doğaya ait söylenen tek şey ''doğamızı koruyalım'' sloganıydı. Ama kimse doğamızı nasıl koruyacağımızı öğretmiyordu. Ben büyürken bunu öğreten kimse yoktu ancak başkaları büyürken ben bunu başkalarına öğretebilmek ya da öğrenmelerine vesile olmak istiyorum. Hani hepimiz ''insanlar canavardır.'' diyoruz ya, aslında canavar değiliz, canavarlaştırılıyoruz. Oysa çocuklar o kadar masum ki, onları canavar yapan çevresindekiler. İşte bu yüzden bir çocuğa ne öğreteceğimize dikkat etmeliyiz. Bir canavarda yetiştirebilirsiniz, bir iyilik perisi de... Bizim bu nankörlüğümüze rağmen yine de doğa iyiliğini kaybetmiyor ve bize yardımcı oluyor. Biz onları yok saydık, biz onları öldürdük, ancak o yine de iyilikten vazgeçmedi. Dünyanın en zehirli bitkisi bile bir çok insandan daha fazla iyilik barındırıyor içinde. Nasıl diyeceksiniz hemen anlatayım. Mesela zehirli bir bitki ancak sen elini ona atarsan ve onu gasp edersen seni zehirliyor değil mi? Sen hiç durup dururken birini zehirleyen bitki gördün mü? Ancak sen ona zarar vermeye çalışırsan ya da onu öldürmeye çalışırsan zarar verir. Şimdi diyeceksiniz ki bitkidir bu durduğu yerden kıpırdayamıyor ki zarar versin. Ancak bunun çokta açıklayıcı bir cevap olmadığını kısa bir araştırma ile fark edebilirsiniz. Tabiat öyle muazzam bir şey ki her ne kadar çoğu bitkinin yerinden kıpırdayamadığını düşünsek bile en ince detayına kadar düşünülmüş bir sistemi var. Yani yerinden kıpırdamayan bir bitki de size zarar verebilir. Bitkiler size zarar vermiyor çünkü neyi nereye akıtması gerektiğini biliyor ve kimseye kötülük yapmak istemiyor. Çok kısa bir araştırmayla ne demek istediğimi anlayacaksınız. Gelelim hayvanlara. Size çok basit bir soru soracağım. Neden bütün masallarda, efsanelerde ve destanlarda canavarlar hayvan görünümlüdür? Cevap çok basit. Çünkü bütün bunları insanlar yazmıştır. Unutmadan söyleyeyim, bilirsiniz. Bazı destanlar ve efsaneler vardır ve o istisnaların canavar tanımı genellikle hayvan ve insan karışımı bir yaratıktır. Ve hiç fark ettiniz mi bilmiyorum ama o canavarın bütün iyi ve kahramanca özellikleri insani tarafları ile gerçekleştirilmiştir. Bütün kötü tarafları ise hayvansal özelliklerle. Bu benim hep dikkatimi çekmiştir. Bu yüzden hayvanların tümünden özür diliyorum. Onları bu kadar aşağıladığımız için özür diliyorum. Ve bitki için söylediğim sözü hayvan içinde söylemek istiyorum. ''Dünyanın en zehirli hayvanı bile çoğu insandan daha fazla iyilik barındırıyor içinde. '' Nasıl yani diyeceksiniz. Hemen anlatayım. Bir çoğumuz küçüklükten beri bazı temel şeyler öğrendik. Mesela yılan görürsen kaç ya da öldür çünkü sana zarar verir. Kediler nankördür. Köpekler ısırır. Ağustos böceği tembeldir. Karga insanlara zarar verir. Başka ne vardı? Dur düşünüyorum. Başka... hah buldum. At tekmeler yanına yaklaşma. Boğa tehlikeli bir hayvandır ve sana boynuzlarını batırır gibi bir çok örnek sayabiliriz. Ancak bunların hiçbirisi tam anlamıyla doğru