Gönderi

779 syf.
·
Puan vermedi
Budala romanının narrator-anlatıcı perspektifinde incelenmesi. Dostoyevski tüm dünyada çok okunan bir yazar. Bizde de öyle. Siteye baktığınızda bu eser hakkında yetmişe yakın inceleme olduğunu görürsünüz. Bu anlamda, madem bu site sıkı okurların olduğu bir mekan, o halde, farklı türde incelemeler yapmasak ayıp olurdu. Siteye ilk geldiğim zaman fark ettim ki, inceleme diye paylaşılan metinler romanı özetlemek gibi bir misyon yüklenmişti. Ekserisi dersem daha doğru olur zira çok güzel, bir yönüne odaklanmış harika incelemeler de vardı. Ama çoğu romanın özetini veriyordu. Ama bunu her yerde bulabiliriz ki, değil mi? Bu kısır döngüden kurtulmak için ben kendime bir yol çizdim. Dedim ki, okuduğum eser bende ne uyandırıyor, onu yazmalıyım. Mesela şöyle #11945476 Bu bir yenilik miydi? Sanmam, zira, özellikle de son zamanlarda sitedeki incelemelerin çoğu bu şablonda yapılmaya başlandı. Bence, illa bir inceleme yapılacaksa, doğrusu buydu. Çünkü sıkı bir roman incelemesi, namı diğer tahlili, öyle üç beş sayfaya sığacak bir şey hiç değildir. Edebiyat eğitimi alan dostlar bunu daha iyi bilirler. Hatta, kendisi bir yazar olan Ayşe59 arkadaşımız #27177510 iletisinde konuyu güzelce açmış. Gerçek bir roman incelemesini detaylandırmış. Elbette bunu burada yapmamızın imkanı yok. Ama aralarından çekeceğimiz bir detayı billurlaştırıp yapabiliriz bunu. İşte ben bu roman için anlatıcıyı seçtim. Bir kurmacada anlatıcı nedir? Kurmacayı bize aktaran sestir. Hikayesini kurmacanın, o ses anlatır. Anlatıcı tiplerini girmeyeceğim. Sadece bu romanda kullanılan anlatıcıyı analiz etmeye çalışacağım. Üçüncü tekil şahıs, O, anlatıcı kullanılmış bu romanda. Bu anlatıcı geleneksel romanların şahıdır. En çok o tercih edilir. Çünkü romanda yazarı en iyi o gizler. Okuduğumuz hikaye sanki o anda cereyan ediyormuş, biz de şahidiymişiz gibi hissederiz. Modernist romancılar, özellikle de ben’e odaklananlar pek tercih etmez, demode bulurlar. Ama, o kadar da basit değildir. Çok türü vardır. Biraz odaklanalım. a) Tanrısal O. Her şeyi bilir. Tanrı gibidir. Tüm kahramanların aklından geçenleri, dününü, yarınını, planını, her şeyi ama her şeyi bilir. Geleneksel romanın en tercih edilen anlatıcısıdır. Bir örnek: Eğer hayır derse, Ali’nin, bu fikriyle alay edeceğini düşündü. Seni mendebur seni, hayır diyeyim de, rezil et beni. Nah, hayır derim, diye düşünüp, “Bilmem ki,” dedi. Ali, Veli’den bir hayır cevabı bekliyordu. Ali’nin, bilmem ki, demesine delirdi ama belli etmedi. Gözü seğirdi. Zayıf zamanlarında gözünün seğirdiğini bildiğinden, başını garsonun olduğu yöne, sanki diğer müşterilere bakıyor gibi çevirip gizledi. b) Kahramanlardan birinin, çoğunlukla baş kahramanın içine girmiş O. Kahramanın tüm düşüncelerini, planlarını, niyetini bilir ama diğer roman kahramanlarına objektif bakar. Bir örnek: Eğer hayır derse, Ali’nin, bu fikriyle alay edeceğini düşündü. Seni mendebur seni, hayır diyeyim de, rezil et beni. Nah, hayır derim, diye düşünüp, “Bilmem ki,” dedi. Ali, Veli’nin bu cevabını beklemiyor gibiydi. Gözü seğirdi. Başını garsonun olduğu yöne çevirip diğer müşterilere bakmaya başladı. Hatta, şöyle de diyebilir anlatıcı. Başını garsonun olduğu yöne çevirip bakmaya başladığında sanki gözünün seğirmesini gizlemek istiyor gibiydi. Anlatıcı burada emin değildir. Çünkü Veli’nin aklından geçeni bilmez ama fikir yürütür. Amaç okuru metnin içine almak, onun düşüncesini manipüle etmektir. c) Objektif O. Bir kamera gibidir. Ne görürse onu nakleder. Ama, yorum da yapabilir. Bir örnek: Ali sessiz kaldı. Salonda sadece