Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun.
Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok
burada dursun.
**
Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem
zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!
**
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri
eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun.
**
Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim
kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.
**
Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve
çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.
**
Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak,
o inat neyse sen osun.
**
Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa
nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak,
aklında bulunsun.
**
Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor,
ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun.
**
Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir
okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N'olcak ki,
bırak patronlar seni kovsun!
**
Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça,
(bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun.
**
Burada güzel çaylar var. Bu aralar senin için çok önemli. Bitki
çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat
midene dostluk olsun.
**
Şuraya Youtube'dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama
müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun.
**
Buraya bir silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına
yandığım, kırkına birden deva olsun.
**
Benim bu memleketten 30 yıllık uyku alacağım var doktor.
**
Hani şu geçen gün soğukta camıma konan kuşlar var ya, kamburi
kuşlar hani, soğukta. Dün iki oldular camda. Baktım, bir tek
onlara bakarken içim böyle biraz huzuru bulur gibi oldu doktor.
Söylediklerim çok mu fazla "gerçek" doktor, bu yüzden mi!
**
Kışları dünyada olduğumu daha iyi anlıyorum ben demiştim size
daha önce bir seansta. Gökyüzü bile insani bir hizaya inmeye
çalışıyor ya, işte bunu seviyorum dünyada demiştim. Böyle şeyler
yazınca doktor, bu şiir oluyor da niye benim yanan
gözkapaklarım, uykusuzluktan, şiir olmuyor.
**
Bizim millet şiiri sevmediği gibi el ele tutuşmayı da sevmiyor.
**
Bu o evler ki kahırdan büyümüş kalpleri
Odaları yoklukla genişler sofaya doğru
Ah bu benim kör şefkatim bu benim
Ah benim bir boşluğu yoklayan bu elim
**
Firdevs teyzenin kolları en çok ne yapar? Birini görmüşse eğer
yolda, apartmanın önünde, evin kapısında her nerede olursa olsun,
illa gördüğüne yapışır onun elleri.
Yapışır ve bırakmaz, bırakma beni der onun elleri kolları.
Kimler kimseler yoksa ne yapar Firdevs teyzenin elleri kolları
evinin camına yaslanır o kol, yol gözler.
Her zaman oturduğu o pencerenin pervazında dayadığı yerde kolunu,
o pervazda hala oyuğu durur kolunun...
**
Bu başıma gelenleri hiç anlamış değilim... Sen de başıma
gelsene.. Beraberce bakarsak belki anlamama yardımcı olursun.
Yani senden istediğim, bencilce. Bunu bilerek gel. Ayrıca şu bencil
sözcüğünü kafamıza kakan/ara küfürler ederek de gel.
**
Hayat biraz da tok bir karındır.
**
Sararmış göz içleriyle baktı. Seksen yaşının seksen taşıyla.
Kendini bu dünya üstünde taşımak, ölümüne dek bazen taşımak ne zor iş, yarabbim.
**
Bıkmış olabilirler ondan. Belki bu yüzdendir.
Çünkü Firdevs teyze bıktırır, gerçekten. Ama yine de
canı pahasına kendini bu soğukta bu karda sokağa atıyorsa seksen
yaşında bir insan, düşünmeli biraz. Senin gerçekten de boyun
devrilsin lan Firdevs'in oğlu. Bu senin annen. Baksan kadının
baştan sona korku kestiğini, korkudan hasta olduğunu görecektin.
Ama senin öyle bir gözün yok ki. Ve sen ondan bıkarak, çoktan
onu bırakarak yaşıyorsun.
**
Firdevs teyzeden gidilmez, çünkü bırakmaz, mecburen bir punduna getirip kaçılır.
**
Firdevs teyze adına hayat denen şeyi, şu başına gelenleri hiç anlamadı.
Kolayca ölmesi az da olsa şiirsel bir adaletmiş gibi geldi bana.
**
Derdi pilili derdi körüklü biriydi Firdevs teyze.
