Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

175 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
33 saatte okudu
Kitabın 113. incelemesini yapan bir okur olarak baştan ifade etmek isterim ki, kitabın içeriğine, yazıldığı döneme, yazarın içinde bulunduğu şartlara, teknik özelliklerine ve benzeri konuların detaylarına girmeyi pek düşünmüyorum. O nedenle, kitabı henüz okumayan okurların sitedeki birbirinden değerli incelemelere göz atmalarında fayda var... Ben kendi incelememde 1846 yılında yazılan bu romanı, yaklaşık 175 yıl sonra neden hala büyük bir hevesle okuyup etkilendiğimiz sorusuna dilim döndüğünce yanıt aramaya çalışacağım... Tabii kitabı Dostoyevski'nin yazmış olması dışında kalan nedenlerden bahsediyorum... Çünkü bu kitabı okumamızın arkasında yatan en büyük nedenlerden birinin bizzat kitabın yazarı olması su götürmez bir gerçek... --------------------- Yoksulluk sınırı diye bir kavram var hayatımızda... Bana çok enteresan gelir bu kavram... Nedir yoksulluk sınırı? Bu sınırı geçince ne olur? Nasıl bir dünya vardır bu sınırın ötesinde? Kim neye göre çizmiştir bu sınırı ve kimler bu sınırın başında nöbet bekler, kaçakları içeri sokmamak için? Bu sınır, Meksika Sınırı gibi birşey olsa gerek... Bin bir zorlukla o sınırı geçen insancıklar, özgür bir dünyaya adım attıklarını sanırlar. Oysa içlerinden pek çoğu, özgür ama yoksul oldukları topraklardan, köle ve yoksul olacakları topraklara adım attıklarını yıllar sonra fark ederler... Özgür ve zengin dünya vaadi, tavşanın önünde sürüklenen ipe bağlı bir havuç gibidir. Tavşan havucu gördüğü müddetçe onun peşinden koşmaya devam edecektir. Ta ki fiziksel ve ruhsal olarak tükeneceği noktaya varıncaya kadar... İşte yoksulluk sınırı da bu müstakil durumun kurumsallaşmış halidir... Yoksulluk sınırını geçtiğimiz anda aslında başka bir yoksulluk sınırının içine girdiğimizi sonradan hayat tecrübeleri ile öğreniriz. Bize bunu öğreten, yasalarla sabitlenmiş bir 'zenginlik sınırı'nın olmayışıdır. Böyle bir üst sınır olmadığı için, havucun bizi götürdüğü yere kadar koşmaya devam ederiz. Artık 'temel ihtiyaçlarımızı' karşılayabiliyor olmak, bizi yoksul olmaktan çıkarmaz. Çünkü ilk yoksulluk sınırını aştığımızda temel ihtiyaçlarımız da hemen kendini yeniler. Evinde, herhangi birine muhtaç olmaksızın günde üç öğün yemeğini pişiremeyen, çocuklarını doyuramayan kişi yoksuldur. Eğer bunları rahatlıkla yapabiliyorsa ama evine et sokamıyorsa o kişi de yoksuldur. Her akşam evinde yemeğini yiyen aile ise, haftanın 3 günü 'o kebapçı senin bu balıkçı benim' diyen aileye göre yoksuldur... Yani sözün özü yoksulluk, yağsız pirinç lapası ile sütte marine edilmiş dana antrikot arasındaki o uzun yoldur... Bu denklemi günümüz hayatının her alanına taşıyabilir, yemek, moda, teknoloji, kariyer, konut, semt, tatil gibi kategori başlıkları altında detaylandırabilirsiniz. Zaten bunların karması da sizin kişisel yoksulluk derecenizi ortaya çıkarır... ---------------------- Eminim pek çok okur, kitabı okurken Makar Alekseyeviç ve Varvara Alekseyevna karakterlerinin içinde bulunduğu duruma acımış, ve bu 'insancıklar'ın arasında olmadığı için Tanrı'ya şükretmiştir. O zaman şimdi sormak istiyorum... Ey modern hayat insanları... Ey beyaz yakalılar... Bu sorular size geliyor... - Patronunuz yüz metre ötenizden geçtiğinde önünüzü ilikleyip el pençe divan durmuyor musunuz? Evet, duruyorsunuz... - Olur da sizinle iki çift laf ederse veyahut elinizi sıkarsa bir coşkun şevk içinde en az 1 hafta sağda solda bunun muhabbetini yapmıyor musunuz? Evet, yapıyorsunuz... - Sırf iş