çatal kaşık sesleri, arada atılan kahkahalar duyuluyordu. Veli önündeki kuru yemişleri tek tek ağzına atıp kıtır kıtır çiğnedi. Ali, “Bilmem ki,” dedi. Veli’nin gözü seğirdi. Derin bir nefes aldı, bir müddet içinde tuttu ve Ali’nin tabağına üfledi. Tabii, bu yaptığımız sınıflandırma asla kategorik değil. Zira, yazar istedikten sonra her şeyi karman çorman edebilir. Allah gönlüne göre versin. Kim tutar onu. Ama, anlamak için de bizim kavramlar yaratıp bu kavramların da içini doldurmamız lazım. Peki, bu anlatımdan sonra Budala’yı nereye koyacağız? Budala, O, anlatıcısını kullanır. Ama bu anlatıcı tanrısal değildir. Suç ve Ceza’da kullandığı, diye düşündü, kalıbını kullanmaz bu romanında. Tanrısal anlatıcı olmazsa yazar metni nasıl esnetebilir peki? Öyle ya, anlatacak şey kalmaz anlatıcıya. Bulur usta yolunu, diyalog, yazar metinin yavanlığını işte diyalog yoluyla giderir. Girdiği mekanları zaten tasvir eder ama bu yetmez. Zira tanrısal anlatıcı da yapar bunu. Ama bol bol konuşturur kahramanları. Bunun da bir sakıncası vardır, sıkılır okur. Bunu nasıl gidermiş Dostoyevski? Dedikoducu Kezzap Abla’yı salmış romana. Hiç kimsenin içinden geçeni bilmez ama dedikoducu Kezzap Abla’nın dedikodusunu bilmeyen mi kalır? Madem o çevreyi anlatıyor, müsaade edin de Kezzap Abla’dan onun da haberi olsun. İşte romanı böyle kotarır büyük usta. Örnekler: “Bir defa, bu yeni kadın, meğer kendisinden umulmayacak kadar çok şey biliyor ve anlıyormuş o kadar çok şey ki, onun böyle bilgileri nasıl, nereden edindiğini, nasıl bu kadar çok şey anladığını -yoksa kızlara özgü kütüphanesinden mi?- görerek derin bir şaşkınlığa kapılmamaya imkân yoktu.” “Ganya’nın sesinde, bir insanın böyle bir öfkeye memnun olarak, oldu olacak diye kendini gittikçe artan bir hızla onun etkisine kaptırdığı sinirlilik hâli vardı. Prens, eşikten başını çevirip bir cevap verecek oldu ama kendini aşağılayanın yüzündeki acı dolu ifadeyi görünce, sözlerinin bardağı taşıracak son damla olacağını görerek döndü ve çıktı. Koridora, oradan da kendi odasına gitmek üzere salondan geçip hole çıktı. Dış kapının yanından merdivenlere doğru gelirken, kapı arkasından birinin olanca kuvvetiyle çıngırağı çektiğini gördü ama çıngırağın bir yeri bozulmuş olacak ki, belli belirsiz titriyor fakat şıngırdamıyordu. Prens, sürgüyü çekti, kapıyı açtı, baştan ayağa titreyerek geriledi. Karşısında Nastasya Filippovna duruyordu. Portresini gördüğü için hemen onu tanımıştı. Nastasya Filippovna, onu karşısında görünce gözleri acı bir öfke ile parladı. Hızla hole girerken prensi yolunun üzerinden itti, kürkünü çıkarırken de öfke ile:” “Ganya, misafir odasının eşiğinde donup kalmıştı, birbiri ardından içeri dolan on veya on iki kişinin Parfen Rogojin’in peşi sıra içeri girmesine engel olmadan bakıp duruyordu. Kalabalığın arasında her çeşit insan vardı ama daha çok bir şeye benzememezliğiyle dikkati çekiyordu. Bazıları sokak kıyafetiyle, palto ve kürkleriyle içeri giriyorlardı. İçlerinde körkütük sarhoş yoktu ama hepsi de çakırkeyifti, içeri girebilmek için hepsinin birbirine ihtiyacı var gibiydi. Hatta Rogojin bile kalabalığın başında dikkatle yürüyordu, ama onun kötü bir amacı olduğu için, yüzü somurtkan, telaşla karışık sinirlilik içindeydi. Ötekiler, onun arkasında bir sürü ya da destek vermek için bir çete hâlindeydiler. Aralarında Lebedev’den başka, saçları kıvrılmış Zalejev de vardı. O, kürkünü holde bırakmış, serbest ve şık bir hâlde içeri girmişti. Onun gibi hareket eden birkaç bay daha vardı, onlar da galiba tüccardı.” Fark ettiniz mi? Asla tanrısal bir anlatıcıyı kullanmıyor