Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Hayırlı Cumalar
Duha Suresi Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla… 1. Andolsun kuşluk vaktine 2. Ve sükûna erdiğinde geceye ki, 3. Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı. 4. Gerçekten senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır. 5. Pek yakında Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın. 6. O, seni yetim bulup barındırmadı mı? 7. Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi? 8. Seni fakir bulup zengin etmedi mi? 9. Öyleyse yetimi sakın ezme. 10. El açıp isteyeni de sakın azarlama. 11. Ve Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an. Adı: Duhâ, kuşluk vakti demektir. Sûre, adını ilk ayetteki bu kelimeden alır. Nüzul zamanı: Surenin muhtevasından, Mekke döneminin başlarında nazil olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Rivayetlerden anlaşılıyor ki, Rasulullah’a gelen vahiy bir süre kesilmiş ve dolayısıyla bu duruma çok üzülmüş ve perişan olmuştu. Allah’ın, kendisine darıldığı(nı, terk ettiğini) sanıyor ve kusurun kendisinde olduğu için vahyi kesmiş olmasından korkuyordu. Bu surede, vahyin kesilmesinin darılma sebebi ile olmadığı belirtilerek Rasulullah’a teselli verilmiştir. Vahyin kesilmesi, Allah’ın bir hikmetine bağlıydı. Gündüzün aydınlığından sonra, sükun bulmak için nasıl gece geliyorsa vahyin kesilmesi de böyledir. Yani, vahyin parlak ışığı sizin için asabi yorgunluk sebebi idi. Vahyin kesilmesi işte bu asab yorgunluğundan dinlenmeniz içindi. Bu keyfiyet Rasulullah’ın risaletinin başlangıcında idi. O dönemde Rasulullah vahyin şiddetine henüz alışamamıştı. Bu nedenle vahye bir süre ara vermek gerekiyordu. Bu konuyla ilgili olarak Müddessir suresi giriş bölümünde açıklama yapmıştık. Ayrıca Müzzemmil an: 5′de de, vahyin gelişinin Rasulullah’ın asabı üzerinde şiddetli bir gerginlik ve yorgunluk meydana getirdiğini açıklamıştık. Rasulullah vahye alıştıktan sonra vahyin indirilişinin arasını açmaya gerek kalmamıştı. Konu: Surenin konusu, vahyin kesilmesi dolayısıyla üzüntüye düşen Rasulullah’a teselli vermek ve onun üzüntüsünü gidermektir. İlk önce apaçık aydınlık gündüze ve gecenin sükun haline yemin edilerek, Rabbının onu terk etmediği ve ona darılmadığının açıklanmasıyla Rasulullah’a teselli verilmiştir. Daha sonra, bu Hak İslam davetinin başlangıcındaki zorluğun geçici olduğu ve uzun sürmeyeceği müjdelenmiştir. Buna göre, her gelen devir, ilk devrin durumundan daha iyi olacaktır. Çok geçmeden de Allah’ın bağış ve rahmeti yağmur gibi inecek ve Rasulullah da ondan memnun kalacaktır. Bu da Kur’an-ı Kerim’in gelecekten haber verdiği şeylerden birisidir ki, daha sonra harfiyen yerine gelmiştir. Oysa bu haberin verildiği dönemde Mekke’deki bu çaresiz insanlar, cahiliyeye batmış kavimlerine karşı mücadele vermekteydiler. Kafirler, bu çaresiz Müslümanların hayret verecek derecede üstünlük kazanacaklarına ufak bir ihtimal gözüyle bile bakmıyorlardı. Bundan sonra Allah (c.c) Peygamberine, “Sen niye perişan oldun ve benim seni terk ettiğimi, sana darıldığımı zannettin? Biz, doğuşundan beri sana merhametle bakıyoruz. Sen yetim doğdun. Seni en iyi şekilde yetiştirdik Sen bilmiyordun, sana doğru yolu gösterdik. Yoksuldun, seni zenginleştirdik. Bütün bunlar gösteriyor ki, başlangıçtan beri seni seçmiştik. Her zaman da sana lütuf ve fazlımızdan verdik, vermekteyiz de” demiştir. Burada Taha suresi 37. ayet’ten 42. ayet’e kadar olan bölümü hatırlayalım. Hz. Musa’yı Firavun gibi cebbar bir hükümdara gönderdiği zaman, Allah (c.c.) O’na teselli vererek şöyle buyurmuştu: “Doğuş zamanında bile lütfum seninle beraberdi. Onun için, mutmain ol ki, bu önemli görevde (misyonda) sen yalnız değilsin. Lütfumuz seninle beraberdir.” Sonunda Allah (c.c.) , Rasulullah’a (s.a) , bu ihsanlarda bulunduğunu belirtmiş, O’nun da bu ihsanlar karşısında Allah’ın kullarına nasıl davranması ve bu nimetlere nasıl şükretmesi gerektiğini bildirmiştir. (Tefhimü’l-Kur’an, Mevdudi)