Açsalar göreceklerdi, ne uzun bir korku idi yaşamak.
Sonra gömdük onu.
**
Ne diyeyim allahım
ben sana biraz platoniğimdir biliyorsun.
Ben bu şüpheyi sırtıma yük edindim, öyle yürüdüm,
gocunmam da yükümden beni bilirsin.
**
Ama bunlar çok iştahlı allahım ve görüyorsun nasıl da dünyevi.
Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi.
**
Oysa allahım bilirsin ben en çok yeryüzünü,
ve başımı yatırınca toprağa, gökteki yıldızları da,
işte öyle allahım bilirsin çok güzel yapmıştın bu yeryüzünü.
**
Allahım bunlar tokileri seviyor, betonları, hızlı trenleri.
Oysa ne acelemiz var, ben ki bunca agnostiğim yine de biliyorum
ordaysan nasılsa geleceğiz yanına geri.
**
Allahım sen bunlara akıl fikir ver diyeceğim ama
vardır senin bir bildiğin illa ki.
**
Diyor ki, yasalar getirdim, gıcır gıcır, delik deşikti eskisi
Anlıyoruz ki yasalar dümdüz ediyor ciğerimizi
Diyor ki, yasaklar getirdim ama senin iyiliğine canımın içi
Diyor ki, üç beş ağacı kesmişim, indir bindir bütün yaz boyu, keseriz tabii bunda ne var, diyor
Diyor, ben sana medeniyet getiriyorum tomar tomar.
İnsan önce bi minnet duyar.
Oysa allahım toprağa bassın ayaklarımız fena mı olur,
istiyoruz ki sokağımızda bir ağaç gölgesi.
**
Allahım işte görüyorsun bunları, eyübün sabrı nedir, rızanın fazladan şeftalisi ne?
Bilmiyor. Bilmiyor nedendir zeynebin yakarısı.
Ben ki sana bunca platoniğim ama canıma yetti artık
Yalla bak biz mi düşeceğiz hep iskelelerden
Başlarına yık şunların bu metropolleri.
**
Beni dize bilmez sanma
Beni dize gelmez san!
Çaresizlik ki kırk kir ile sıvanmıştır hikayemize
Bir balığın yaralı ağzıyla konuşuyor olmamız bundan
**
Öyle bülbül! Hadi ordan
Kuşların hatırını cebimde tutarak konuşuyorum.
**
-Betonu icat edene yazıklar olsun!
**
Yağmurdan sonra yayılan huzurun adıyla konuşuyorum:
Bak sana çimenlerin derin nefesiyle, soruyorum;
Şehrin perçemleri sizin gözlerinize niye batıyor?
**
Bu medeniyet denen şeyin naylon poşetine
Koyayım.
**
Bunca katlı yol bunca kavşak
Kavuşturmuyor bu şehirde insanı birbirine
Sabahın ince tüylüsüyüz geçip gideceğiz birazdan
Hem haliçe kızak, pardon kazık çakıyorlarmış
birazdan, metro da geçsin biraz da hurdan.
**
Sen hiç esenler otogarını gördün mü ablam
Esenler otogarından İstanbul'a kavuşur mu hiç insan
**
Ben eve kafa bi dünya dönmüştüm bir gün
Ben her gün eve kafa bi dünya dönüyordum.
Ya da evin kafası bi dünyaydı, bilmiyorum.
**
Ben bu durduğum noktaya kolay gelmedim.
Ben canımı sokakta buldum efendim!
