Gönderi

ASKERİ KARGO UÇAĞI -2-
Eşimin omzuna gözyaşlarımı bırakırken, bu kabusların sebebi kafama dank etti: Eşimin pek bilmediği geçmişim. Bu rüyaların öncesini ona nasıl anlatabilirdim ki? Her şey bir anda gözümün önüne geliyor: Yüzümün ıslanmasıyla birden uyanıveriyorum. Karşımda annem var, elinde bardakla duruyor. "Baban iyi ki bir gitar aldı, sen de gece 3'lere kadar çal. Hadi, okula geç kaldın, kalk bakalım yağmur adam." Yağmur adam dedikten sonra gülüyor. Babamın aldığı gitarı gece 3'lere kadar çalmama kızmıyor, geç yattığım için uyanamamamdan şikayetçi. Bir bardak su ile uyandıktan sonra "yağmur adam" demesi filme mi bir gönderme, yoksa bir bardak suya mı bilemiyorum ama ironi yeteneğini çok kitap okumasıyla geliştirdiğini biliyorum. Güzel bir kahvaltıdan sonra biraz geç olsa da okula gidiyorum. Liseye başlayalı çok olmamış. Sıkıcı derslerden sonra sıra arkadaşım Hasan'la basketbola gidiyoruz. Üç saat basketbol oynadıktan sonra soyunma odasına geçiyoruz. Hasan kendini bir köşeye bırakıveriyor. Ben de çok yoruldum ama hemen oturmuyorum sıraya. "Ne oldu Hasan, bitmişsin, böyle mi subay olacaksın sen?" diyorum gülerek. Hasan'ın derin nefesleri geliyor. Kafasını kaldırıp, adımı söylüyor. "Efendim kardeşim." diyorum, sanki o çok önemli bir şey diyecekmiş gibi meraklı bir yüzle kafamı uzatıyorum. "Ölüyorum." diyor, gülüyorum. "Görüyorum kardeşim." diyorum. Kaslı vücudunu yerden kaldırıyor. "Hey maşallah, subay olacağı nereden belli." diyorum, gülüyor. Eve geçiyorum yorgun argın. Annem mutfakta yemek yaparken, ben de salonda televizyon izliyorum. Birkaç dakika sonra yorgunluktan uyuyakalıyorum. Kapı çalıyor, gözümü açıyorum, salon kapısının açık kalan aralığından annemin kapıyı açışını izliyorum. Sonrası yıllardır bilinen hikaye. Üst düzey askeri yetkililer, arkada sağlık görevlileri. Annemin ağlayışı, benim uyku mahmurluğundan sıyrılıp anneme koşmam. Pilot üsteğmen babamın kullandığı askeri kargo uçağı dağa çarptıktan sonra... Gerisini annemin, komşuların feryatlarından dolayı duyamıyorum. İki gün sonra babamın cenazesindeyiz. Kaç kişinin başsağlığı dilediğini bilemiyorum, başsağlığı dileyenlerin kim olduklarını da bilmiyorum. Bu yoğunluktan üzüntümü yaşayamamışım, şöyle haykırırcasına ağlamak istiyorum ama yapamıyorum. "Metin ol evladım." cümleleri birbirini kovalıyor. Babamın cenazesini bile göstermemişler, hiç aklıma gelmiyor, tüm vücudumdaki uyuşukluk, en çok zihnimi vuruyor. Cenaze namazı kılınıyor, protokol dağılmaya başlıyor. Yorgun hissedip arka taraflarda bir duvarın kenarına oturuyorum. Bana doğru gelen arkadaşlarıma el hareketleri ile gelmemelerini söylüyorum. Kafamı biraz dinlendirmem lazım. Hemen arkamda bankta oturan iki rütbeli konuşuyor, ister istemez cümlelerine kulak veriyorum. -"Uçak alçalmış birden, önce sağ kanadı çarpmış dağa, sonra yalpalayıp sol kanadı çarpmış, oradaki bir genişliğe çakılmış." Bu cümleleri söyleyen duraklıyor, biraz soluk alıyor. Heyecanla soruyor öteki: -"Diğer pilot yaralı mı demiştin?" -"Evet, diğer pilot yaralı kurtuldu. Uçak merhumun olduğu tarafa yatıp, sürüklenmiş. Merhum paramparça olmuş ya!" Duyduklarım doğru muydu? Babam parçalanmış mı? Benim babam parçalanmış. İyi de o benim babam, nasıl parçalanır? Her iyi baba, evladının kahramanıdır. Benim babam, benim kahramanımdı. Göklerde kuş gibi süzülen gerçek bir kahraman. Kahramanlar parçalanmaz ki. Babamın tabutuna bakıp bunları düşünüyordum, ağlamadım, ağlayamadım. Ama bu yükün altından kalkamadım, bayılmışım. Gözlerimi hastanede açıyorum. Hemşire ablalar buğulu gözlerle bana bakıyor, ağlamışlar besbelli. Ben bir türlü ağlayamıyorum.