sayılmaz ve bilin bakalım bunları kim yazdı? İNSANLAR. İnkar edilemez bir gerçektir ki evet yılan sokar, köpek ısırır, karga zarar verir, at tekmeler, boğa tehlikelidir ve boynuzlarını batırır. Ancak kediler nankör değildir ya da ağustos böceği tembel değildir. Gelelim şimdi bize zarar veren hayvanlara. Bu hayvanlar bize neden zarar veriyor? Bu sorunun cevabını söyler misiniz? Yılan sokuyor çünkü onun yaşam alanını işgal ediyorsunuz, onu korkutuyorsunuz, ona zarar vermeye çalışıyorsunuz ya da onu öldürmeye çalışıyorsunuz. Yılan yolda doğru düzgün sürünürken özellikle size gelip zarar vermiyor. Kendi yaşam alanlarını işgal ederseniz doğal olarak kendini korumak zorunda. Ayrıca yılan diye diye şeytandan beter ettiniz hayvanı. Hanginizin yaşam alanı yılanlar tarafından işgal edildi? Bazı evler yok değil yılan basan, ancak arkadaşım sen kalkıp hayvanın yaşadığı doğayı işgal edip oraya ev yaparsan yılan sen yaşayacaksın diye kendi yaşam alanını terk edecek değil. Sen neden kalkıp başka bir canlının yaşam alanına ev yapıp üstüne bir de o canlıdan şikayet ediyorsun ki? Yılan mı geldi? Hayır. Sen geldin yılanın evine. Geldin, işgal ettin ve her yere betonlar diktin. Her neyse, köpek ısırır kısmına gelelim. Köpek ısırır mı? Evet. Ama bu köpek neden ısırır? Köpek sizi ısırır ancak onun için tehlike arz ettiğiniz zaman ısırır. Siz köpeğin yaşam alanını işgal ederseniz, onu korkutursanız, ona zarar verirseniz, ona işkence ederseniz ve hatta onun canına kast ederseniz o köpek sizi ısırır. Köpek diye diye köpeği de şeytandan beter ettiniz. Lakin bilmelisiniz ki köpek durduk yere size saldıracak lanet bir hayvan değildir. Bir köpeğe lanet demeden önce kim kimin hayatını işgal ediyor düşünmek gerek değil mi? Siz köpeğe bu kadar zarar verirseniz doğal olarak o da sizi ısırır. Lafı fazla uzatmayacağım, bu gibi benzer tanımlar diğer hayvanlar içinde geçerli. Sözümü bitirmeden önce size son bir şey daha söylemek istiyorum.Çocuklarımıza ne kadar yanlış şeyler öğretiyoruz öyle değil mi? Ağustos böceği tembeldir, kedi nankördür falan. Hayır arkadaşlar kedi nankör değildir. Ve hayır arkadaşlar ağustos böceği tembel de değil çocuklarınıza La Fontaine'nin eserini okuturken gerçeği de açıklayın. Masalda anlatılmak istenen mesajın çok farklı bir şey olduğunu ve ağustos böceğinin tembel olmadığını öğretin. Çünkü gerçekten de ağustos böceği tembel bir hayvan değildir. Ağustos böceği kış için yiyecek biriktirmez çünkü bilimsel bir gerçektir ki ağustos böceği ağustos ayından sonra hayatta kalmaz. Doğal olarak bu yüzden yiyecekte biriktirmez. Ayrıca ağustos böcekleri ağaç kökleri ve öz suyu emerek beslenirler.17 sene toprak altında kalan Ağustos Böceği yeryüzüne çıktıktan sonra 4 haftalık ömre sahiptir. Bu dört haftayı eş arayarak geçiren Ağustos Böceği eşleştikten sonra ölür, kışın yaşamayacağı için yiyecek biriktirme endişesi olmaz. Tüm bitkiler ve hayvanlardan tüm insanlık adına özür dilerim. iyi günler.