yerindeki imajınız uğruna maaşınızın yarısını Zara'ya, Mango'ya ve kişisel bakım merkezlerine harcamıyor musunuz? Evet, harcıyorsunuz... -Bırakın ayakkabınızın altının delinmesini, üzeri biraz yıpransa gidip çifter çifter ayakkabılar almıyor musunuz? Evet, alıyorsunuz... - Pek çok kadın, bir kariyer planlaması olarak 'zengin koca' fırsatlarının peşine düşmüyor mu? Evet, düşüyor. - Bir aşk evliliği yapmadığı için, içinde oluşan boşluğu dışarı yansıtmamak uğruna, evdeki tutku kurabiyelerini kurdelelere saracak, çay bardaklarına renkli kumaşlardan giysi yapacak kadar şuurunu kaybetmiyor mu bu kadınlar? Evet, ediyor... O halde neden acıyorsunuz o insanlara? Yoksulluk dereceleri sizinkinden daha düşük olduğu için mi? Gerçekten sizin hayatınızın o insanların hayatından farklı mı olduğunu düşünüyorsunuz? Sizi İNSANCIK değil de İNSAN yapan şey, kıyafetlerinizin daha yeni olması mı, yoksa oturduğunuz evlerin daha konforlu olması mı? Belki de borç almak için Makar Alekseyeviç gibi iki büklüm olup, kilometrelerce yol gidip tanımadığınız birinden borç istemek yerine, en yakın banka şubesine girip kredi çekmek, daha insan yapıyordur sizleri... --------------------------- Ne demiştik sözün başında? 175 yıl önce yazılan bir kitap neden hala büyük bir ilgiyle okunuyor diye bir soru sormuştuk... Ben bu soruya yanıt ararken ister istemez bazı gerçeklerle yüzleşmek zorunda kaldım. Dostoyevski'nin 1846 St. Petersburg'unda yarattığı hayat, eve yeni alınmış pırıl pırıl bir banyo aynası kadar bizim hayatımızı da yansıtıyordu... Sadece biz kendimizi insancıklar olarak tanımlamak yerine daha iç ferahlatan başka isimler bulmuştuk kendimize... Ancak ne bir sınırı kaldırmayı başarabilmiş ne de 'insan' olma, insanca yaşama yolunda somut bir adım atabilmiştik... Çünkü biz o havucu gerçekten çok istiyorduk... Herkese keyifli okumalar dilerim...
İnsancıklar
İnsancıklarFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 202362,3bin okunma
··2 alıntı·
8 artı 1'leme
·
70,4bin görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme, içinizden geldiği gibi yazmışsınız yine. Başta sizin 113.incelemeniz sandım, bu kadar kısa sürede bu kadar uzun ve güzel nasıl oluyor diye düşündüm biraz. Hala geçerli bu düşüncem :) Hepimiz koşuyoruz o havucun peşinden ve farkındayız neyin ne olduğundan. Ama çarkları kıracak cesaretimiz yok ne yazık ki. Kitaplar, belki biraz film/diziler bu gerçeği bir nebze olsun perdeliyor galiba. Ama ara sıra çıkıyor Dostoyevski gibi ters insanlar, böyle şeyler yazdırıyor. Teşekkürler ona ve size bu güzel inceleme ve durum tespiti için.
Necip G. okurunun profil resmi
Erhan Hocam çok teşekkür ederim. Aslında yazdıklarımı tekrar okuduğumda aklımdakini tam olarak yansıtıp yansıtamadığımdan emin olamadım. İncelemeler çok uzamasın diye gayret ediyorum, bu yüzden bazen konular arasında hızlı geçişler olabiliyor:) Günümüzde, Makar Alekseyeviç ve Varvara Alekseyevna'nın yaşadıklarına çok benzer şeyler yaşadığımızı düşünüyorum. Onların yaşadıklarının en dip nokta olması, bize de kendimizi kandırmamız için bir fırsat sağlıyor:) Değerli yorumunuz için tekrar çok teşekkür ederim...
2 sonraki yanıtı göster
◕⁠。Yağmur okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme olmuş hem yazar hem de kitapa karşı kendi bakış açınızı sunmuşsunuz ... Okuyacaklarıma ekledim bir gün okunması dileğiyle ...
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Yağmur hanım. Şimdiden keyifli okumalar dilerim...
1 sonraki yanıtı göster
Denizci Okur okurunun profil resmi
Çok güzel yazı. Üst sınır tespitin ve pirinç lapası örneğin muazzam.