**
Bana ekmeğin kabuğu
Sana steak sana fusion sana dünya mutfağı
**
Sana fitness sana ozon odalarında sağlık
Bana sokaklarda can havli bana biber gazı
**
Sana maldivler cote d'azur top ten holiday
Bana iş dönüşü nayrobi dolmuşu
**
Senin parmağına pırlanta, senin yüzüne tuscany ışığı
Alnıma kömür karası benim. Alnıma kara yazı
**
Sana sessiz sakin deniz orman manzarası şehrin içinde
Bana ev diye dört duvar çatı diye çınlayan bu ne
**
Sana şimdi, sana her gün, sana saturday night fever
Bana sonra bana sonra bana sonra
**
Demir beton cam çelik kafes senin
İçinde kardeşim bülbül benim
**
Bana sivri şeyler bu dünya, etimi delsin
Seni öldürmeyen allah hiç öldürmesin
**
Sana sunshine sana diamond göz alan
Bana her gece tepemde göz kırpan floresan
**
Bana demli bir çay, uzun efkar, geniş keder
Sana smoke sana malt viskiler sana rezerv
**
Sana dünya yetmez sana gökyüzüne merdiven
Bana ter için bu ten, bana bu can haybeden
**
Diyeceğim;
Tüm bedesten senin
olsa ne fayda benim
**
İçe kapalı dikenli yapraklı çamlı ruhumu Abdullah
bugün fena halde dışavurmak istiyorum:
Bruce Lee gibi ustaca olacak ama bak!
Savrulsun siyah kuşağım bak bu sonuncu
Dan.
**
İnkarmış pazarlıkmış kabullenmekmiş bilmemneymiş
Geç bunları Ross. Geç bunları.
Aynı günde ölür aynı günde yıkar aynı gün gömeriz.
**
ve aynı anda dilenir soğukta yerli ve suriyeli dilencilerimiz
ve hah tam sırasıymış gibi aynı gün kırar kalbimizi sevgilimiz
Taksim sıraselviler soğukta sıra sıra elini ısıra ısıra Ross
**
Ross sen bunları yaşasaydın, üç beş günümüzü görseydin bizim
Koymuşum yasına derdin Ross.
Cinnet üstüne yapardın doktoranı aynı gün hiç uzatmadan.
**
Sağlıklı yas neRoss?
**
Ölülerimizi "sık kullanılanlara" ekliyoruz.
Ölülerimize ölülerimiz ekliyoruz.
**
Erkek ve kadın, iki farklı hayvan.
Ve kuraldır öldürür hayvanlar aleminde güçlü olan.
Mesele bu değil, mesele başka.
Niye sevsin pembe tülleri kırmızı pancurlan
Ve niye aynı evde yaşasın bir fille mesela
Aha kırılacak bir vazo birazdan.
**
Çaresizlik var Birhan bak:
Türkiye'nin güneyinden üzücü haberler geliyor
Türkiye'nin kuzeyinden üzücü haberler geliyor
Türkiye'nin doğusundan üzücü haberler geliyor
Türkiye'nin batısından üzücü haberler geliyor
Türkiye giderek üzücü bir habere dönüyor...
**
Sevmek dedin ya, aklıma Oscar Wilde'ın bir dizesi geldi bak!
"Çünkü herkes öldürür sevdiğini" diye
Ama öldüreceksek sevdiğimizi Oscar sevmek niye?
**
Türkiye'nin güneyinde bir adam yere çömeliyor.
Türkiye'nin kuzeyinde bir adam yere çömeliyor.
Türkiye'nin doğusunda bir adam yere çömeliyor.
Türkiye'nin batısında bir adam yere çömeliyor.
Türkiye giderek çömelen adamlara benziyor.
**
Çömelmek: Törelerimiz böyleydi ben istemezdim filan
Çömelmek: Bana kanlık yapsaydı
Çömelmek: Telefonla konuşmasaydı
Çömelmek: Boşanmasaydı
**
Onlar koca onlar baba onlar sevgili onlar devlet.
Eşitlik istediğimizi sananlar yanılıyor
Kim eşitlenmek ister hırsızlar ve katillerle Birhan!
**
Koyuyor insana tabii. Bazılarını "insan" hanesinde sayarken
Belki de şöyle bir şey: Bir düştü insan bir zaman
hurafesiyle yaşıyoruz ondan arta kalan.
