Gönderi

270 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
"Gemileri yakmak."Biz bu deyimi, geri dönüşü olmayan bir karar alıp, uygulamak  olarak kullanırız genelde. Ama bu deyimin bir de hikayesi vardır. Ünlu Emevi komutanı Tarık bin Ziyad, kumandaksındaki binlerece kişilik orduyla birlikte Cebeli Tarık boğazından gemilerle İspanya'ya geçmiş. O sırada İspaya kralının yüz bin kişilik devasa ordusuyla üzerlerine doğru geldiğine dair bir dedikodu yayılmış askerler arasında. Tarık bin Ziyad, akserlerinin korku duymaya başladığını fark edince hepini yüksekçe bir tepeye çıkarmış, arkalarında kalan birkaç askere de geldikleri gemleri yakmalarını emretmiş. Askerler bu emre şaşırıp kalmışlar. Ama emir büyük yerden olunca gemileri ateşe vermişler. Tarık bin Ziyad şaşkınlık içindeki askerleri ile birlikte gemilerin yanışını izlemiş. Sonra da gür sesiyle "Askerlerim! Karşımızda deniz gibi ordu, arkamızda ordu gibi deniz var. Artık geriye dönüşümüz kalmadı. Düşmana saldırıp bu toprakları almaktan başka çaremiz yoktur. " demiş. O gün iki ordu savaşa tutuşmuş. Tarık bin ziyad ve ordusu canla başla savaşarak büyük bir zafere imza atmış ve böylece Endülüs Emevi Devleti'nin temelleri atılmıştır. (Bazı tarihçiler Tarık bin Ziyad, gemileri yakmadı, gemileri geri gönderdi diyor. En nihayetinde ikisininde geri dönüşü yok ve aynı anlamlara geliyorlar her ikiside kabulümüzdür. ) Bu devlet, 711-1492 yıllar arasında hüküm sürmüş ve ilim, kültür ve medeniyette dünyanın bir numarası haline gelmiştir. Ayrıca üç semavi dinin, sevgi ve saygı içinde yaşanmasını başarmış bir devlettir Endülüs devleti. Devletin merkezi olan Kurtuba, Avrupa'nınen kalabalık ve en geniş şehri haline gelmiştir. vezir ve memurların ikamet ettikleri yerler dışında yüz on üç bin ev , altı yüz cami üç yüz hamam (evdeki banyolar hariç), elli hastahane , seksen resmi okul, orta tahsil için on yedi okul, yüksek seviyede tahsil veren bir çok yer , ve bu okullarda tahsil gören dört bin talebe varmış. Ayrıca Kurtuba'da içinde yüz binlerce kitabın bulunduğu yirmi tane devlet kütüphanesi ve buna ek vakıf kütüphaneleri de varmış. İnsanlar , fen ve din ilimlerinin her çeşidi ile ilgileniyorlar, araştırmalar yapıyorlarmış. Bunu duyunca çok şaşırdım ama hayvanlarda suni tohumlama bile yapılıyormuş. Avrupa'nın aydınlanması da böyle ilim ve medeniyet merkezi olan Endülüs sayesinde olmuştur. Hatta Avrupa'yı rönesans'a Endülüs Devleti'nin taşıdığı söyleniyor. Endülüs Emevi Devletnde ilme ve alime çok değer verilmiş ve ilim ve fende çok ileri gidilmiştir. Her memleketten insanlar ilim öğrenmek için akın akın kurtuba ya gelmişlerdir. Kurtuba'da büyük ve mükkemmel bir tıp fakültesi kurulmuş ve Avrupa kralları ve devlet adamları buraya tedavi olmak için gelirlermiş. Yine Kurtuba'da altı yüz bin kitap bulunan büyük bir kütüphane yapılmış ve bilhassa tıp ve astronomi alanında çok ileri gidilmiş. Muhyuddin ibn Arabi, Kadı Ebu Bekri ibni Arabi, Nureddin Batruci, Ebu Abdullah bin Muhammed kurtubi, Kadı Iyad Yahsubi gibi pek çok alim yetişmiştir. Fen ilimleri de Endülüs'te ileri dereceye ulaşmış, kimya alanında Abbas bin Firnas, cam yapma tekniğini geliştirmiş ve tanıtmıştır. Kimya alanında ki gelişmeler ile yeni ilaçlar da yapılmış ve eczaneler kurulmuş, ilaçlar ile ilgili kitaplar yazılmıştır. O devirde dünyanın en meşhur ve gözde üniversitesi yine Kurtuba'da kurulmuştur. Dünyanın bir çok yerinden buraya talebeler ilim öğrenmeye gelmişlerdir. Endülüs devleti ilimde altın çağını yaşarken, Avrupa'da okuma yazma bilen bile son derece azmış. İşte böyle büyük bir medeniyetmiş  Endülüs Emevi devleti. Ne mi oldu bu devlete? Görülmemiş bir vahşetle yok edildi. Papaz Bartolome de Laz Cassas'ın anılarında  İspanyollar tarafından  yapılan vahşetler şu şekilde dile getiriliyor "İspanyollar atlarıyla, kılıçlarıyla ve mızraklarıyla yerlileri kolayca savuşturup öldürdüler ve onlara karşı