Dostoyevski Budala'da. Hep bir tahmin yürütüyor. Sorguluyor. Bir üçüncü göz gibi işliyor anlatıcı metni. En fazla tahminde bulunuyor. Çokça da konuşturuyor, ki konuşmaları aktarmadım size. Mesela, “kütüphanesinden mi?” diye soru soruyor okura. “bozulmuş olacak ki,” “hepsinin birbirine ihtiyacı var gibiydi.,” "sinirlilik hâli vardı," diye tahmin yürütüyor. Dedim ya, bu sınıflandırma asla kategorik değil. Zira, bu tür tartışmalar yoktu o zamanlar roman üstüne. Bu anlamda, “ama onun kötü bir amacı olduğu için, yüzü somurtkan, telaşla karışık sinirlilik içindeydi,” dese bile, Dostoyevski’nin ta o zamandan nasıl bir “bir kurmaca için, her şeyin farkında olduğunun” ispatıdır bu roman. Selam olsun büyük ustaya. Evet değerli okurlar. Objektif anlatıcı için hala Flaubert’in arabasını örnek veren eleştirmenler var ülkemizde. Yahu, bu örnekten bıkmadınız mı? Yüz sene evvel kullanılmış örneği tekrar tekrar neden koyarsınız önümüze? Biz eşşek miyiz? Bir siz mi okuduğunuzu anlarsınız? Yapmayın bunu bize. Ve biz, bu sitenin okurları, biliyoruz ki onlara ihtiyaç duymuyoruz, duymayacağız. Kendimiz, bu interaktif site sayesinde en çok da birbirimize olan güvenimiz sayesinde kıracağız sizin “bilgiçlik taslayan yukardan bakan üslubunuzu” Artık yeni bir yol haritası çizmenin zamanı geldi. Bu barajın bendi, suyu tutamıyor. Tutamayacak, bunu hissediyorum ben. Artık inceleme yaparken, asla romanın özetini vermeye çalışmayın. Bu ortaokul talebesinin işi olsun, bırakın. Mesela sadece temini işleyin. Ya da sadece zamanını irdeleyin. Ya da anlatıcıya odaklanın. Ya da psikolojisini deşifre edin kahramanın. Ya da felsefi dayanağını deşifre edin. Ya da pastişlerini bulun. Ya da göndermelerini bulun. Ya da okuduğunuz başka romanlarla ortak yanını deşifre edin. Ya da metinlerarasılığını lime lime edin. Ya da kullanılan kelimeleri analiz edin. Ya da üslubunu tespit edin. Ya da aynı yazarın iki romanında ki çelişkisini faş edin. Edin Allah edin. Kimse tutamaz sizi. Edebiyat aklın baz edildiği bir sanat ya, asla utanmadan belirtin görüşünüzü. Mesela bir örnek daha size. Yol göstersin diye. “Gözleri yaşla dolup boğazı düğümlenen Bünyamin, esir kızın yanında kendini koyvermemek için mücadele ederken omuzunda bir el hissetti. Kız, yanında eğildi ve elini tuttu. Dünyanın en güzel, en tatlı sesiyle ona, "Aglaya" dedi, "Maya imya Aglaya". Aglaya'nın elini elinde hisseder hissetmez Bünyamin kendini tutamadı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Eğildi ve başını kızın dizlerine koyarak saatlerce gözyaşı döktü. Hıçkırıkları kesilip bu kez içini çekmeye başladığında, Aglaya onu yatağına götürüp yatırdı ve üzerini örttü. Bünyamin çok geçmeden derin bir uykuya daldı. Sabah olduğunda Aglaya gitmişti.” İşte bu Aglaya’nın, İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası’ndaki bu Aglaya’nın, Budala’daki Aglaya olduğunu bulduğunuzu yazın. Bu bir gönderme değil de nedir? İyi okumalar dilerim değerli kitap sever dostlarım.
Budala
BudalaFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201225,5bin okunma
··1 alıntı·
1.314 görüntüleme
Lightmorelight okurunun profil resmi
Şu an aşağıdaki yazıma gülüyorum. Metin hocam kusura bakmayın. Galiba bu site ve değerli insanlar, en azından üslûb açısından bir şeyler kazandırmış.
Metin T. okurunun profil resmi
Estağfurullah. Yeter ki gönüller bir olsun.
Orkun Derikli okurunun profil resmi
Bu kitabı okumadım. Okurken anlatıcıya dikkat edeceğim. Elinize sağlık, çok değişik bir bakış açısıyla değerlendirmişsiniz.
13 öğeden 11 ile 13 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.