·
23 görüntüleme
Quidam okurunun profil resmi
Açıkçası, fazla duyarlı bir yazı olmuş. Öyle ya da böyle bizler de doğanın bir parçasıyız(?). Doğal dengede bir rolümüz var. Yani, çiçeğe, böceğe, sürüngene, memeliye vs. habitatlarımızda bulunan herhangi bir canlıya direkt veya dolaylı yoldan zarar verme ihtimalimiz var. Bu sadece bizim için değil, her canlı için geçerli bir durumdur. Bence, ihtiyaçtan ötesi sıkıntı doğuruyor. İnsan popülasyonlarının ulaştıkları sayıyı düşününce de; ihtiyaçlarımız, doğal olarak doğaya zarar veriyor. Çünkü, ihtiyaçlarımız sonsuz denilebilecek kadar büyük değerlere ulaştı. Sporculardı, vejeteryanlardı, ekmekçilerdi, çikolatacılardı vs. derken milyarlara ulaştık. Doğanın doygunluk seviyesini aştık. Bütün problemler de burada başladı. Naçizane fikrim, üremeyi durdurmamız gerektiğidir. Doğal denge tekrardan oluşacaksa eğer, bu çoğunluğun kısır yapılmasıyla ya da yok edilmesiyle olur. İlki, şimdilik hayalden öteye gidemez. İkincisi ise doğanın takdirine kalmış durumda. Öyle ya da böyle bir gün açgözlülüğümüz cezalandırılacak. Bu açgözlülüğümüz yüzünden, diğer canlıların da korkunç boyutlarda etkilenmiş olması; benim için hem üzücü, hem utanç verici. Gerçekten öyle. Ama bunun öğretilerle veya bilgilendirilmeler ile önüne geçebilme imkânımızı düşük görüyorum. Neredeyse imkânsız. Uzun lafın kısası, ufak tefek eğlenceler ve gösterişler doğadaki çoğu canlıda vardır. İlla çocuklara bir öğreti vereceksek eğer; dengenin bir parçası olmayı ve aşırıcılığın zararlarını öğretmeliyiz.
2 önceki yanıtı göster
KübraNur Şayan okurunun profil resmi
Ahmet bey, Halime hanım ve İbrahim bey söylediğiniz her şeye gerçekten katılıyorum. Ne yazık ki hayatta kalabilmemiz için başka bir canlının hayatına son vermek zorundayız. Lakin mecbur kalındığında yapabileceğimiz bir şey yok. Benim en büyük sözüm hiç gereği yokken yaptığımız aşırılıklar. Bizim en temel sorunumuz anormal bir durumu normalleştirmiş olmamız. Yoldan geçen herkes bir bitki koparmanın önemini yeterince idrak etmiyor. Oysa o an bir canlıya son veriyor, bir katil oluyor ve bunu öylesine yapıyor. Hayatta kalabileceğimiz kadar avlanmak mecbur olduğumuz bir şey. Ancak mecbur olmadığımız o kadar çok şey var ki. Öyle bir duruma geldik ki hiçbir canlıya zarar vermeden hayatımızı sürdürebileceğimiz bir yolumuz olsaydı biz insanlar yine de bir canlıya zarar vererek hayatta kalabileceğimiz yolu tercih ederdik! Diğer yolu tercih edip kimseye zarar vermeden yaşayacak insanlar öyle az ki. Ancak çözümün insanları kısırlaştırmak ya da yok etmek olduğuna inandığımı söyleyemeyeceğim. Çünkü o zaman varoluşun hiçbir amacı kalmaz. Eğer bir canlıya zarar verdiğimiz için türümüz yok edilecekse bu diğer canlılar içinde geçerli olacaktır. Aşırılığımız içinde aynı durum söz konusudur. Bu durumda doğru düzgün hiçbir canlı kalmayacaktır, bir canlı türü mutlaka aşırılığa başvuracaktır ve bu da varoluşun sonunu getirecektir. Yani aşırılığa