Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

576 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
MAĞARA ALEGORİSİ İnsan doğasıyla ilgili herhangi bir envanter, kimi umut dolu insanlarda endişe yaratmaya mahkûmdur, çünkü düşünme, hissetme, etkileşme yöntemlerimize sınırlar koyuyormuş gibi görünür. ''Hepsi bu mu?'' diye sormak geliyor insanın içinden. ''Düşünülebilir düşüncelerimizi, hissedilebilir hislerimizi, yaşam oyununda olası hamlelerimizi kısa bir seçenek menüsünden seçmekle mi lanetlendik?'' Bu kaygı, Platon' un meşhur, mağaradaki mahpus alegorisine kadar uzanıyor. Esirler küçük bir mağarada zincire vurulmuştur, kafaları ve vücutları öyle bir şekilde zincirlenmiştir ki yalnızca mağaranın dip duvarına bakabilirler. Mağara, Çakmaktaş' lardan fırlamış bir nevi sinema salonuna benzer. Locanın arkasında ateş yanar. Makinist, siluetleri ve kuklaları ateşin önünde oynatır, böylece bunların hareketli gölgeleri duvara düşer. Bu film, mahpusların dünya hakkında bildiği yegane şey. Nesne diye düşündükleri şey, sadece bir tasvirdir; olur da mağaradan çıkmayı başarırlarsa, gün ışığında nesnelerin görüntüsü, karanlığa uyum sağlamış gözlerini kamaştıracaktır. Bu alegorinin bir yorumunda, mağara kafatasımızdır ve dünyayla tanışıklığımız, zihinlerimizin bize sunduğu gölgeli temsillerden ibarettir. s. 521 Kimse ada değildir. İnsanlar akıllarının zihinsel yapıtlarla doldurur; örneğin adlar ve başka sözcük türleri gibi başka insan zihinlerinin ürünleri. Bu yapıtların bazıları verili bir zamanda verili toplumda her yerdedir, bir araya gelip kültür dediğimiz şeyi meydana getirirler. Kültürün bir parçası da dildir. Sözcük misali bir zihinsel yapıt toplum içinde herkeste var olsa da, yaptığı işin ödülünü alamamış bir mucidin zihninde doğmuş olmalı ve akıbeti, hem başka zihinlere cazip gelip gelmemesine hem de zihinleri birbirine bağlayan etki ağlarına bel bağlar. s.520 Kafatasımız bir mağaraysa ve dünyayla tanışıklığımız, zihinlerimizin bize sunduğu gölgeli temsillerden ibaretse, önce mağarayı, sonra gölgeli temsillerin ne olmadıklarını öğrenmek, anlayabilmek gerekir. Dil, iletişim aracı olmaktan çok kişinin kendisiyle, uzamıyla ilgili bir düşüncedir. Dil başlı başına bir düşünceden ibarettir; dil varsa düşünebilir insan, düşündüğünü aktarabilir (iletişim), aktarma sonucu etkileşime girebilir. Yeryüzünde konuşulan diller ve ana dil olarak iki uca ayırdığımızda, kendi arasında bölünen ve çeşitlenen (kültüre göre) bir şema ile karşılaşıyoruz. Pinker, kitabında ağırlı olarak bu şemaları ve onu oluşturan dil yapısını irdeliyor (ana dili ingilizce olanlar kitaba daha çok hakim olabilirler). Kitabı okuduktan sonra, günlük konuşma dilinden akademi diline, politik dile, mizah diline kadar geçişleri ve yapıları parçalara ayırıyor. Dilbilimciler, psikiyatr ve psikologlar, hukuk çalışanları, tıp elemanları, yazarlar kitabı mutlaka okumalılar. Tavsiye olunur.
Düşüncenin Maddesi
Düşüncenin MaddesiSteven Pinker · Alfa Yayıncılık · 201840 okunma
·
1 artı 1'leme
·
156 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.