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Emre bey vakit ayırdığınız için. Çok mutlu oldum. Keyifli okumalar dilerim…
Hercaiokumalar /Ayşe okurunun profil resmi
Necip Bey, yüreğinize sağlık. Kitapları öyle içselleştirerek yazıyorsunuz ve bunu da okuyucuya öyle derinlemesine geçiriyorsunuz ki ben sizin incelemenizi okuyup bitirdiğimde bahsi geçen kitaba koşmak istiyorum. Tespitleriniz acıtsa da gerçek. İnsan idealsiz yaşamaya alışıyor ve en kötüsü de zamanla duyarsızlaşıyor. Zaten oyalanma vasıtaları bulmakta benzersiziz toplum olarak. Bunu tespit etmek için televizyonu açıp şöyle bir karıştırmak yeterli. İnsancıklar'ı okumadım ama incelemeniz bana pek cok şeyi düşündürdü ve sorgulattı. Teşekkürler, kaleminize kuvvet.
Necip G. okurunun profil resmi
Ayşe Hanım çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için... Çağımızda insan çok hızlı bir değişimden geçiyor. O yüzden durup düşünme, sorgulama, neden-sonuç ilişkisi kurma gibi konularda maalesef geri kalıyoruz. Sadece bu hıza ayak uydurabilme kaygısı hakim pek çoğumuzda... Ancak romandaki toplumsal statü farkları, bugün de daha derinlemesine varlığını sürdürüyor. İnsancıklar yaşamaya devam ediyor... Çok güzel düşünceler paylaşmışsınız Ayşe Hanım, çok mutlu ettiniz beni:)
Bu yorum görüntülenemiyor
Mustafa öçal okurunun profil resmi
Bende inceleme yaptığımı sanıyorum.Harika olmuş, düşündürücü ve bilgilendirici olmuş.Elinize ağzınıza sağlık👏👏
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim Mustafa bey... Estağfurullah, Her bir okurun kayda geçirdiği her şey çok değerli... Çok mutlu oldum beğenmenize... Keyifli okumalar dilerim...
K. okurunun profil resmi
Bu inceleme üstüne ne söylenebilir ki? İnsan ve insancıklar arasındaki o çizgide ne büyük kibir gizli... Çok güzel yazmışsınız... Kaleminize sağlık...
Necip G. okurunun profil resmi
Kübra Hanım çok teşekkür ederim değerli yorumunuz için. Kibir bu incelemeyi özetleyen kelimeydi sanırım:) Bu vesileyle, kitabı henüz okumayanların, kitabı okurken kendi hayatlarını bir ayraç gibi kullanmalarını öneriyorum:) Sevgilerimle...
Merve Nur okurunun profil resmi
Kaleminize sağlık. Kitabı biraz önce bitirdim ben de. Ve sonuna kadar katılıyorum size. İncelemenizin üstüne ekliyebileceğim bir cümle yok sanırım. Çok güzel olmuş. :)
Necip G. okurunun profil resmi
Çok teşekkürler Merve Nur hanım. Kitabı yeni bitiren biri olarak beğenmenize ayrıca mutlu oldum.
Metin T. okurunun profil resmi
İnci Hanım'ın demesiyle, çok isabetli nokta atışlar yapmışsın Necipçiğim. Hepsi de doğru. Bu perspektifle anlıyoruz ki bu bol mektuplu "arabesk" roman bir bin yıl sonra da aynı duyguları yaratacak. Nekrasov'un (yarın sabah Nekrasov caddesine gideceğim. Tesadüfe bak) beğenmesi de, tıpkı betimlediğin insancıklara benzer bir hayatının olmasından :))). Romanın orjinal ismi Yoksul İnsanlar. İnsancıklar ismine biraz gıcık olmam,bu kelimeyi başka bir anlamda kullanıyor olmamdan. Kiril'de V, latin alf.de B'ye karşılık gelir. Rusların Barbara'ya Varvara demeleri bir misnomer yani. Matrak değil mi? :))))) Kalemine sağlık
Necip G. okurunun profil resmi
Metin abi çok teşekkür ederim... Her Dostoyevski romanından sonra bir haftalığına Rusya'ya kaçma isteği peydah oluyor:) Senin o satırların yazıldığı caddelere, sokaklara yürüme mesafesinde olman başlı başına kıskançlık konusu:) İsimler konusu karışık:) En çok Karamazov Kardeşler'i okurken zorlandım. Zaten yarım bırakmak zorunda kaldım o kitabı. Zor bir kitap. Yaz tatili, bayram tatili gibi işten uzak olduğum bir arada tekrar alıp okuyacağım... Kısa bir aradan sonra seni tekrar görmek çok güzel... Sağlıcakla kal abicim:)
74 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.