Gönderi

Bir Şair Bir Kitap
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. Lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun. ** Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun! ** Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın. Ortada dursun. Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper. Az unutursun. ** Buraya tabiatı koydum. Ağaçları, suyu, ovayı, dağı. Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun. ** Buraya, küçük mutlu güneşler koydum. Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın. ** Buraya, bir inanç bir inat koydum. Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse sen osun. ** Buraya yolun yokuşunu koydum. Bildiğim için yokuşu. Zorlanırsa nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak, aklında bulunsun. ** Buraya umutlu günler koydum. Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun. ** Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak; sen şahane bir okursun. Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N'olcak ki, bırak patronlar seni kovsun! ** Burada bir tutam sabır var. Kendiminkinden kopardım bir parça, (bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun. ** Burada güzel çaylar var. Bu aralar senin için çok önemli. Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat midene dostluk olsun. ** Şuraya Youtube'dan müzikler, Bach dinle filan, koydum. Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun. ** Buraya bir silkintiotu koydum. Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun. ** Benim bu memleketten 30 yıllık uyku alacağım var doktor. ** Hani şu geçen gün soğukta camıma konan kuşlar var ya, kamburi kuşlar hani, soğukta. Dün iki oldular camda. Baktım, bir tek onlara bakarken içim böyle biraz huzuru bulur gibi oldu doktor. Söylediklerim çok mu fazla "gerçek" doktor, bu yüzden mi! ** Kışları dünyada olduğumu daha iyi anlıyorum ben demiştim size daha önce bir seansta. Gökyüzü bile insani bir hizaya inmeye çalışıyor ya, işte bunu seviyorum dünyada demiştim. Böyle şeyler yazınca doktor, bu şiir oluyor da niye benim yanan gözkapaklarım, uykusuzluktan, şiir olmuyor. ** Bizim millet şiiri sevmediği gibi el ele tutuşmayı da sevmiyor. ** Bu o evler ki kahırdan büyümüş kalpleri Odaları yoklukla genişler sofaya doğru Ah bu benim kör şefkatim bu benim Ah benim bir boşluğu yoklayan bu elim ** Firdevs teyzenin kolları en çok ne yapar? Birini görmüşse eğer yolda, apartmanın önünde, evin kapısında her nerede olursa olsun, illa gördüğüne yapışır onun elleri. Yapışır ve bırakmaz, bırakma beni der onun elleri kolları. Kimler kimseler yoksa ne yapar Firdevs teyzenin elleri kolları evinin camına yaslanır o kol, yol gözler. Her zaman oturduğu o pencerenin pervazında dayadığı yerde kolunu, o pervazda hala oyuğu durur kolunun... ** Bu başıma gelenleri hiç anlamış değilim... Sen de başıma gelsene.. Beraberce bakarsak belki anlamama yardımcı olursun. Yani senden istediğim, bencilce. Bunu bilerek gel. Ayrıca şu bencil sözcüğünü kafamıza