Gönderi

Bir Şair Bir Kitap
serin bir rüyanın hatırınadır çektiğim dünya ağrısı. ** bir hayalden geldim ben, bir hayal verdim sana, mavi-yeşil bir hatıra: işte dünya ruhum! ovada sert es, yamaçta sus, ırmakta ağla. ** işte dünya kapısı, işte dünya kederi ister dağının gölgesinde dur, ister incirin neşesine vur ağrı kendini ve tamamla. ** Kendi içine kıvrılmış, rüyasını unutmuş soğuk taş değil miydim artık ben? ** Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua, ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm gözyaşına inandım. Öyle uzun ki dünya; katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya. Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya. ** Kim anlayacak bu kor işaretleri? Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan. ** Kışa girdik kıştan çıktık ama değişmiyor insan karınca duası diyorlar ördüğüm yola.. ** İçimdeki taş yerinden kımıldadı. Göğün altında, yerin telef edilmiş yüzünde bir papatyanın “olmaz” yaprağına düştüm. ben sustuysam söz de sussun. Olmadı, ** taşındım ertesi gün “olur” yaprağına. Orda büyüttüm hatırayı, ordan düştüm. Hatıra da unutsun kendini koyuluğunda. ** Aşktın sen, çimene düşmüş ışık, ağrıda gizli sözümdün. Bu yüzden parçalanarak yaşlanıyorum ben bu yüzsüz çağda, sen içimde duruyorsun büsbütün. ** Çıkacak bir düzlüğü yok ki hayatın Bulmadım anne serinliğinde bir iklim Varsa yolumda biri, gelsin yırtsın gömleğim. ** Ah Felice, ben senin yokluğuna mıhlandım, haricimde dönüyor dönüyorsa dünya. ** Durmadan degişiyormuş dünya Örümcek bağlıyormuş hatıra... ** Dünya, söyle bakalım, benden gidenleri nerene sokacaksm şimdi? ** Taş yarılıyor bir çiçek için, yol veriyor. Kısacık konuşuyor çiçek: “Dünya” diyor, “gördüm, benimle tamamlamyor.” Yeryüzü karşısında konuşmak ne zor! ** Kim yardı beni, bana kim yârdı? ** Uzun uzun bir yağmuru okudum, Uzun ıslığını taşıdım rüzgârın, Uzak bir kıyıya mektup yolladım. Döndüm, derinde dövdüm kendimi. Duydum, kırıldı içimde tuz sesi Bir derine ağladım. ** Engin de kendinden uzağı özlermiş Ufuk bir şey değilmiş bana, gördüm. Hayal kıvamıymış aşk, Gülün kokusunu bademin neşesini istedim. ** Ah bilemedim de nasıl geniştim, Koşup kapaklanayım bir kucak istedim. ** Kor bir yankıdan başka nedir ki taş? Dünyada bir heves değil mi insan? ** Sevgili gül,-gül sen bana gül! sana onca kuşatmadan birikmiş ter içinde, yorgunluk içinde geldim. Sorma bana, nedir karşılığı aşkın bir insanda savaşın, cinnetin kıyametin çağında. ** Sevgili gül, sana kendimde kanayan kazandan birikmiş, sonra silinmiş sularla geldim. Sorma bana, nasıl kurulur ömrün kaygısız bahçesi bir ayağım tek hücreli bir hatırada bastığım bin yıllık toprakta öbür ayağım. ** Yaktığım kadar yandım. yaşım başıma vursun geçtim aşk dediğimden, -gülme bana gülümsün, gülüm kal, ömrüm kendime yeni bir merhamet seçtim. ** Kar havası gibisin dışarda İçimde elmanın dişlenişi... ** Dediler ki, olgun bir meyve var sabır perdesinin ardında, dünya sana sabrı öğretecek, olgun meyvenin tadını da. ** Dediler ki, şu ağaçlar gibi bekledin, şu ağaçlar gibi hayal, şu ağaçlar gibi kederli. ** İçimde yeryüzü konuştukça anlıyorum ki, bölünmüş bir hatırayım ben dünyaya dağılan. ** İnsan kadife bir hatıradan başka nedir ki? Geçmiş: üstümüzü her gece onunla