Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

‘bu da geçer ya hû’ sözü sanki yeni söylenmiş gibi arzı ve arşı kuşatmıştı. matem rüzgârları tüm mısır’ı çepeçevre sarmış, ölümün sükûtu, sarayın avlusunda bekleşen muhafızları bile lâl etmişti. mükedderdi tüm mısır. zalim vezir şaver’in idamıyla mesrur olan mazlumların sevinçleri kursaklarında kalmıştı. sadece iki ay vezirlik yapan büyük selçuklu emiri, fatımi veziri, islâm mücahidi şirkuh, hakka yürümüş, ömür kitabını hitama erdirmişti. nevruzun şu güzelim günlerinde, sanki hazan mevsimi düşmüştü kimsesiz çöllere. sarayın avlusuna konulan musalla taşında bekleyen yeşil örtülü tabut, en değişmez hakikati haykırıyordu. ölüm değil miydi zaten gerçek hayat? ölümle başlamaz mıydı sonsuzluk yolculuğu? işte şimdi tabutunun içine boylu boyunca uzanmış yatan şirkuh, yüzüne takılan son tebessüm muştusuyla, o yolculuğa çıkmıştı. terhis olmuştu dünyanın bitmek bilmez meşakkat ve kederinden. ömrünü vakfettiği ebedi dergâha müteveccih, kabrine konulacağı anı, edep içerisinde bekliyordu. (bkz: yusuf güldür) (bkz: selahaddin eyyubi aşk-ı kudüs)
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.