kakan/ara küfürler ederek de gel. ** Hayat biraz da tok bir karındır. ** Sararmış göz içleriyle baktı. Seksen yaşının seksen taşıyla. Kendini bu dünya üstünde taşımak, ölümüne dek bazen taşımak ne zor iş, yarabbim. ** Bıkmış olabilirler ondan. Belki bu yüzdendir. Çünkü Firdevs teyze bıktırır, gerçekten. Ama yine de canı pahasına kendini bu soğukta bu karda sokağa atıyorsa seksen yaşında bir insan, düşünmeli biraz. Senin gerçekten de boyun devrilsin lan Firdevs'in oğlu. Bu senin annen. Baksan kadının baştan sona korku kestiğini, korkudan hasta olduğunu görecektin. Ama senin öyle bir gözün yok ki. Ve sen ondan bıkarak, çoktan onu bırakarak yaşıyorsun. ** Firdevs teyzeden gidilmez, çünkü bırakmaz, mecburen bir punduna getirip kaçılır. ** Firdevs teyze adına hayat denen şeyi, şu başına gelenleri hiç anlamadı. Kolayca ölmesi az da olsa şiirsel bir adaletmiş gibi geldi bana. ** Derdi pilili derdi körüklü biriydi Firdevs teyze. Açsalar göreceklerdi, ne uzun bir korku idi yaşamak. Sonra gömdük onu. ** Ne diyeyim allahım ben sana biraz platoniğimdir biliyorsun. Ben bu şüpheyi sırtıma yük edindim, öyle yürüdüm, gocunmam da yükümden beni bilirsin. ** Ama bunlar çok iştahlı allahım ve görüyorsun nasıl da dünyevi. Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi. ** Oysa allahım bilirsin ben en çok yeryüzünü, ve başımı yatırınca toprağa, gökteki yıldızları da, işte öyle allahım bilirsin çok güzel yapmıştın bu yeryüzünü. ** Allahım bunlar tokileri seviyor, betonları, hızlı trenleri. Oysa ne acelemiz var, ben ki bunca agnostiğim yine de biliyorum ordaysan nasılsa geleceğiz yanına geri. ** Allahım sen bunlara akıl fikir ver diyeceğim ama vardır senin bir bildiğin illa ki. ** Diyor ki, yasalar getirdim, gıcır gıcır, delik deşikti eskisi Anlıyoruz ki yasalar dümdüz ediyor ciğerimizi Diyor ki, yasaklar getirdim ama senin iyiliğine canımın içi Diyor ki, üç beş ağacı kesmişim, indir bindir bütün yaz boyu, keseriz tabii bunda ne var, diyor Diyor, ben sana medeniyet getiriyorum tomar tomar. İnsan önce bi minnet duyar. Oysa allahım toprağa bassın ayaklarımız fena mı olur, istiyoruz ki sokağımızda bir ağaç gölgesi. ** Allahım işte görüyorsun bunları, eyübün sabrı nedir, rızanın fazladan şeftalisi ne? Bilmiyor. Bilmiyor nedendir zeynebin yakarısı. Ben ki sana bunca platoniğim ama canıma yetti artık Yalla bak biz mi düşeceğiz hep iskelelerden Başlarına yık şunların bu metropolleri. ** Beni dize bilmez sanma Beni dize gelmez san! Çaresizlik ki kırk kir ile sıvanmıştır hikayemize Bir balığın yaralı ağzıyla konuşuyor olmamız bundan ** Öyle bülbül! Hadi ordan Kuşların hatırını cebimde tutarak konuşuyorum. ** -Betonu icat edene yazıklar olsun! ** Yağmurdan sonra yayılan huzurun adıyla konuşuyorum: Bak sana çimenlerin derin nefesiyle, soruyorum; Şehrin perçemleri sizin gözlerinize niye batıyor? ** Bu medeniyet denen şeyin naylon poşetine Koyayım. ** Bunca katlı yol bunca kavşak Kavuşturmuyor bu şehirde insanı birbirine Sabahın ince tüylüsüyüz geçip gideceğiz birazdan Hem