Gönderi

Dadaruh çok durgundu. Pervin hüngür hüngür ağlıyordu. – Niye ağlıyorsun? diye sordum. – Kardeşin hasta. – İyi olacak. – İyi olmayacak. – Ya ne olacak? – Kardeşin ölecek! dedi. – Ölecek mi? Ben de ağlamaya başladım. O hastalandığından beri Pervin’in yanında yatıyordum. O gece hiç uyuyamadım. Dalar dalmaz, Hasan’ın hayali gözümün önüne geliyor “İftiracı! İftiracı!” diye karşımda ağlıyordu. Pervin’i uyandırdım. – Ben Hasan’ın yanına gideceğim, dedim. – Niçin? – Babama bir şey söyleyeceğim. – Ne söyleyeceksin? – Kaşağıyı ben kırmıştım, onu söyleyeceğim. – Hangi kaşağıyı? – Geçen yılki. Hani babamın Hasan’a darıldığı… Sözümü tamamlayamadım. Derin hıçkırıklar içinde boğuluyordum. Ağlaya ağlaya Pervin’e anlattım. Şimdi babama söylersem, Hasan da duyacak belki beni bağışlayacaktı. – Yarın söylersin, dedi. – Hayır,. şimdi gideceğim. – Şimdi baban uyuyor, yarın sabah söylersin. Hasan da uyuyor. Onu öpersin, ağlarsın, seni bağışlar. – Pekala! – Haydi şimdi uyu! Sabaha kadar gene gözlerimi kapayamadım. Hava henüz ağarırken Pervin’i uyandırdım. Kalktım. Ben içimdeki zehirden vicdan azabını boşaltmak için acele ediyordum. Yazık ki, zavallı suçsuz kardeşim, o gece ölmüştü. Sofada çiftlik imamıyla Dadaruh’u ağlarken gördük. Babamın dışarıya çıkmasını bekliyorlardı.
··
51 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.