Gönderi

Bilgi ve kavrayışa, böyle yeni ve benzersiz bir biçimde yüksek bir değer verilişinin en keskin sözünü, kendini hiçbir şey bilmediğini itiraf eden biricik kişi olarak bulan Sokrates söylemişti; öte yandan Sokrates, Atina'da yaptığı eleştirici gezintide, en büyük devlet adamları, hatipler, şairler ve sanatçılarla yaptığı konuşmalarda, bilginin kibriyle karşılaşmıştı. Tüm bu ünlü kişilerin, kendi meslekleri hakkında bile, doğru ve kesin bir kavrayıştan yoksun olduklarını, işlerini yalnızca içgüdüsel olarak yürüttüklerini görerek şaşırmıştı. "Yalnızca içgüdüsel olarak": bu sözle, Sokratesçi eğilimin yüreğine ve odak noktasına dokunmuş oluyoruz. Sokratesçilik bu sözle, mevcut sanat kadar, mevcut etiği de yargılıyor: sınayan bakışlarını nereye yöneltirse yönelişin, kavrayış eksikliğini ve kuruntunun gücünü görüyor ve bu eksiklikten, mevcut olanın en derininde çarpık ve aşağılık olduğu sonucunu çıkartıyor. Sokrates, bir tek bu nokta açısından varoluşu düzeltmek gerektiğine inanıyordu: kendisi, birey olarak, kaale almama ve üstünlük ifadesiyle, tamamen başka türden bir kültürün, sanatın ve ahlakın öncüsü olarak girdi, doruk noktasını huşu içinde yakalamayı en büyük mutluluk sayacağımız bir dünyanın içine.
··
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.