haliçe kızak, pardon kazık çakıyorlarmış birazdan, metro da geçsin biraz da hurdan. ** Sen hiç esenler otogarını gördün mü ablam Esenler otogarından İstanbul'a kavuşur mu hiç insan ** Ben eve kafa bi dünya dönmüştüm bir gün Ben her gün eve kafa bi dünya dönüyordum. Ya da evin kafası bi dünyaydı, bilmiyorum. ** Ben bu durduğum noktaya kolay gelmedim. Ben canımı sokakta buldum efendim! ** Bana ekmeğin kabuğu Sana steak sana fusion sana dünya mutfağı ** Sana fitness sana ozon odalarında sağlık Bana sokaklarda can havli bana biber gazı ** Sana maldivler cote d'azur top ten holiday Bana iş dönüşü nayrobi dolmuşu ** Senin parmağına pırlanta, senin yüzüne tuscany ışığı Alnıma kömür karası benim. Alnıma kara yazı ** Sana sessiz sakin deniz orman manzarası şehrin içinde Bana ev diye dört duvar çatı diye çınlayan bu ne ** Sana şimdi, sana her gün, sana saturday night fever Bana sonra bana sonra bana sonra ** Demir beton cam çelik kafes senin İçinde kardeşim bülbül benim ** Bana sivri şeyler bu dünya, etimi delsin Seni öldürmeyen allah hiç öldürmesin ** Sana sunshine sana diamond göz alan Bana her gece tepemde göz kırpan floresan ** Bana demli bir çay, uzun efkar, geniş keder Sana smoke sana malt viskiler sana rezerv ** Sana dünya yetmez sana gökyüzüne merdiven Bana ter için bu ten, bana bu can haybeden ** Diyeceğim; Tüm bedesten senin olsa ne fayda benim ** İçe kapalı dikenli yapraklı çamlı ruhumu Abdullah bugün fena halde dışavurmak istiyorum: Bruce Lee gibi ustaca olacak ama bak! Savrulsun siyah kuşağım bak bu sonuncu Dan. ** İnkarmış pazarlıkmış kabullenmekmiş bilmemneymiş Geç bunları Ross. Geç bunları. Aynı günde ölür aynı günde yıkar aynı gün gömeriz. ** ve aynı anda dilenir soğukta yerli ve suriyeli dilencilerimiz ve hah tam sırasıymış gibi aynı gün kırar kalbimizi sevgilimiz Taksim sıraselviler soğukta sıra sıra elini ısıra ısıra Ross ** Ross sen bunları yaşasaydın, üç beş günümüzü görseydin bizim Koymuşum yasına derdin Ross. Cinnet üstüne yapardın doktoranı aynı gün hiç uzatmadan. ** Sağlıklı yas neRoss? ** Ölülerimizi "sık kullanılanlara" ekliyoruz. Ölülerimize ölülerimiz ekliyoruz. ** Erkek ve kadın, iki farklı hayvan. Ve kuraldır öldürür hayvanlar aleminde güçlü olan. Mesele bu değil, mesele başka. Niye sevsin pembe tülleri kırmızı pancurlan Ve niye aynı evde yaşasın bir fille mesela Aha kırılacak bir vazo birazdan. ** Çaresizlik var Birhan bak: Türkiye'nin güneyinden üzücü haberler geliyor Türkiye'nin kuzeyinden üzücü haberler geliyor Türkiye'nin doğusundan üzücü haberler geliyor Türkiye'nin batısından üzücü haberler geliyor Türkiye giderek üzücü bir habere dönüyor... ** Sevmek dedin ya, aklıma Oscar Wilde'ın bir dizesi geldi bak! "Çünkü herkes öldürür sevdiğini" diye Ama öldüreceksek sevdiğimizi Oscar sevmek niye? ** Türkiye'nin güneyinde bir adam yere çömeliyor. Türkiye'nin kuzeyinde bir adam yere çömeliyor. Türkiye'nin doğusunda bir adam yere çömeliyor. Türkiye'nin batısında bir adam yere çömeliyor. Türkiye giderek çömelen adamlara