Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Schopenhauer amcamız, merak edip okuduğum metninde bizleri kahreden bir yargıda bulunmuş. Yetmemiş, bu yargısını fazlasıyla makul örneklerle kuvvetlendirip kahır katsayımızı arttırmış. Neymiş efendim, her boş vakitte okumak zihni felç edermiş. Yani diyor ki, sık okumak, sizin yerinize başkalarının düşünmesine olanak vermeniz, hatta onlar ne derse
·
17 görüntüleme
Hüseyin HAKAN okurunun profil resmi
Metnin kendisi: "Okurken bir başka kimse bizim için düşünür: Biz sadece onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz. Nasıl ki yazmayı öğrenirken talebe öğretmen tarafından kalemle çizilmiş çizgileri takip eder, okurken de tıpkı bunun gibidir; düşünme işinin büyük bölümü zaten bizim için bitirilmiştir. Bunun içindir ki kendi düşüncelerimizle meşgul olduktan sonra elimize bir kitap almak her zaman bizi bir parça rahatlatır, fakat okurken zihnimiz aslında başka birisinin düşüncelerinin oyun alanından başka bir şey değildir; ve sonunda onlar bizden ayrılır, geriye kalan nedir? Ve dolayısıyla öyle olur ki çok fazla-yani neredeyse bütün gün okuyan ve arada düşünmeksizin, eğlence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse, yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder. Tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi. Birçok eğitimli insanın durumu bundan pek farklı değildir: Okumak onları ahmaklaştırır. Çünkü her boş vakitte okumak ve sürekli olarak sadece okumak zihni mütemadiyen elle çalışmaktan daha fazla felç edici bir etkiye sahiptir. Zira bu ikinci durumda uğraş kişiye kendi düşüncelerini takip edebilme imkanı sunar. Nasıl ki yabancı bir cismin ağırlığı üzerinden hiç eksik olmayan bir çelik yay sonunda esnekliğini kaybeder; başka bir kimsenin düşünceleri sürekli olarak üzerinde bir baskı yahut tazyik unsuru olarak varlığını koruyan bir zihin de körelir. keskinliğini kaybeder. Sürekli yiyerek bir kimse midesini bozar ve böylelikle bütün bedenine zarar verirse, zihin de düşünce malzemesiyle lüzumundan fazla beslenerek boğulabilir. Çünkü bir kimse ne kadar fazla okursa okuduklarından kalan izler de kaçınılmaz olarak o kadar az olacaktır: Zihin üzerine tekrar tekrar yazı yazılan bir tablete benzer. Derin derin düşünmeye zaman yoktur, ve okunan şeyler ancak derin düşünmeyle hazmedilebilir, nasıl ki aldığımız gıdalar bizi yemekle değil sindirimle beslerse. Eğer bir kimse daha sonra üzerinde durup düşünmeksizin sürekli okursa okudukları kök salmaz. Büyük bölümü itibariyle kaybolur. Gerçekten de bedensel gıdalarımızla zihinsel gıdalarımız arasında durum hemen hemen aynıdır: insanın yediklerinin beşte biri ancak hazmedilir, geri kalan buharlaşmayla terlemeyle ve benzeri şekilde kaybolup gider. Bütün bunlardan kağıt üzerine dökülen düşüncelerin kumsaldaki ayak izlerinden farklı olmadığı sonucuna varılabilir: Doğru, adamın yürüdüğü yolu görürsünüz, fakat yolda ne gördüğünü bilmek için onun gözlerine ihtiyaç duyarsınız." Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine Arthur Schopenhauer Say Yayınları Çeviren: Ahmet Aydogan (Düşünbil sitesinden alındı.)
Aykut Aydemir okurunun profil resmi
Eksik bir husus var ki o da Schopenhauer'un bahsetmiş olduğu okumak fiiliyatına uygun edebi tür.. Romanlar dahi kendi içinde düşünce aralığına yer veren ve vermeyen olarak ayrılmaktadır.. Düşünce aralığına yer bırakan romanlar çoğu zaman alıntı örneklemeleri ile de paylaşmış olduğumuz felsefik ve psikolojik inceleme eserlerdir.. Soren Kierkegaard, Albert Camus, Jean Paul Sartre gibi düşünürlerin eserleri romanlarında derin bir düşünce aralığı sunarak okuru başta düşünsel sonrasında ise eylemsel değişikliğe sürüklemektedir.. Türk edebiyatında ise Sabahattin Ali. Yusuf Atılgan, Oğuz Atay gibi yazarları okumak derin bir düşünceye sevk etmektedir okuru.. Örnekler çoğaltılabilir.. Bunun dışında dizi tadında hikayelerle okura düşünce aralığından ziyade soluksuz bir akış sunan günümüz modern edebiyatında kişiye içsel bir muhasebe yaptıramayacak kadar basit eserler Schopenhauer'un değerlendirmesinin dışında tutulabilir.. Zira kendileri tek okumluk eserlerdir..Sonrasında herhangi bir kitap rafında ebediyen yerlerini alacaklardır.. Haliyle düşünce aralığına yer veren yazarlar tek nefeste okunmamalı, aksine zamana yayarak özümsemek için fırsat tanınmalı diye düşünüyorum..
Hüseyin HAKAN okurunun profil resmi
İtiraz etmek için kolları sıvazlamışken yorumunuzun özünü sonlara doğru net şekilde ortaya koymuşsunuz ki isabet olmuş. Schopenhauer gibi hiçbir noktada merhamet duygusuna yer vermeyen, olağanca gücüyle gerçekçi takılmayı vazeden bir ismin acımasızca eleştirmesi normal, bu eleştirilerini insanın bilme isteğine yöneltmesi daha da acımasızca olmuş. Diğer yandan finalde kısmen de olsa Schopenhauer gibi "maksadın sindirerek bilme" olduğu kanaatine varıyorsak ne âlâ.
nedim okurunun profil resmi
"Okurken bir başka kimse bizim için düşünür" doğrudur. Ama okudukça, yeni verileri aldıkça kendimizde birikim arttıkça bizler de "kendi düşünen"ler olmaya doğru yol alırız. Kitaplarla, yani onları yazan kişilerin yazdıkları ile doldukça, meselelere ayrı pencerelerden bakan -özellikle karşıt görüşlü- fikirleri tanıdıkça otomatik olarak kendi düşüncemiz gelişir ve toplayıcılıktan sentezcilik aşamasına geçeriz. Ee sonra ne olur? Bir şey olmaz. Her şeye rağmen bilmek öğrenmek, "hakikat" peşinde koşmak, öğrendikçe şaşırmak "yaşamak" demek. Okumayınca başkalarının düşündüklerini bile bilmeyince kendi fikrin de olmaz ve rüzgarda salınan bir saman olursun. Saman olmak da o kadar kötü değildir aslında falan konu sapıyor.
Hüseyin HAKAN okurunun profil resmi
Elbette, ancak Schopenhauer için sizin söyledikleriniz harfiyen geçerli zaten. Onun derdi, sıkça okumak ve okunulan üzerinde düşünmeden, sindiremeden başka bir metni okumaya geçmekle ilgili. Dolayısıyla onun yargılarına sizin düşüncelerinizi ufak bir "ama" ile eklemek fena durmaz :).
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.