örttüğümüz… uykuların derininde kor yankılarına düşer gibi olduğumuz ve sonra unuttuğumuz. Dağın doruğu ile dağın derini arasındaki mesafeden başka nedir ki insan: derininde kor tutmuş haller, doruğunda ıssızlık bilgisi… Güne ait sesler çoğaldığında hatıranın kendisi de kokusu da bilgisi de silikleşecek… Ve, insan sabahın nemi kadar sessiz olmayı isteyecek. ** Annem mart dokuz donludur derdi. ** Bir de mahcup oluşu; insanın rengi degişiyor, ısısı artıyordu. ** En az benim kadar sessizdi. Benden de sessizdi. Kendi sessizliğimi bir kenara koyup, onun bana dokunan sessizliğini kırmaya çalışırdım. Bir şey hoşuna gittiğinde gülümserdi. Gülümsediğinde dünyada bir beyaz delik açılırdı. ** Hayattı; hala yekpâreydi. Kış gelmişti işte, ve biz içeriye çağrılmıştık. ** evi oldum sol yanından yaralı bir salyangozun ve komşusu ağlayan bir ağacın. Yeryüzü, ah yeryüzü diyerek gürültüsüne de alıştım kapladığım yerin. ** Ağaç anlatabilir kendini yağmura, hiç değilse fısıldayabilir-bunu biliyorum. Kuş nasıl tarif edecek; konsa yeryüzünde av, uçsa bir ömür boynunda vebal. Ve kimim ben, düşe kalka dolaşan yorgun ruh, dolaşık gönül, som gurur? Ve kim, beni omzumdan öpüp o siyah yolculuğa çağırır? ** yoklugun ne vakittir karlı bir tepe gibi içimde. ** Aksın, iyimde siyah bir nehir gibi dolanan keder unuttuğum, unutmaya çalıştığım ne varsa bende durmasm içimde öyle çok ki, her gidenden biriktirdigim melekler. ** Penguen, kim bagışlayacak beni? Çizdim senin beyaz ve narin yerini elimde unuttugum ince metalle. ** Sevgilim sabahın erkenini seviyor, ben geceyi ve esmerliğini onun, O dorukları seviyor, korkuyor bundan Ben rüzgârla buluşan tepeyi, tuhaflığı, Ona bir yeşil gülümsüyor, ben, hayatı delice sevdiysem nasıl, diyorum, seni de öyle. O kendi boşluğunda oyalanan günlerde canı sıkılan bir çocuk gibi uyuyor, ben göğe bakıyorum geceden, Kendi çukurunu bulmuş deniz gibiyim diyorum, yanında, o sabahları eğilip öpüyor denizi. ** Kaç gecenin çölüdür bu ayrılık kaç şiirin dölüdür üstüme örttüğün bu ince sessizlik, Kalbim alış artık, kır kendini kendi duvarında, sesini kendi duvarına haykır. ** Her ayrılıkta kendine saplanan bir hançer kendi sabrını deneyen taş, kendi uykusuzluğunda yatak oldun. Kül koy şimdi yanına korunun seni kavuran onu da yakmasın. Aşkla besle kendini, gül yetiştir, sardunya çoğalt. Ki, sen aşktan ve ayrılıktan başka ne anlıyorsun. ** İzini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın Acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun, ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin. ** Hüseynî bir makam büyüyor içimde Hem çocuğum bu ayrılıkta ben hem anne birini ötekinde yitirdiğim ikiziyim kendimin ve geçmiş serin bir ülkedir içimde. ** Aktım eridiğim yerden ve zamandan bilmiyorum nerde soğudum, dondum nerde. ** Ömrün bir Şey anlatIyor sana, ama sen anlamIyorsun! YaĞmur durmadan yağıyormuş: Hiçbir şey rastgele değildir. Hiçbir şey rastgele değildir. ** Göğsümde karıncalanan eski düş şimdinin korkusu muymuş? Bir makas gibi duruyor içimde açık unutulmuş. ** olgunluk bize yaban meyvesi gibidir; gevşek ağızlarımıza dokunan zehir! ** Birbirine dolanan hayaller yumağıdır hayatımız, hayalleri dik tutmak gerekir. ** Ben yumuşak tuşlarına basacağım hayatın sen çatıyı kur. Sırları