··
12 görüntüleme
İpek okurunun profil resmi
Hayat bazen vahyin kesildiği zaman gibidir youtu.be/B1_eQ6Rgus4 "Malum Peygamber Efendimiz(sallallahu aleyhi ve sellem), kendi modernliğinden, kendi karmaşasından, kendi kalabalığından, kendi tüketici toplumundan, kendi yaşadığı o sömürü çarklarından, kendi yaşadığı o insan ruhunu git gide aşındıran ortamdan uzaklaşabilmek için Hira'ya çıkıyordu. O günden bu yana Efendimizin Hira' ya çıkışından bu yana yaşadığı toplumun çarklarından ezilmemek için bütün insanlığın sığınabileceği bir Hira arayışı esas oldu bizim için. Ve kendi Hira 'sını bulan, çıkan ve sığınan herkesle Tanrı konuşur. Bu da bir sünetullahtır. Allah'ın adetidir çünkü. Biz gerçekten o karmaşadan o öfkeden, o günahtan, o sömürüden, o kumpastan, o insan ruhunu aşındıran her ne varsa ordan uzak olmayı tercih ettiysek Allah bizimle konuşur. Bu değişmez bir şeydir. O'nla nasıl konuştuysa bizimle de öyle konuşur. Bizim dünyamıza da bir ayet nazil olur. Bu her dönemde, her çağda Allah'ın lütfudur-rahmetidir. Ben kendi hayatımda da bunu tercüme etmişliğim var. Şeyden çok etkilenirim. Peygamber Efendimizin hayatında bir süre vahyin kesildiğini biliyoruz. değişik rivayetler var süresiyle 1 yıl diyen 5 yıl diyen.. O arada Peygamber Efendimizin çok mutsuz olduğu, sürekli içine kapandığı, zaman zaman çevresindeki insanlarla dertleşirken "Ben acaba gerçekten delirdim mi? cinlendim mi?" diye sorduğunu bile biliyoruz. Bazen hayat vahyin kesildiği zaman gibidir. Yani Allah bir şekilde dünyamıza ayet indirmez. Fakat ondan sonra gelen ayetler tam da Efendimiz kendisinden umudu kesdiği anlarda gelen ilk ayet. "Hayır, Rabbin seni terk etmedi, unutmadı da." Hepimizin böyle ayete ihtiyaç duyduğu zamanlar olur yani. Allah'ın bize "Hayır, Rabbin seni terk etmedi, unutmadı da" demesine ihtiyaç duyduğumuz anlar olabilir. Mekke bir çeşit bugün modernizmde kapitalizmde yaşadığımız süreçlerin canlı yaşandığı yerdi. Çünkü Mekke'de bir ekonomi toplumuydu. Mekke'de de ekonomi bütün kutsallardan daha büyük bir kutsaldı. Çünkü aslında Mekke büyüklerinin tüccarlarının feodal beylerinin bütün kurgusu ticaretlerinin aksamasıyla ilgiliydi. Yoksa Peygamberle aralarında bu problem olmazdı. "tamam" diyorlar en sonunda "seni başımıza getirelim" falan. Anlayamıyorlar bunun başka bir şey olabileceğini. Ve ya anlıyorlar da işlerine gelmiyor ; çünkü zihinleri ticari işleyen bir zihin hesap yapmaya alış-veriş yapmaya çalışıyorlar. "Tamam" diyorlar. "Bi gün biz senin Rabb'ine tapalım, bi gün sen de bizim rabbimize tap". Hemen bir pazarlık başlıyor. Neden? Çünkü tüccar adamlar. "Tamam o da olmadı sen bir kere tap biz ondan sonra taparız." diyorlar. Hayır ordaki rekabete düşmemek esas. Ordaki ticarete, rekabete düşmemek. Bir kere ticarete girdin mi o ekonomik çark kapitalizm içine çekiyor seni. O yüzden bizim de bir Hiramız olmalı..." Tarık Tufan (Meksika Sınırı programı-04.08.2008)
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.