kaçan türlerin yok edilmesi kısmı bana pek çözümmüş gibi gelmiyor. Ancak ilkel yaşama dönmek çözüm olabilirmiş gibi geliyor. Mesela şu evlerden kurtulabiliriz, internetten, telefondan, elektronik aletlerden, buzdolabından vb. Öyle yaşanır mı diyeceksiniz ama yaşanır efendim. İmkanlar kısıtlı olacak ve çok zor olacak. Ama ne olacak biliyor musunuz? Herkes gerektiği kadar katil olmayı öğrenecek. Doğadan sadece gerektiği kadarını almayı başarabilecek. Gerektiği kadarını elde edebilmek için paradan daha büyük bedeller ödeyecekler. Bu yüzden daha fazlasına ihtiyaç duymayacaklar. Bir kasaba gidiyoruz ya hani, para verip alıyoruz. Boşu boşuna ölen bir çok hayvanı para karşılığında satın alıyoruz. işte bunlar ortadan kalktığı zaman biraz et için para vermek yetmeyecek. hayatta kalabilmek için avlanmamız gerekecek ve bu durumda hayatın önemini bir kez daha anlayacağız. Anladıkça vicdanımız gelişecek. Vicdanımız geliştikçe de başka canlıları katletmenin korkunçluğunu algılayacağız. Doğayla iç içe kaldığımız vakit, başka canlılarında yaşamak için öldürmek zorunda olduğunu anlayacağız ve çocuklarımız için endişeleneceğiz. Bize yapılmasını istemediğimiz şeyleri yapmamaya çalışacağız. Dostluğu öğreneceğiz sonra. Başka hayvanlarla dost olabilmeyi, konuşabilmeyi, insanlarla yüz yüze zaman geçirebilmeyi. köpeklere taş atan insanlar köpeklerle yaşaması gerektiğini anlayacak ve onları sevmeye başlayacak. Rahatlık bizi kötüleştiriyor arkadaşlar. Fiziksel sağlığımız için iyi olabilir ancak ruhsal olarak birer canavara dönüşüyoruz. Ben bir canavar olarak 1000 yıl yaşayacağıma iyi biri olarak 1 yıl yaşamayı tercih ederim. Ayrıca kafamız daha çok çalışmaya başlayacak. Daha yeni buluşlar, daha yeni icatlar geliştireceğiz. Bir şeyler yapabilmek ve düşünebilmek için bir çok zamanımız olacak! Rahat bir hayatımız olmayacak ancak gerçek bir hayatımız olacak! Doğa daha değerli ve daha renkli görünecek gözümüze. Fakat ne yazık ki öyle bir noktadayız ki bu dediklerimin olması yok denecek kadar az derecede düşük bir ihtimal. İnsanları bu lanet olası canavarlaştıran sistemi reddetmeye sevketmek imkansız gibi bir şey. Çünkü hemen hemen herkes bu canavarlaştıran sisteme gönüllü ve halinden memnun. Geriye kalan az sayıdaki bilinçli insana da durumu anlatmaya çalışmaktan başka yapılabilecek bir şey kalmıyor. Ancak şuna eminim ki böyle devam edersek ve işleri her gün daha da abartmayı kesmezsek bir gün doğanın gazabına uğrayacağız. Stephen King'in Carrie diye bir kitabı vardır bilirsiniz mutlaka. Orada şuna benzer bir söz vardı tam hatırlayamadım ama şuna benziyordu: ''Onun bir gücü vardı. Doğa üstü bir gücü. Mümkün olduğunca iyi kalmaya çalışmıştı. Ancak bir gün patladı. Fakat bu normaldi. Çünkü kimin sınırlarını zorlarsanız, kimin üstüne bu kadar giderseniz, kimi bu kadar sınarsanız o bir gün mutlaka patlar. Ve biz onun sınırlarını zorlamıştık. Bunu hak ettik. ''
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.