Gönderi

Berzah 2.
Her zaman ki monotonluk devam eder. Servise biner uyumak için gözlerini kapatır ama nefes alamadığını hisseder, her zaman ki gibi panik atağı devreye girer. Artık o kadar sık bu travmayı yaşamıştır ki, panik atak, normal atak haline gelir. Nefes alamadığını düşündükçe, nefes aldığını da düşünerek çatışma yaratır beynine, savaş devam ederken, bir başka düşünce daha meydana gelir… Kalp atışları… Vücudunu o kadar yoğun hisseder ki Efkar, nefes alışlarını, kalbinin atışlarını sanki onları çalıştırmanın sorumluluğu da ondaymış gibi gelir ve tüm bu stres kaygısı yetmezmiş gibi bunu da stres haline getirir. Yine yorgun argın varılan iş yeri… Masasının başına geçer, kulaklığını takar. Bilgisayardan kampanyaları açıp, çağrı almaya başlar. Çağrı bağlanma sesi. “Alo?” - Merhaba, iyi günler efendim ben Metsis genel merkezinden arıyorum, ismim Efkar. Mümtaz Bey’le görüşecektim. “Ne var sabahtan beri arıyorsunuz, ne var!” - Efendim taahhüdünüzün sonuna geldik. Yenilemek için rahatsız etmiştim, indirimli olarak. “Etme kardeşim, yenilemek istersek biz ararız!” - Anla- Telefon kapanır suratına, nefes almadan bir diğeri bağlanır. “Efendim!?” Artık dilinden anlamsızca çıkan giriş cümlesi, gelişme cümleleri, kapanış cümleleri o kadar yoğun yaşanır ki. Bir ara çağrı gelmese bile kendiliğinden müşteri hatta bağlandığını düşünerek. - Merhaba, iyi günler ben Metsis’den arıyorum ismim Efkar. Müşteri falan bağlanmamıştır. Kendi kendine masa da geveler, bu ardı ardına birkaç kere gerçekleşir. Molaya çıkar… Gün bitmeden kullanılan mola süresi 110 dakikanın üstüne gelir. Bugün geçilen mola bir sonra ki iş günü, molaya çıkmamak üzere misliyle geri dönecektir. Neyse ki bugün Cuma ve yarın tatildir. Ama bir sonra ki Cumartesi maalesef yine iş günü olacaktır. Akbaba çağırır ve yanına gider. “Efkar’cım çağrılarını dinledim. Hatalı bilgi paylaşımları söz konusu, birkaç da merkezden hata almışsın bu ay prim tutarsa yüzde üçü kesilecek bilgin olsun.” - Anladım efendim, pekala. “Bu arada salma kendini, primi tutturmana az kaldı. Tamam mı?” - Tabi ki. “ Geçen ay unutma 2525.tl kazanmıştın.” - ( Evet ama brüt olarak, vergiler ve şirketin kesintisiyle elimize geçen 1124’dü sanırım. ) Diye söylendi içinden… - Haklısınız efendim yine daha fazlasını kazanacağım umarım. “ Kolay gelsin. “ - ( O size geliyor, bize değil. ) Diye söyleyemedi yine. - Teşekkürler efendim. Akbaba’nın yanından uzaklaşıp, eşyalarını toplamaya başladı. Şirketin kapısından çıkıp, bir sigara yaktı ve sevgilisini arayıp özlem giderdi. Sigarasını söndürüp, serviste ki yatağına geçti. Telefonu kapatıp, yine normal atakları içerisinden uyumaya çalıştı. Servis otobana çıktı, kalp atışlarına yine yönelip, nefes darlığıyla cebelleşirken, yakaladığı boşluktan kaçmayı başararak, uyumayı başardı. Otomatik beyninin alarmı devreye girip, onu kaldırdı. Korkulu gözlerle etrafına bakarak durağı geçip geçmediğini kontrol etti. Tam zamanın da uyanmıştı evinin orada inip bakkala yöneldi. Kendisine ve babasına sigara alıp, evine geçti. Annesi her zaman ki gibi sofrayı hazırlamış, aile yemeğinin ardından biraz aile ile vakit geçirdikten sonra Efkar yine sevgilisini arayarak özlem giderir. Dudaklar uyumuş, bilgisayardan güzel bir müzik açarak, küfürler, nefretler, bağrışmalar yapışmış olan kulağına pansuman yapmaktadır. Bir boş sayfa açıp, hayallere dalar, içini kusar, birikmişleri kurgulayarak sayfalara boşaltır. Sayfalar akıtılan spermlerden, güzel çocuklar doğurur, çocuk git gide