soracağım ben, sen hayatın anlamını ara. Yazın yönünü değiştireceğim ben sen yolculuğa çık. Ben arka bahçeyi özleyeceğim sen inat et. ** Senin gözlerin benim gerçeğim (sendeki telaşa onlarla inandım) bakmıyor bana, benden uzakta. ** inanmak istesem de senin gidişin yalandır bende. ** Servi gecenin ortağı; acı kül gül bir güneşle yıkanmış; gündüz demiyor, gece demiyor, açıyor sana bir hayal bıraktım, servi senin ışığına âşığım, gül. ** sen uzun bir uykuyu uyudun, ben düş gördüm ** dünyanın işine karışmadım, beni avutmaz dünya, beni tutmaz da, dolanıp içinde kirinin yine temiz geldim. ** Göğsümde sedeften bir çiçek taşırım: bir büyü bu, hayata karşı yaptırdım konuşmam artık, kalbini kırdımsa senin bil ki yanına düştüm. ** Sevgili Limon içimiz "Akdeniz" filmindeki gibi olmadı, ben ayrılık şarkıları dinleyerek uyumaya alıştım. Öyle çok yağdı ki yağmur, zeytin ağaçları öldü. Ah Limon, korkuyu icat ettim, çok üşüyorum. ** Minik mavi bir çiçek için kafamı kırmıştım. Şimdi, kışın bu kasvetli günlerinde üzerine yaz düşmüş haylaz bir cümle bile yok. Ne tuhaf! ne tuhaf! ben incecik bir yazıydım, sana döküldüm, sana yazıldım. Katlandığında kendine sen, ben içinde kaldım, ** bir papatya kurusu gibi dilsizim işte bir papatya kurusu gibi dilsizim işte. ** Sevgilim, sen bunu aldığında - ki mektup denemez buna - umarım bağışlarsın beni: yazamadığım mektuplarda biriktirdim kederimi. ** Sevgilim beni bağışla, sana mektup yazamıyorum. Yüzümün bir yarısı acı çekiyor, mavi bir fotoğrafta, kızıl bir ufuk biriktiriyor kış için öteki yarısı coşkuyla ilgili değil elbet hayatım. ** Sevgilim seni bilmemenin kederli gölgesi altındayım. ** Sevgilim, günün belli saatlerinde seni unutmayı deniyorum. ** Umarım her şey olacağına varıyor der, ve kabullenirsin kum nasıl çizmişse incecik bir camı. ** taşın sabrı suyun ruhuyla büyüttün beni bundandır her gittiğimde aklımda kalmak fikri ** anladım mana yok acıdan başka akşamınm kor karanlığı vursun alnuna ** Kulağına, uzak zamanların sesi çalınanlar, bir şekilde bu sesi taklit etmeye çalışırlar. Benim yaptığım da bu. İnsanın, kendi varlığından hoşnut olarak yaşadığı, kendi varlığını haklı kıldığı ve kuşku yok ki, yeryüzü ile barışık yaşadığı ve mutlu olduğu bir zaman vardı. Yoksa bizler bugün bu mutluluğun imgesi için bile bunca telef olmazdık. ** Birbirini tamamlamak üzere varolanlar birbirini tamamlamIyor, kendime dokülüyorum, içime. ** Kederli ömrümün kısa açan çiçeği bahar işte tekrar sana çiçeklensin diye yüzüm noktalanma, ** çoğal! değiş! tekrar ol! sebebim ol! kederli ömrümde. ** uçurumu anlayan haklıdır uçurumu anlayan susar. ** sardunyalarla konuşarak çoğalttım aramızdaki ayrılığı sayarak çoğalttığım günleri tamamladım kirpiklerimin arasına çektiğim tülde yağmur durdu ve şimdi kış bitiyor oysa kimse yokmuş dışarda içim dışıma vuruyor, ** sardunyalara su vermekle unutamadığımız şeymiş aşk: alnından bir günaydın gibi düşürdüğün sabah, sağ yanımda unuttuğun keder. ** Bir anıyı bir şehre bağlayan hat üzerinde kendine kıvrılmış, kendine kurumuş yapraklar iyileşmez. Ömür boş yere çıkılan bir yolculuğu anlatır yanlış bir yere uğramaktır sonbahar hışırdayan rüzgârdır yaprak hışırdamaz. ** Uzun bir yol gibidir gözleri insanın gelip geçen bir şey iyileşmez bu gece bu hat