benziyor. ** Çömelmek: Törelerimiz böyleydi ben istemezdim filan Çömelmek: Bana kanlık yapsaydı Çömelmek: Telefonla konuşmasaydı Çömelmek: Boşanmasaydı ** Onlar koca onlar baba onlar sevgili onlar devlet. Eşitlik istediğimizi sananlar yanılıyor Kim eşitlenmek ister hırsızlar ve katillerle Birhan! ** Koyuyor insana tabii. Bazılarını "insan" hanesinde sayarken Belki de şöyle bir şey: Bir düştü insan bir zaman hurafesiyle yaşıyoruz ondan arta kalan. ** Dönelim Birhan bak geç oluyor hava kararıyor evimize dönelim Bize bunları söyleten neydi, gülerken ağız kapatmayı, ağlarken saklanmayı Her lafa karışmamayı, yazmamayı Birhan, çizmemeyi bize dayatan kimlerdi ** Haklısın neden sevsinler pembe tülleri, iki ayn tür neden illa bir Tamamlanmamış bir evrimin projeleriyiz belki de ** Kahr oluyoruz, ne güzel. Dogmayaydın. Ömürlerimiz bir uçtan öbür uca yay gibi. ** Ne zaman bitecek bu sabrın adı. Dogmayaydın. Yoruldum senden, senin sertliğinden. Dogmayaydın ** Ne güzel erkek erkeğe hoş tıraşlar ve jilet jilet takımlar, şanlı erkek tarihi iktidar ve tabancam ohhhh ne güzel Savaş ne güzel bak, füzeler, mermiler, kalkan malkan, hepsi ne güzel, ve ört ört ört üstünü yoksa üşürler filan. ** Ne güzel hiç sönmeyen bu sabahlar ne güzel bu dikine duruş. Ne güzel tek tek basaraktan adım adım o kıtadan şuraya. Ne güzel sandık sandık.. sandık sandık.. sandık sandık. ** Antin ve kuntin ve demokrasi ve vikvik ne güzel! Soluklanmadan b'öğüren bu stratejiler bu adamlar ne güzel. Ne güzel palet palet banknot, varil varil petrol ne güzel. Ne güzel totolarla lotolarla umut beslemek çatıda Bak bak kuşlar ne güzel! ** Ne benim ellerim çalışkan eskisi gibi Ne senin kalbin benimkiyle sıcak Sevgilim sadece fakirlik Her şeyi bir iken ayırmak. ** Ben bunu gözlerimle gördüm, yalan yok, kendi balkonumda! -Bir acı biber bile yanındaki bibere sarılıyordu. ** Mi'safirim ben; taşıdığım taş kadim bu dünya da. ** Bir küfür gibi evde oturuyorum. ** Bırak o kordonu dedin, bıraktım ve çıktım dünyaya İlk zorluğu buyurdun, memeyi bırak dedin, uzun emdimdi eminim ** Köyü bırakıyoruz dediydi baban bıraktı hepinizi şehire Saçını bırak, dedi annen berberde her sabah zor olur Her gün taraması, başlarken ilkokula. Ne berberi unuttun ne o günü. O gün bugün saçın bir anlamı yok sende, arada zülüf filan desen de şiirde. ** İlkokul öğretmenin sol elini beğenmedi, bırak dedi, Solak ne örtmenim diyemeden bıraktın kalemi sağ eline. Çocuklar travmatik oluyorlarmış boşanınca babayla anne O ne ki, bizimkiler kaç evi başımıza yıktılar her mahallede. ** İlk arkadaşın nurcan; sana göre, yaşına göre Onun esmerliğiyle sevdiydin geceyi de, ilk ayrılığındı, işte bak, bırak dedi sana, bıraktın oyun arasında, anlamadın bile. ** Sonra büyü dedin, büyüdük. Uza dedin uzadık. Boylu boyunca. Elimi büktüğün yetmedi belimi büktün, bırak dedin basketi, bıraktım. ** Beş olması gereken yerde dört omur varmış Niye eksik ben ne bileyim, sen taktın? Al bak sana şiir dedin, Onu beşinci omur yerine taktım. ** İlk aşkımdı, nasıldı