Çayın tarihini, yapılışını, simgelediği sembolleri, dinlerle olan ilişkisini anlatan enfes bir kitap! Yazar, sadece çay hakkında değil sanat hakkında, Zen, Taoizm, Budizm, Konfüçyüsçülük gibi dinler hakkında ve -az da olsa- Japon mimarisinde kullanılan sembolizm hakkında bilgiler vererek yazmış bu muhteşem eserini.
İncelemenin devamı spoiler içerir!
İlginç bulduğum bilgileri sizlerle de paylaşmak istiyorum. Örneğin; çayın evrimi üç döneme ayrılmış. İlkinde tereyağı, tuz, soğan ve baharatlarla birlikte pişirilmiş. İkincisinde Budistler seremonilerinde kullanarak çaya kutsal bir anlam katmışlar. Son dönemde ise çayı demlemeyi öğrenmişler.
Çayı bugünkü haline sokan ve baharat yerine tatlı şerbet kullananlar Tibetliler ve Moğollarmış.
Japonya'da çay yüksek mertebedeki elçilere hediye edilecek kadar değerliymiş.
Laotze'nın kurucusu olduğu Taoizm dini zaman içinde kılık değiştirerek çayseverlik haline gelmiş.
Japonya'da çay odalarına girmeden ziyaretçiler önce sessiz bir şekilde tapınakta yürür, eğer samuraysa kılıcını bırakarak huzur içinde çay odasına gelirmiş. En fazla 91 santimetre yüksekliği olan bir kapıdan eğilerek giriş yapılırmış. Bu rütbeye önem verilmediğinin ve alçakgönüllülüğün simgesidir. Zaten Japonlar hayatlarının her alanında sembolizme önem veren bir topluluk. Bahçelerinde kullandıkları eşyalar, kaligrafi (shoudo) sanatına başlamadan önce yapılan meditasyonlar buna örnek olabilir.
Spoiler bitti!
Çiçekler bölümünde "Mutluluğumuzda da üzüntümüzde de çiçekler bizim kadim dostumuzdur." sözü bana Cem Karaca'nın İşte Geldik Gidiyoruz adlı şarkısını hatırlattı. "Doğuma da ölüme de çiçekler yolluyoruz." demiş büyük üstat. Japon kültüründen bahsederken Cem Karaca'ya geldim ama hemen kitaba geri dönüyorum. :)
Bana çok şey kattığını düşünüyorum. Bir sürü alıntı girdim bu kitaptan, gönül isterdi ki daha çok şey yazayım, anlatayım ama en iyisi siz gidin okuyun bu kitabı. Hatta size tavsiyem kitaba eşlik edecek bir de çay demleyin. Keyifli okumalar dilerim. :)