üzerinde iyileşen zamandır, insan iyileşmez. ** Hadi ömrüm, geriye doğru tara kendini ilerde bir şey yok, gördün yüzünü rüzgâra dön yeniden iyileşen sen değilsin, zaman. ** seni hatırlamak için yolumu uzattım ** İşte beni yücelttiğin mermer işte yarama doktüğün tuz bu da ateş, beni yaktığın işte beni gömdüğün toprak hepsinden bir parça al beni sana hatırlatacak kadar ** Bana, beni oldilrdugiln kan beni oldilrdilgiln yer beni Oldilrdilgiln han�er onlar sanlsm bana elinden gelecek olanlar. ** Bana, beni öldürdüğün kan beni öldürdüğün yer beni öldürdüğün hançer onlar sarılsın bana elinden gelecek onlar. ** Hayır, Ruth eksik kalanlar çoğalıyor aramızda. Şimdi, bende kalan boşluğu doldurmak üzere borçlu değil misin-kendi mutsuzluğunu da benim mutsuzluğumu da borçlu değil misin bana? Ama bırak öyle kalsın. insanın yüreğinden geçmeyen borçlar ödenmezler. ** Sen benim çığlıklarımı duydun, bana en yakın uzaklık sendin. ** Ah Ingeborg, Nasılsın? Sen hep ölümü düşünmek gibisin, Sen “günü bölen çan sesleri gibi barışın ve mutluluğun yakasına yapışan ve olgun tarladaki orakları andıran o büyük dünya korkusunun çocuğu”sun. ** Ah Ingeborg, Ben kor yuttum. İçimdeki her şey yandı. İçimde yanacak bir şeyler daha var mıdır, Ingeborg? Daha fazla acı çekemem acı verecek yerlerimi o kor yuttu. Sen nasılsın? Sen şimdi “duvarın arkasında” nasılsın? Bense “hâlâ duymaktayım soluğunu bir de hançer gibi sapladığın o sözcüğü.” ** Affedebildin mi? Tekrar sevebiliyor musun? Yaralanan bir şey tekrar iyileşebilir mi? İyileşen yerde İZ kalınca tekrar eskisi (gibi) olunur mu? Hayır Ingeborg, İz bırakmaz insanı. Hiçbir iz beni bırakmadı. Hiçbir iz onu bırakmadı. Ve biz bu izlerle eskisi (gibi) olamıyoruz. Eskisi gibi olunamayınca ne öncesi gibi, ne de sonrası gibi OLUNAMIYOR. HİÇBİR ZAMANDA OLAMAMAK BUNU ANLAMAK! ** Bana kanatlarımı bıraktırdılar. Bana ihaneti öğrettiler. ** İkiye bölünmüş bir bütün gibi yaşadım Bir yanım öbür yanıma düşman Sağımda kızgın kumlar gezdirdim Solum üşüyor eski bir anıdan. ** Mum: alıngan. Kendi ateşiyle kendini yokeden yumuşakça. Erimek üzere varsın, kaderine inanırsın. Ölürken fark edilmez, ışığın solduğu zamansın. ** Hiçbir aşk titremez sonsuza değin Bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum ve insan acıdan ölür bir gün. ** Soğuk iklim, durup dokunduğum dönüp seni ben de unutacağım. ** İnsan ölüyorsa acıdan ölür bir gün kendine bir daha uğrayamadığından, koyduğu yerde durmayışındandır hayatın hatanın dönüşsüz oluşundandır. ** Hiçbir aşk titremez sonsuza değin, bütünlüğünü yitirişinden ölür bir mum ve insan kanatlarından ayrılır bir gün. ** Size, bu odanın alacakaranlığından, okyanusundan, beni boğan dalgalarından, tenimde kalan tuzundan ve yastıklarda kuruyan gözyaşından hiç bahsetmedim. ** Size, nasılsın diyerek başlayan telefonlarınıza (garip, tuhaf aslında) beyaz bembeyaz tabiatımla 'iyiyim' diyorum. Yani aslında korkuyorum bütün bunlar kıyamet bütün bunlar cinnet bütün bunlar cinayet demeye bir daha düzeltilemeyecek sözler söylemeye korkuyorum. ** Bahsetmediğim çok şey var daha yaz çiçekleri, cam çiçekleri ölüyor akşamın altını, gümüşe dönüyor bunlar da önemli elbette en az, bana ihaneti öğrettiğiniz bana kanatlarımı bıraktırdığınız kadar. ** Sizinle yaşadığımız her şey