Jurnal Cilt 2'de Lamia'ya yazmış olduğu mektuplar, bazı arkadaşlarına yazdığı mektuplar, ayrıca bazı konulardaki eleştirileri bulunuyor, Hüseyin Cemil Meriç'in. Lamia'ya yazdığı mektupları okurken kelimelerin büyüsüne kapılıp "Çok güzel" dediğim birçok yer oldu fakat hayal kırıklığına da uğradım. Çünkü Hüseyin Cemil Meriç Lamia'ya mektupları 1966-1967 yılında görme yetisini kaybettikten sonra yazdırmış. Mahmut Ali Meriç'in;
"Fevziye Hanım'ın hayatının manası da Cemil Meriç'tir. Ve Fevziye Hanım ona karşı hep anlayışlı, hep müsamahakâr, hep yumuşaktır. Yine de, kocasının Lamia Hanım'la olan ilişkisini benimseyebilmesi çok zordur. Gururu kırılır, zaman zaman isyan eder sessizce, üzüntülerini içine atar ama Cemil Meriç'in hayatı sevmesi, hayata bağlanması, karamsarlığını unutması, dahası yaratmayı sürdürmesi, daha çok üretmesi, mektuplarında ki yoğun duygusallığı aşarak, Hint Edebiyatı'nı ve Saint-Simon'u izleyen tüm diğer eserlerini yazabilmek gerekmektedir." sözlerinden, Fevziye Hanım'ın her şeyden haberi olmasına rağmen gösterdiği erdemlilikle, ne devasa bir yüreğe sahip olduğunu çıkarıyorum ve kendi kendime böyle bir insana bu yapılır mı be... Ulan Cemil Meriç! diyorum fakat onu da anlamak lazım tek tarafı düşünerek hareket edersek üstattan soğuyarak çok şey kaybedeceğimi biliyorum. Bu yüzden bir de onun gözüyle baktım olaylara,
Hüseyin Cemil Meriç arkadaşları tarafından küçük yaşlarda yalnız bırakıldı, küçük düşürüldü ve kendini kitap okumaya alıştırdı. Öyle ki kitaplar onun için bir liman oldu ve 38 yaşında görme yetisini kaybederek kitaplarından ayrıldı ve ezbere bildiği bütün renkler; kırmızı, mavi, yeşil... Hepsi siyaha döndü. Bunların sonucunda hayata tekrar bağlanabilmek için arayışlara bulundu. Bu arayışlardan biri de Lamia oldu...
"Kaçak birtakım zevkler aradığım oluyordu, fakat sonunda beni hayat bağlayan gerçek ve yeri tutulmaz insan oydu." diyor Fevziye Hanım'dan için.
Keyifli okumalar :)