3/3
''Evet, nihâyetsiz teessürât ve elemlere ma'rûz ve mübtelâ ve nihâyetsiz telezzüzata ve emellere meftûn ve pür-sevdâ bir kalbin kût ve kuvveti, herşeye kadîr bir Rahîm-i Kerîm'in kapısını niyâz ile çalmakla elde edilebilir.
Evet, şu fânî dünyada kemâl-i sür'atle vâveylâ-yı firâkı koparan giden, ekser mevcûdâtla alâkadar bir rûhun âb-ı hayatı ise, herşeye bedel bir Ma'bûd-u Bâkî'nin, bir Mahbûb-u Sermedî'nin çeşme-i rahmetine namaz ile teveccüh etmekle içilebilir.
Evet, fıtraten ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ezelî ve ebedî bir Zât'ın âyinesi olan ve nihâyetsiz derecede nâzik ve letâfetli bulunan zîşuûr bir sırr-ı insanî, zînur bir latîfe-i Rabbâniye, şu kasâvetli, ezici ve sıkıntılı, geçici ve zulümâtlı ve boğucu olan ahvâl-i dünyeviye içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtır. Ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir.''
Sözler
İnsanın kalb ve ruhun gıdası hükmünde olan Namazı konuşmaya devam ediyoruz. (Evet ile başlayan üç paragrafa bilhassa daha ziyade dikkat istiyoruz.)
Birisi: Kalbin tanımını ve dairesinden ve kalbin gıdasından bahsediyor.
Diğeri: Rurun dairesinden ve ruhun ab-ı hayatından.
Sonuncusu: İnsanın kalp ve ruhunun ne ile tatmin olacağından bahsetmektedir.
1/3 de insanın bedenin kanuniyetini ve ihtiyaçlarından bahsetmiştik. Bu ders kalp ve ruha daha ziyade bakar.
Bazen olur ki cesedin acı çekmiyorken kalbin derin derin acılar hissetmektedir. Kalbin daireyi hayatı, cisim ve nefsin dairei hayatından daha geniştir. Çünkü kalp, mazi ve müstakbel ile fıtraten alakadardır. Geçmişte yaşadığı derin bir acıyı ve elemi hisseder ve duygular içinde seyahet eder. Kalp, hali hazırda üzüntü duyduğu gibi; gelecek zamanda da birçok ihtimalden üzüntü ve elem duymaktadır. Aynen öyle de, teessürat ve elemlere müptela olan ve telezzüzata ve emellere meftun olan bir kalbe, nihayetsiz bir kudret ve rahmet lazımdır. Bu halde bulunan bir kalbin gıdası ise Namazdır. Namazın beni neden usandırmaması lazım? Çünkü kalbimin bu kadar ihtiyaçlarını karşılayacak olan sadece Rahim-i Kerimdir ve onun kapısını çalmakta Namaz ile olabilir. Çünkü kalbinin en ince elemlerini de, emellerini de işitecek O'ndan başka İlah yoktur. İşte böyle bir vaziyette ki kalp, namaz ile, ve sadece onu anmakla mutmain olacaktır. ''Kalpler ancak, Allahı anmakla mutmain olur.''(Rad, 28) ayeti, bahsimize apaçık bir delildir.
Sonra ruhun daireyi hayatı yine kainat ve kainat içindeki her şey ile alakadardır. Bu alakadarlık sırrıyla, kainatın içinde bulunan eşyalar ile bir münasebetin var. Her şey zevale gidiyor, görüyorsun. Ruhun yanından gidenlerden ve eşyanın zevale gitmesinden elem ve hüzüm duyuyorsun. Bu elem, ruhunda yaralar açıyor. Böyle bir haldeki bir ruhun gıdası ve ihtiyacı; Namaz ile olabilir.
Keza Namaz: Sani-i Ezel'in gece ve gündüz içersinde beş defa kendi huzûrunun seradık ve hicaplarına yapılan da'vetlerdir, ki o namaz, mü'minin münacâtı için miracı hükmündedir. Öyle ise, her kalbin bu ilahî da'vetlere müştak olması lazımdır.
İşârâtü'l-İ'caz sırrıyla, elemlere müptela olan kalbin ve her şeyin ölüme gitmesiyle elem duyan bir ruh; münacata her daim muhtaçtır, muhtacız. Kalbin ve ruhunun bu derece yaralarına merhem olan ve onların gıdası olan Namaz usanç verir mi? Günde beşer defa olması sürekli değişen ve başkalaşan bir yapıda olduğumuzdan nazarları kesrretten, vahdete çevirmek için olması da ayrı bir hikmet ve rahmettir. Çünkü kalp ve ruhumuz her şey ile alakadar olup her şeyden etkilenen bir yapıya ve mizaca sahibimiz. Cenab-ı Hakk ise, kemal-i rahmetinden bizleri günde beş defa huzuruna davet etmektedir. Kemal-i Rahmet diyorum. Çünkü Cenab-ı Hakkın bizlerin ibadetine ve namazına ihtiyacı yoktur. Kalplerimiz ve ruhlarımız manen hasta olduğundan bizlerin namaza ihtiyacı vardır ve hakeza.
SONSUZLUK İÇİN YARATILDIN
Evet, kalb ve ruhun sonsuz hayat için yaratılmıştır. İnsanın bütün duyguları sonsuzluğa göre tanzim edilmiştir. Dünya, o duyguların istek ve arzularını yerine getiremez. Cenab-ı Hakk, bizlerin fıtratını ve bizlerin sonsuz aleme olan ihtiyacımızı bildiğinden bizleri sadece bu dünya için yaratmamıştır. Cihazatlarımızı da sadece bu dünya için vermemiştir. Çünkü yaratılışına ve mahiyetine baktığında-nefis karışmamak şartıyla- bunu anlayacaksın. Dünya için yaratılmadın.
Dünya ve dünyanın içinde bulunan o karanlıklı ve sıkıntılı hallerinin seni tatmin edecek bir hakikati olması gerekiyor. Çünkü kalbin ve ruhun ve duyguların bu dünya ile tatmin olmayacak. O latifelerini tatmin edecek şey, ebedi olan ahirettir. Bu dünyada ebedi kalmak istemen; fıtratındaki aşk-ı bekaya bir delil ve bürhandır. Cenab-ı Hakk sana öyle program vermiş ki, dünyanın karanlık yüzü seni tatmin edemiyor işte. Böyle bir hakikatte, dünyanın dağılan ve bozulan ve zevale giden yüzünden teneffüse her daim muhtaçsın. O teneffüs ise Namazdır. Sana saadeti ebediyenin bir nevi anahtarı olan namaz ile, dünya ve dünyanın içindeki fenalıktan ve karanlığında nefes aldırıyor.
Evet,kalb ve ruhunun bu derece gıdası olan namazdan nasıl usanç duyalım ?