ktyamet, Sizinle yaşadığımız her şey cinnet, Sizinle yaşadığımız her şey cinayetti. Ruh kirlendi, kalbimin kenannda atını durduranlar için akrep beslemekteyim. ** İçağrısıyım bir mağmanın kopmuş fırtınanın sesi derini yok, ses gelmiyor bir kuyu. Çiçeğiyim yaprağını yüzüne kapatan ağlamanın. ** dışınız çok kalabalıktı beni içinizdeki zindana attınızdı olur ya bir gün suyu hatırlar şelale şeytan utanmayı öğrenir ve yüzleşir yüzünüz mevsimlerle sırf bu yüzden büyüdümdü, ** tekrar karşılaşsak ölür müsün? ** Anı olacak bir şeyim yok her şeyin dünündeyim. ** İçime işleyen acıyı size değil bir suya bırakmayı öğrendim dal olmaktan vazgeçeli çok oldu bu yüzden ne bir ağacım var bana beden ne de çiçek açacak benden. ** Unutmak için verdiğim bunca çabadan geçtiğim bunca yıldan sonra tam unutmaya alıştırmışken kendimi artık unutmak istemediğimi fark ettim. (Artık unutmak istemiyorum!) (Artık unutmak istemiyorum!) ** Gözlerimdeki ay ışığı gözlerinin körlüğü içindi. ** Seni şimdi bir yabancı gibi karşıma alıp sanki senden bahsetmiyormuşum gibi yapıp sanki benden bahsetmiyormuşum gibi hatta bir aşktan bahsetmiyormuşum gibi fırtınayı ve huzuru anlatacağım sana. ** Seni bir yabancı gibi karşıma alıp bunun dayanıklı bir şey olmadığını sürekli kılınmadığını, çünkü aşkın yapılan bir şey olmadığını, başlangıçta bir melek konduğunu sonunda bir kelebek öldüğünü, yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın bir korkular ve alışkanlıklar bütünü olduğunu, bütün bunları sana nasıl anlatacağım? ** Kalbim ölü mevsimler gibisin bir şeyin görünmeyen iyi yanları gibi ama bitti mevsim, bir başka yolcu yok sana fark etmez gibisin. ** Kalbim demir masanın küfü, örtünün yırtığı camın kırığı, patlayan freni hayatımın kalbim, anla, bitti mevsim bir başka yolcu yok sana. ** Sana böyle akmaktan çok korktuğum için oldu her şey, şelaleler de bu yüzden ilgilendiriyor beni ** aklıma suyun intiharı geliyordu hep şelale deyince, ** Sustum. Sustum. Sustum. Bütün aşkların sonunda yaptığım gibi, konuşmak hiçbir şeyi, hiçbir şeye ulaştırmıyordu. Biliyordum. ** Yitik hafızam: Öksüz çocuğum benim kendini unutma olur mu? ** Meğer dalından düşecek kadar büyümüşüm. ** ..önü denizle başlayan rüzgarlı bir kasabadaydık. Sanki yıllardır oradaydık. Her şey düzelecekti. Orada doğmaya çabalayarak öldük. ** Şimdi beni unut sevgilim. Tenimi ve alçaklıklarımı unut. Beni kanadı kırık küçük bir yavru gibi bulduğun, çoktandır sanki birini beklediğin varmış gibi katladığın, o çöplükte bulduğun beni, baktığın, büyüttüğün beni unut. ** Şimdi bu acıya ne benim kuş kadar yüreğim, ne senin anaç kalbin dayanır. Sana son kez sarılıp uyuduğum o son gecede tüller ve silahlar gördüm düşümde. Bugün ayrılığın ilk günü. Hiçbir şeyi hiçbir şeye yoramayacak kadar kara bir kının içindeyim. Kara bir kan içindeyim. Tüller ve silah nedir bilmiyorum. ** Yaşlı doğuda her şey mümkündür diyorlar: Sonsuz sevgi, sonsuz bağlılık ani ışık, ani ayrılık. ** Yüzümü yok edecek aynayı buldunuz sonunda avutun beni, çoğaltın beni, sırrınız oldum. ** Hep bir şiirin sonu gibi konuştum, her dize Başka bir şiirden geldi, en son yanıtı buldum. ** Yüzümü ve anılarımı çıkaracak kadar güneş yoktu yazların. Ağır ve nazlı, ben sizi develer tellal değilken de sevdiydim. ** Şimdi durdurun