büyür, olgunlaşır, bir oyun haline döner ve bu hayaller zihnin de bir tedavi haline gelir. Biraz iyileştikten sonra kafa dağıtmak için biraz araştırma yapar ve sonrasında duş almak için banyoya geçer. Nihayet o an gelir, yarın kalkma telaşı olmada ve huzurlu rüya görme umuduyla yatağa yöneldi. Gözlerini kapattı ve rüya alemine geçmek için beklemeye koyuldu. Nasıl olurda zihnini uyutmadan, geçişi sağlayabilirdi ki? Kalp atışları, nefes alışverişleri yine ön plana geldi. Sanki bunları düşünerek öleceğini sanıyordu. Düşünmemek için kendine çatışma yaratıyordu. Kafasında ki kirli düşüncüleri dağıtmak için bilgisayardan, bir belgesel açtı, yoğun savaşın ardından gözlerini açmamak için bir hayli direndi… Gözlerini kapatsa da içinde bulunduğu zifiri karanlık onu tesiri altına almıştı, yattığını unutmalıydı ki yavaş yavaş zihin tekledi… - ( Eski İstanbul şehrinin bir yerindeyim. Rumelihisarı burası evet, fakat Fatih Sultan Mehmet köprüsü yok? Etrafta eski moda kıyafetli insanlar, bir film çekiminin tam ortasında mıyım? Bir bank üstünde unutulan gazete gözüme ilişti, hemen alıp baktım. Gazetenin tarihi 24 Mart 1981’i gösteriyordu? 1981 yılındayım!? Gazete de bulunan haberler Madeni 1 ve 5 TL tedavüle çıktığını yazıyordu. Sıkıyönetim ile ilgili haberler, kültür sanat kısmında da, inanmıyorum! Yeditepe Şiir Armağanı “Yangın” adlı şiir kitabıyla Cahit Külebi’ye verilmiş. Ne güzel bir şiirsin sen… “Şimdi damlarda yanıp söner, isli lambalar gibi insan gözleri. Daha çok atılacak, it gibi sokaklara, delik deşik insan ölüleri…” İnanmıyorum Cahit Külebi yaşıyor! Tanışmalıyım! Bir saniye… ) Arkamdan geçen bir adamı durdurdum. - Şey pardon. “Buyurun beyefendi?” - Gerçekten bugünün tarihi 24 Mart 1981 mi? Adam gülümseyerek. “Yok siz iki gün geri de kalmışsınız efendim. Bugün Mart’ın 26’sı.” Gülümseyerek ilerledi. - 26 Mart 1981?! Ama bugün o meşhur ölmeme günü değil mi?! Ne yapacağımı bilemiyorum anlamsızca bir ileri, bir geri gidip duruyorum. İnanamıyorum ya ölmeme günündeyim! Ama bir saniye o muazzam anı kaçırmamam gerek. Nerede buluşacaklardı? Cemal Süreya, Tomris Uyar, Turgut Uyar, Can Yücel, Edip Cansever, İsa Çelik, Ömer Uluç, Muhteşem Sünter, Salim Şengil, Mehmetcan Köksal, Dürnev Tunaseli, Behzat Ay, Nezihe Meriç! Hepsi ama hepsi orada olacak! Avcılar Meyhanesi tabii ya! Tekrar az önce konuştuğum adama seslendim. - Şey pardon! “Buyursunlar eski zaman dilimin de kalmış genç adam.” - Pardon? “Mübalağa yapıyorum efendim, kusura bakmayın kırıcı olduysam.” - Yok şeyi soracaktım acaba Avcılar Meyhanesi tam olarak nerede? “Şu ileride ki asmalı evi görüyor musunuz?” - Evet. “Onun yanından girip, yüz metre ilerleyip, daha sonrasında sola dönerseniz, tam karşınız da olmuş olacak.” - Çok ama çok teşekkür ederim. ( Bir saniye… Rüyadayım! Rüya görüyorum! Hem de zaman da yolculuk konulu! Kalkma sakın Efkar, lütfen! ) - Devamı 3. Bölüm'de. - yorumlar lütfen :) 2. Bölüm
·
71 views
Esr okurunun profil resmi
Vaaauuuvvvv. Gözler 3. Bölümde :) betimlemelerde seçtiğiniz kelimeler cok guzel. Sadece en son cümlede parantezdeki hasiktir gercekten ve cidden yakışamamış buraya. Bence daha metaforik biseyler bulabilirsiniz bu anlama gelen. Naif anlatim tarzina fazla argo kaçmış.( yazara fütursuzca tavsiye verdiysem affola) Zihninize sağlık.:)
@BayBilinmeyen okurunun profil resmi
(: estğ. okuyan gözlerine sağlık :) değiştirdim hemencik :) 3. Bölümü de ekledim, kıymetli yorumlarını bekliyorum! İyi ki varsın! :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.