**
Dönelim Birhan bak geç oluyor hava kararıyor evimize dönelim
Bize bunları söyleten neydi, gülerken ağız kapatmayı, ağlarken saklanmayı
Her lafa karışmamayı, yazmamayı Birhan, çizmemeyi bize dayatan kimlerdi
**
Haklısın neden sevsinler pembe tülleri, iki ayn tür neden illa bir
Tamamlanmamış bir evrimin projeleriyiz belki de
**
Kahr oluyoruz, ne güzel. Dogmayaydın.
Ömürlerimiz bir uçtan öbür uca yay gibi.
**
Ne zaman bitecek bu sabrın adı. Dogmayaydın.
Yoruldum senden, senin sertliğinden. Dogmayaydın
**
Ne güzel erkek erkeğe hoş tıraşlar ve jilet jilet takımlar,
şanlı erkek tarihi iktidar ve tabancam ohhhh ne güzel
Savaş ne güzel bak, füzeler, mermiler, kalkan malkan,
hepsi ne güzel, ve ört ört ört üstünü yoksa üşürler filan.
**
Ne güzel hiç sönmeyen bu sabahlar ne güzel bu dikine duruş.
Ne güzel tek tek basaraktan adım adım o kıtadan şuraya.
Ne güzel sandık sandık.. sandık sandık.. sandık sandık.
**
Antin ve kuntin ve demokrasi ve vikvik ne güzel!
Soluklanmadan b'öğüren bu stratejiler bu adamlar ne güzel.
Ne güzel palet palet banknot, varil varil petrol ne güzel.
Ne güzel totolarla lotolarla umut beslemek çatıda
Bak bak kuşlar ne güzel!
**
Ne benim ellerim çalışkan eskisi gibi
Ne senin kalbin benimkiyle sıcak
Sevgilim sadece fakirlik
Her şeyi bir iken ayırmak.
**
Ben bunu gözlerimle gördüm, yalan yok, kendi balkonumda!
-Bir acı biber bile yanındaki bibere sarılıyordu.
**
Mi'safirim ben;
taşıdığım taş
kadim bu
dünya
da.
**
Bir küfür gibi evde oturuyorum.
**
Bırak o kordonu dedin, bıraktım ve çıktım dünyaya
İlk zorluğu buyurdun, memeyi bırak dedin, uzun emdimdi eminim
**
Köyü bırakıyoruz dediydi baban bıraktı hepinizi şehire
Saçını bırak, dedi annen berberde her sabah zor olur
Her gün taraması, başlarken ilkokula.
Ne berberi unuttun ne o günü.
O gün bugün saçın bir anlamı yok sende, arada zülüf filan desen de şiirde.
**
İlkokul öğretmenin sol elini beğenmedi, bırak dedi,
Solak ne örtmenim diyemeden bıraktın kalemi sağ eline.
Çocuklar travmatik oluyorlarmış boşanınca babayla anne
O ne ki, bizimkiler kaç evi başımıza yıktılar her mahallede.
**
İlk arkadaşın nurcan; sana göre, yaşına göre
Onun esmerliğiyle sevdiydin geceyi de,
ilk ayrılığındı, işte bak, bırak dedi sana,
bıraktın oyun arasında, anlamadın bile.
**
Sonra büyü dedin, büyüdük.
Uza dedin uzadık. Boylu boyunca.
Elimi büktüğün yetmedi belimi büktün,
bırak dedin basketi, bıraktım.
**
Beş olması gereken yerde dört omur varmış
Niye eksik ben ne bileyim, sen taktın?
Al bak sana şiir dedin,
Onu beşinci omur yerine taktım.
**
İlk aşkımdı, nasıldı dersen, ilk fasıldı, asıldı,
bu şiirin başındaki süt gibiydi, bırakması.
Onu bırak dedin ya. Ah ne zordu.
Bir vapur iskelesinde, turnikenin öbür yanında.
Gözümü açtığımda elektroşok veriyorlardı eksiğimin yerine.