her türden vahşeti sergilediler,yerli yerleşim bölgelerine zorla girerek küçük çocukları, yaşlı erkekleri, hamile kadınları,hatta yeni doğum yapmış kadınları,karşılarına çıkan herkesi katlettiler, şiddetle vurarak parça parça kestiler,sürüler halinde ağıla toplanmış koyunlar gibi karınlarını yardılar. Bir adamı, tek bir darbede ikiye bölüp bölemeyeceklerine veya bir kişinin başını, gövdesinden ayırıp ayıramayacaklrına ya da bir tek balta darbesiyle,bağırksaklarını çıkarıp çıkaramaycaklarına dair bahislere bile girdiler. Memeden kesilmiş bebekleri ayaklarından tutup annelirinin  göğüslerinden ayırdılar ve baş aşağı kayalara çarptılar bütün bunlar olurken diğerleri ise gülüp,eğleniyorlar bebekleri omuzlarının üzreinden bir nehre atıp "Kıvran seni gidi küçük velet" diye bağırıyorlardı yollarına çıkan herkesi öldürdüler..."  Bunlar sadece bir kısmı... Bu soykırımın yanında bütün mimari yapılar yıkılmış, camiler tahrip edilip kiliseye çevrilmiş, din adamları  zorla vaftiz edilip hıristiyan olmaya zorlanmış ve katledilmiş, kütüphaneler ve binlerce kitap yakılmış. Avrupa'da radyolojinin kurucusu olan Madam Curie," Müslüman Endülüs'ten bize 30 kitap kaldı atomu parçalayabildik. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık. Orada bilim sıfırlanınca biz yeniden sıfırdan onların yüzyıllar önce keşfettiği şeyleri bulmaya çalıştık ve yüzyıllar kaybettik" diyor. İslam dünyasında iki büyük felaket vardır bunlar Moğol istilası ve ispanyolların geri fethi Rekonkista... Bu iki büyük olay İslamın dünyasının, bilimde altın çağını yaşamasını sekteye uğratmıştır. Yani bazılarımızın dediği gibi "Altın Çağın" bitmesinin sebebi 'Tasavvuf' değildir. Ben tüm bunları Endülüs'e Veda kitabını okuduktan sonra kısa bir araştırma yaparak öğrendim. Açıkcası VIII. Henry'nin altı karısını bilip de koskoca Endülüs medeniyetinden bir haber olduğum için kendime bir hayli kızdım. Kitabın konusu Endülüs'te geçtiği için Endülüs Emevi Devlet'i ile ilgili öğrendiğim bu bilgileri paylaşmak istedim. Kitaba gelecek olursak bin bir zorlukla kurulan, ilmek ilmek işlenen muhteşem bir medeniyetin dünya hırslarına, makam ve mevki sevdasına nasılda heba olduğunu anlatıyor. Aslında kitabın adı '"Endülüs'e Veda" değilde  "Kahpe içerden olunca, kapı kilit tutmaz oğul" olmalıymış. Zira yapılan hainliklere yürek dayanmaz . Kitapla alakalı  şunu da söylemeliyim ki çok iyi bir şey çıkacakken sanki aceleye gelmiş ve bir şeyler yarım kalmış gibi bir  havası var. Hikaye güzel, karakterler güzel olayların geçtiği yerler ve olaylar güzel ama sanki tam anlamıya kotarılamamış. İskender Pala bu tarihi romanlarda daha iyi sanki. Ama Yavuz Bahadıroğlu'nun da hakkını yemek istemem okuru sıkmayan hoş bir üslupla yazmış ve kesinlikle okunmaya değer. Ayrıca bu kitap vesilesiyle Endülüs Devleti hakkında araştırma yapıp bir çok şey öğrenmiş oldum. Bunların bir kısımını  sizlerle de paylaştım. Keyifli okumalar.
Endülüs'e Veda
Endülüs'e VedaYavuz Bahadıroğlu · Nesil Yayınları · 2016885 okunma
··
113 görüntüleme
Hatice okurunun profil resmi
Rahime hanım harika bir inceleme idi soluksuz okudum.elinize sağlık. Benim de planımda Ziya Paşa nın Endülüs kitabı var. Elimdekilerden sonra isabetli olur sanırım. Arabi nin memleketi orası o yüzden ayrı bir merak ederim zaten gezi planımda Bosna Hersek ve Balkanlardan sonra orası var inş.
Rahime okurunun profil resmi
Açıkçası Endülüs devletini hep duyardım ama pek fazla bilgim yoktu bu kitap vesilesiyle araştırma fırsatı buldum. İnanın bu yazdıklarım hiç bir şey. Sizi takipteyim Endülüs ile alakalı okuyacağınız her kitaba talibim önerilerinizi bekliyorum. :)
1 sonraki yanıtı göster
Oktay Şen okurunun profil resmi
Hocam siz mükemmel bir inceleme yapmışsınız... Tebrik ederim.
Rahime okurunun profil resmi
Teşekkür ederim hocam sağolun ama intihalciler kadar itibar gördüğümüz yok :)
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.