Çağımızın Özeti: Göstermediklerini Yaşamak, Yaşamadıklarını Göstermek
𓅂
______________________________________
Mutluymuş gibi poz ver, huzurluymuş gibi yaz, başarılıymış gibi paylaş. Artık hayatlarımızı yaşamak yerine sahneliyoruz. Gerçekte ne hissettiğimizin bir önemi yok; önemli olan, dışarıya ne gösterdiğimiz. Sosyal medya çağında herkes bir yönetmen, herkes kendi filminin başrol oyuncusu. Ama o filmler sadece dışarıdan izleyenler için çekiliyor. İçerideyse bambaşka bir senaryo oynanıyor. Çünkü çağımızın insanı, yaşamayı değil göstermeyi tercih ediyor.
Bir sabah uyanıyorsunuz, ruhunuz darmadağın ama bir selfie paylaşıyorsunuz: “Günaydın, bugün harika geçecek!” Oysa geçmiyor. İçinizde fırtınalar koparken, dış dünyaya güneşli bir hava çiziyorsunuz. Çünkü kimseye mutsuz olduğunuzu gösteremezsiniz; zayıflık, bu çağın en büyük ayıbı gibi görülüyor. Bu yüzden artık insanlar, gerçek duygularını bastırıyor; sahici bir yaşam yerine, dijital bir vitrin inşa ediyor. İçimizde kırılan ne varsa, ekran ışığıyla parlatılıp saklanıyor.
Psikolojik ve sosyolojik açıdan bakıldığında bu durum, büyük bir toplumsal illüzyona dönüşmüş durumda. Herkes, bir başkasının gösterdiği hayata imreniyor ama o kişinin de aslında bir başkasını taklit ettiğini fark etmiyor. Böylece dev bir yanılsama döngüsüne giriyoruz. Gerçek ilişkiler yerine dijital etkileşimlere, içtenlik yerine algoritmalara teslim olmuş bir toplumdayız. Artık kimse "Ben buyum" diyemiyor, çünkü herkes "Böyle görünmem gerek" diyerek yaşıyor.
Ve en acı olanı da şu: İnsanlar, sadece başkalarının gözüne hoş görünmek için kendi hayatlarını tüketiyor. Mutluluk, paylaşılacak bir şey olmaktan çıkıp; ispatlanması gereken bir başarıya dönüşüyor. "Bakın, ben de iyiyim" demek için yapılan paylaşımlar, aslında "İyi olmayı başaramıyorum" feryadının dijital hâli. Oysa insan olmak, her zaman güçlü olmak değil; bazen kırılmak, bazen susmak, bazen sadece nefes almaktır. Ama biz bunu unuttuk. Artık göstermediklerimizi yaşamıyor, yaşadıklarımızı da gösteremiyoruz.
Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim
"Her insanın yaşadığı en az iki hayatı vardır. Biri bildiğimiz vitrinlik diğeri ise bilmediğimiz derinlik."
Oğuz Atay
Kimse içinde yaşadığı derinliği kimseye göstermek istemiyor. Giren ya o derinliği arttırıyor ya da görmezden geliyor. Bundan ötürü vitrinlik kısmını allayıp pulluyor. Vitrine bakan aldanıyor. Sosyal medya dediğimiz ortam da bu değil midir? Birebir sergi; Mahremiyet denen şey yok denecek kadar az, çıplaklık güzellik olarak atfediliyor. :)
"Her insan kendi hayatının başrolünde oynuyor."
Zülfü Livaneli
Kişiler kendi hikâyesinin başrolünde ya da yan karakter.. Kimse rolünü bir başkasına kaptırmak istemiyor. Bir başka pencereden ise hayat bir tiyatro sahnesidir rol değiştikçe kişiler de maskelerini değiştiriyor. Sosyal medya tam bir tiyatro sahnesidir, gündem değiştikçe maske değişir.
"Her tarafınız yara bere içindeyken başkalarının sivilcelerine bakıyorsunuz."
Seneca
Kişiler psikolojik sağlıklarını geri planda bırakarak bir başkasına duygusal yardım yapma çatısı altında kendini psikolog ilan ediyor. Sorsanız kendi derdine derman bulamamıştır. Yaparsınız edersiniz vaatleri veriyorlar. Bir bakıma sosyal medyayı bir klinik olarak kullanan bir kesim de var. Kendi yarasına çare bulamamış başkalarının aybını arar kurcalar, hikayeleştirip hop pişirip sunar.
Kısacası sosyal medya bir hayalhanedir!.. Bu günümüz dünyasında da geçerli. Gündem değiştikçe maske değişir..:)
[Düşüncelerim bu yönde, katılmayabilirsiniz..]
Güzel tespitlerle, güzel bir ileti olmuş hocam ✨
Kemal Sayar hocam, çokça dile getiriyor.
Buna ek olarak
Oğuz Atay Her insanın yaşadığı en az iki hayatı vardır: Biri bildiğimiz vitrinlik, diğeri bilmediğimiz derinlik..”
Hayatı sadece mutluluktan ibaret sanan, en ufak bir zorlukla karşı karşıya kaldığında ne yapacağını bilmeyen, her şeyi ayağına gelen bir nesil var ki bütün hayatları vitrinlik