**
Basitti yaşamak. Yaşarsın ve kemiklerini bırakırsın geri.
**
Hayattı, hayatımızdı, olgun bir meyveye benziyor gibiydik ileri geri
Baktım bırak dedin babanın elini, babam sana gitti,
ondan kalan boşlukla da epey büyüdüm, inanmazsan işte!
İşte o meşenin altı, on yıldır yok, işte burada yokluğunun yeri.
**
Onca yıldan
Onca bıraktıklarımdan sonra
Ben şimdi sana
Bırak beni, bırak beni dersem
Ve sen
Beni bırakırsan var ya
Beni bırakırsan var ya!
**
Anne bak, ben kime yazılmış çok eski bir mektubum
Böyle, derine derine saklanmış kalmış.
Dünya yerinde bir uykuya yatırılmış, hiç uyumamış.
Kışlarda zor hatırası, yazlarda tahammül yorgunu
Anne benim gönlümün kimyası ne bu böyle?
**
Nereye vardıysam olmuyor,
Anne bak, hıdırellez geliyor.
Bana bir silkintiotu bul
Dizlerime derman diye sür, hülya diye gözlerime
Saçlarıma sür, yıllar var dönemedim evime.
**
Sen bana dünya yalan diyorsun
Ben bi tek aşkı koydum gerçeğin tarafına.
Tekrar düşünelim anne
Bak bir kere daha soruyorum;
Ben kime yazılmış çok eski bir mektubum
Bu ben ne böyle?
**
Ameller niyetlere göredir böyle bilmiştim,
ama dünya değişti, annem öyle diyor.
Biricik idim ben de bir zaman, bak incitmişler bir harfimi,
saksıda üzgün bir bonzai, incittirmem başka yerimi,
gitmem gerekiyor.
**
İnsan yokuşlu bir şeydir bana her daim, bu yol dümdüz, gitmem gerekiyor.
**
Hayat bazen katırlara sümbül vermek filandı.
**
İnsan yamaçta bir mavi buğudur, değil daha fazlası dediğimde
benim mavi bir buğu olduğuma inanacak biri gerekiyor.
**
Gittiğimiz yollardan geri dönülmüyor sevgilim
Şimdi dünya çok acı.
**
Artık kış bize eski fotoğraflar gibi sevgilim,
Rüzgar kuzeyden fena kuvvetinde,
Dünya bize eski zambaklar gibi Çin.
Dünya bize çok acı sevgilim,
**
Bir gün her şey karbon sevgilim.
*
Sen beni yazda görme, bir şeye benzetemezsin.
Zaman ve dilim, karpuz ve aspirin
Kulak ve kiriş dağılır bende.
**
Koyu yeşil gözlerinde bir şefkat bir vakar nöbetleşe harelenir
dururdu. Beyaz tenli güzel bir kadın. Yaşlandı hep güzel kaldı.
Gözleri hfila ne güzel. Yüz hatları.. , ama bence kalbinin haresiydi
gözlerine vuran ... en güzel yeriydi kalbi her birimizden şefkatini esirgemeyen.
**
-Ne zaman ölünüyor acaba? Ne oluyor da en sonunda ölünüyor?
**
Yağmur asla yanlız yağmayan şeydir teyzem. Yağmurun yalnız
yağdığını söyleyenlere inanma sen. Yağmur bilebildiğim en
kalabalık şey benim. Ha gökteki sığırcık sürüleri gibi yağmur,
ha yağmur gibi sığırcık sürüleri.
**
Gökyüzü var ya, bir çeşit imkansızlıktır Hayrişçiğim, en azından
ayağı yere basanlara. Ben o yüzden işte, gökkubbe sözcüğünü
severim daha çok. Gökyüzü değil ama gökkubbeyi hep şefkatin
mekanı olarak anlamışımdır ben, öyle yakıştırmışımdır. Kubbe.
Ne güzel değil mi, ne kadar şefkatli. Nasıl çın çın...