beni, indirin beni tesellimden ey ruhum sen yola çık, ben aklımı eski bahçeye gömeceğim. Bu yaylım ateşlerinde yıkanıp sana döneceğim. ** Sevgilim beni geçmiş yazlara sal ılık yaz akşamlarına denizin ve göğün ritmine sal dalganın ve günün beyazına. sen de kıyısında kal dalgaların gülümse. ** Sevgilim beni geçmiş yazlara sal küçük ve kırık aşklara limanların plonje çekilmiş fotoğraflarına sal aylaz çiçeklerine evlerin, bakımsız sokaklarına. sen de bir ucunda kal balkonların gülümse. ** Sevgilim beni geçmiş yazlara sal uzun mendireklere, akşamın alacasına yorgun dönülen pansiyon odalarına sal sen de kapı aralığında kal odaların gülümse, ** İçimde büyüttüğüm acı tamamlandı ** İçimde büyüttüğüm acı yanıltıyor. ** Suskunluğu ve dilsizliğinde büyür kadının sorular içimde yağmurlar boşaltan çocuklar elimden şeker yüzümden şaşkınlık düşürür. ** Kendime de kırıldım az çok hayatımdan teğet geçen kadınlara olduğu kadar, ** Çocukluğumdan kesilen saçlarımı geri istiyorum berberlerden (anneme küstüğüm için oluyor bütün bunlar) yüzümü ve dizlerimi bi koşu kanatıp okulun bahçesinde tekrar dönerim, hemen. Büyüklere mahsus şeyler de konuşuruz seninle istersen. ** Hem hiçbir mevsim ısıtmaz ellerimi anne gibi istersen kahve içip fal da bakarız yine bana üç vakte kadar bir yolculuk görünür belki ay doğar fincanda hanemize. ** Alevi içine bakan bir mumum ben derine kaçan bir anıyı isiyorum berberlerden. ** Kahvaltı masalarına geç kaldım kirlenmiş bütün bardakların yalnızlığı bana, ** Hey aynalardan içeri kaçan çocukluğum nöbetçi aspirinler, diş macunları tekrar dönerim, ** Sana söz yakışır, ağzını hazırla. ** Ölümden ve hayattan çok bahsettik suskun, ağızsız, sözsüz ilahi bir koronun gülümsemesini istiyorum ben yerli yersiz hem neden küçük bir gülümseme için büyük espriler gerekli bize ve neden cinnet beşinci kattayken yakalar insanı ve bu mermer insanlar nasıl olur da romatizmadan bahsederler? ** ... baharı ve kışı özlüyorum aynı anda sonra yaşlanıyorum giderek ** Bak, şiirin ortasından bir garson geçiyor, lavanta kokuları ve ilk günler geçiyor ayrılığın ortasından bardaklar ve çaylar geçiyor hatta. ** Oyuncaklarım sevgisizlikten öldü ** şimdi yüzümde büzüşen çığlık ağızmda acının gramersiz adı. ** Yüzüm hangi dağa baksam içinde öfkelerinden habersiz korkunç atlar gezdiren bu sessiz, yıldızsız. ** Yüzüm hangi yola çıksam bu yetim avlusu, bu ateş bu ağlamaklı şey. ** Sen… Nasılsın? Göğsündeki ağrılar nasıl? İyi misin? ** Ben hangi kelimeye açsam ağzımı Ben hangi kelimeyi nereye koysam Bir sonbahar konaklar sesimde. ** Ben hangi kelimeyle girsem akşama Ben hangi kelimeyle nereye gitsem Yokluğunun renginde depremler düşer boynuma. ** Ben hangi yaprağın ince hüznüyüm Sen hangi sersem haydut… ** iki elimi de yüzüme sürüyorum ya olsa olsa bundandrr gilzelligim ** Yüzüm ve kuşlarım hala karşı kıyıda mı bilmiyorum bazen unuttuğum yağmurlara rastlıyorum cebimde elimdeki portakala oturup türküler uyduruyorum ** Utanma! ayıp değil ki bu bak ben utanıyor muyum? kanayana kadar dizlerim, misket oynarken hem unutma herkes birilerinin yarasını taşır uzaklara. ** Arasam bir not bırakırım ancak gülüşümü unuttuğun aralıktan aramasam bir çocuk kanar yatağımdan
··
756 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.