dersen, ilk fasıldı, asıldı, bu şiirin başındaki süt gibiydi, bırakması. Onu bırak dedin ya. Ah ne zordu. Bir vapur iskelesinde, turnikenin öbür yanında. Gözümü açtığımda elektroşok veriyorlardı eksiğimin yerine. ** Basitti yaşamak. Yaşarsın ve kemiklerini bırakırsın geri. ** Hayattı, hayatımızdı, olgun bir meyveye benziyor gibiydik ileri geri Baktım bırak dedin babanın elini, babam sana gitti, ondan kalan boşlukla da epey büyüdüm, inanmazsan işte! İşte o meşenin altı, on yıldır yok, işte burada yokluğunun yeri. ** Onca yıldan Onca bıraktıklarımdan sonra Ben şimdi sana Bırak beni, bırak beni dersem Ve sen Beni bırakırsan var ya Beni bırakırsan var ya! ** Anne bak, ben kime yazılmış çok eski bir mektubum Böyle, derine derine saklanmış kalmış. Dünya yerinde bir uykuya yatırılmış, hiç uyumamış. Kışlarda zor hatırası, yazlarda tahammül yorgunu Anne benim gönlümün kimyası ne bu böyle? ** Nereye vardıysam olmuyor, Anne bak, hıdırellez geliyor. Bana bir silkintiotu bul Dizlerime derman diye sür, hülya diye gözlerime Saçlarıma sür, yıllar var dönemedim evime. ** Sen bana dünya yalan diyorsun Ben bi tek aşkı koydum gerçeğin tarafına. Tekrar düşünelim anne Bak bir kere daha soruyorum; Ben kime yazılmış çok eski bir mektubum Bu ben ne böyle? ** Ameller niyetlere göredir böyle bilmiştim, ama dünya değişti, annem öyle diyor. Biricik idim ben de bir zaman, bak incitmişler bir harfimi, saksıda üzgün bir bonzai, incittirmem başka yerimi, gitmem gerekiyor. ** İnsan yokuşlu bir şeydir bana her daim, bu yol dümdüz, gitmem gerekiyor. ** Hayat bazen katırlara sümbül vermek filandı. ** İnsan yamaçta bir mavi buğudur, değil daha fazlası dediğimde benim mavi bir buğu olduğuma inanacak biri gerekiyor. ** Gittiğimiz yollardan geri dönülmüyor sevgilim Şimdi dünya çok acı. ** Artık kış bize eski fotoğraflar gibi sevgilim, Rüzgar kuzeyden fena kuvvetinde, Dünya bize eski zambaklar gibi Çin. Dünya bize çok acı sevgilim, ** Bir gün her şey karbon sevgilim. * Sen beni yazda görme, bir şeye benzetemezsin. Zaman ve dilim, karpuz ve aspirin Kulak ve kiriş dağılır bende. ** Koyu yeşil gözlerinde bir şefkat bir vakar nöbetleşe harelenir dururdu. Beyaz tenli güzel bir kadın. Yaşlandı hep güzel kaldı. Gözleri hfila ne güzel. Yüz hatları.. , ama bence kalbinin haresiydi gözlerine vuran ... en güzel yeriydi kalbi her birimizden şefkatini esirgemeyen. ** -Ne zaman ölünüyor acaba? Ne oluyor da en sonunda ölünüyor? ** Yağmur asla yanlız yağmayan şeydir teyzem. Yağmurun yalnız yağdığını söyleyenlere inanma sen. Yağmur bilebildiğim en kalabalık şey benim. Ha gökteki sığırcık sürüleri gibi yağmur, ha yağmur gibi sığırcık sürüleri. ** Gökyüzü var ya, bir çeşit imkansızlıktır Hayrişçiğim, en azından ayağı yere basanlara. Ben o yüzden işte, gökkubbe sözcüğünü severim daha çok. Gökyüzü değil ama gökkubbeyi hep şefkatin mekanı olarak anlamışımdır ben, öyle yakıştırmışımdır. Kubbe. Ne güzel değil mi, ne kadar şefkatli. Nasıl çın çın...
·
402 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.