(Belki de gördüğüm o ilk kabusta ağlamam bu sebeptendi, şimdi kavrıyorum.) Babamı ben olmadan defnetmişler. Kafamın içinde babamın parçalanması fikri dönüp duruyor ama anneme sormuyorum, babamı nasıl defnettiklerini, son halinin nasıl olduğunu, soramıyorum. Üç yıl geçiyor aradan. Ben üniversiteye başlıyorum. Aynı yıl annemi kaybediyorum. Babam öldükten sonra annem çok sigara içmeye başlamıştı, bazen bitirdiği sigarasıyla diğerini yakardı. Akciğer kanseri teşhisi o ölmeden bir hafta önce konmuştu. Ölüme bu kadar yakın olduğunu bilmiyordum, bilmiyorduk. Şu gördüğüm rüyalar kıyamet senaryosu gibiydi ama benim için kıyamet, babamın ölmesiyle başlayıp, annemin ölmesiyle son buldu. Bir kıyamet geçirdikten sonra toparlanmak uzun sürüyor. Sonraki bir yılımda, okulumu donduruyorum, zamanımın çoğunu, pencere kenarına geçip kitap okuyarak geçiriyorum. Hafta içi hep aynı saatte, yolun karşısında okula giden çocuklara bakıyorum, annelerinin ellerini tutuyorlar. Yedi kat aşağı koşmak geliyor içimden, çocuklarla beraber annelerinin elinden tutup okula gitmek için. Bir sonraki yıl üniversiteye devam ediyorum. Her gün şehir merkezine giden o uzun yolu otobüsle katediyorum. Otobüs benim için ikinci bir kütüphane ortamı. O keskin ter kokuları arasında kitap okuyorum. Böyle böyle üniversite bitiyor. Ailelerinin tek çocuğu olan bir anne babanın tek evladı olarak, yaşamımı da tek sürdürmeye devam ediyorum, ta ki eşimle tanışana kadar. Aynı iş yerindeyiz, uzun bir süre kaçamak bakışlar sürüyor. Bakışları, molalarda ki sohbetler izliyor. Babamın trafik kazası ile öldüğü yalanından başka yalan söylemiyorum, zaten o da çok meraklı biri değil. Tek ilgilendiği nasıl biri olduğum. Bunu anladıktan sonra evleneceğim kişinin o olduğuna karar veriyorum. Beni, ben olduğum için seven biri, daha ne isterim. Anne ve babasıyla tanışıyorum, benim anne babam oluyorlar, iyi bir aile. Evleniyoruz. Aradan bir yıl geçti. Hayatımda hiç olmadığım kadar mutluyum, mutluydum. Üç gün önce, eşim yorgun olduğu için erken yattı. Ben de televizyonda savaş belgeseli izliyorum. Görüntülerde Vietnam'lı çocuklar, kıyıya vuran Suriyeli mülteci çocuk ve ölmüş birçok masum insan var. Boğazımda bir yumru oluşuyor, bu görüntüleri yarın unutacağımı bile bile. Günümüz insanlarının sıkça yaşadığı bir durum bu. Bir süre sonra alt tarafta son dakika geçiyor: Suriye'de bir Rus savaş uçağı düşmüş. Belgeseli kesip canlı yayına geçiyorlar. Birkaç dakikaya kalmaz televizyonu kapatıp yatacağım ama muhabirin heyecanlı anlatışını dinlemeye devam ediyorum. Pilotun parçalanarak öldüğünü söylüyor. Babam gibi mi yani? Geçmişim bir anda kafama hücum ediyor. Televizyonu kapatıp hemen yatağa geçiyorum, uyuyorum. İlk kabusu o gece gördüm. Kafamı eşimin omzundan kaldırdım, yanağına bir öpücük kondurdum. "İşte," dedim, "senin sayende Sevdiğim; senin sevginle, güzelliğinle tüm kabuslar parçalandı." Kabus parçalarının birleşmesi çok değil, sadece bir hafta sürdü.
··
31 views
İpek Demirer okurunun profil resmi
Hüzünlü oldu ama harika bir anlatım. Kaleminize sağlık :)
Fatih Karakaya okurunun profil resmi
Öykünün ilk kısmında anlattığım; üç gün üst üstte kabus görmesi için kişinin ağır bir travma yaşaması, bunun için de hüzünlü bir hikayesi olması gerekiyordu. Biraz daha mutlu şeyler yazmak istiyorum ama sizin yazınızda tercüme ettiğiniz duygular, düşünceler ve gerçekler buna pek müsaade etmiyor. Övgünüz için çok teşekkür ederim, sizin de yüreğinize sağlık :)
1 next answer
Muzaffer Akar okurunun profil resmi
İşte bu.. :)
Fatih Karakaya okurunun profil resmi
Teşekkürler :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.