Kaybolup gitmekten korkmuyorum,
bir zaman kahramanı olamamaktan ya da.
Ortalama ömrümü hesaplamaya çalışmakla doldurmuyorum kafamı, dediysem öyle umurumda değil de demiyorum. Kendi yaramdan çok acıtıyor insanlığın derin yaraları, ben ölüp gideceğim, insanlık kalacak. Belki yeni insanlarla, belki başka canlılarla. Dünya devam edecek dönmeye, bir gün yorulup da pes edene dek, üstündekilere bir atmosfer ve yaşam sağlayacak oksijen vermeye.
En çok üzüldüğüm de o, bazen üç otobüs boyunca elimde taşıyorum çöpümü, bazen cebimde eve getiriyorum, betonun, taşın, camın, insanın altında kalan dünyayı unutmak zorunda kalışım yakıyor canımı. Bir panteist olsam, şu zamanda, acı içinde kıvranarak intihar ederdim sanırım. Değilim ama değil mi? Bir şeylere inanmamanın sizde bir şeyler eksilteceğini söyler insanlar, inanmayışın bir katil olmakla iyi biri olmak arasındaki perdeyi kaldırdığını, bir din sizi birini öldürmekten alıkoyar kısacası, bunun ardında yatan anlam o kadar korkunç ki.
İnanmadığımdan beri daha çok korkuyorum, daha çok düşünüyorum, daha çok okuyorum, fikrimin sahibim olmasına izin vermiyorum, her olay karşısında başka tepki verebilirim, olağan olan budur, her olaya aynı tepkiyi veriyor olsaydım, davam uğruna ölseydim tam bir aptal olurdum. Bir dava bir insanın ölümüne neden olacaksa bırakılmalıdır benim düşüncemde. İnanmamayı seçtiğimden beri daha özgürüm, insanlara duyduğum nefret azaldı, birilerine kızmaktan onlardan intikam almaktan vazgeçtim, boşverdim sadece, kendi sorumluluğumu aldım, kaderi suçlayamam artık uçuruma attığım adım için, bunun farkına vardım.
Susmayı öğrendim, gerektiğinde konuşmayı, kırgınlığın bir insanı öldürebileceğini, kızgınlığın sadece kızgın olana zarar verdiğini, öfkenin öfke duyulandan çok öfkeyi duyanı hırpaladığını. Tutabilecek olsam tüm evrende yaşayan yaşamayan her varlığı koruyacağıma dair yemin ederdim. Ama belki iki yıl daha yaşayacağım, belki yarın bir bombayla bütün vücudum parçalarına ayrılacak, belki altmışlı yaşlarımı gördüğümde artık hiç bir şeyi aklımda tutamayacak kadar hasta olacağım, geleceği bilemeyeceğimin farkındayım ve ölümün kesin bir son olduğunun, sonrası var ya da yok, bunca didinmenin ödülünü ya da cezasını almak umrumda bile değil açıkçası, varlığım, bu dünyadaki varlığım son bulduğunda yok olacak. Ve bu dünya öldükten sonra her şeyin bittiğini kabullenemeyenlerin eline kalacak. Canını yakacaklar, hayvanların, ağaçların, birbirlerinin. Üstelik onların inandıkları onların bunu yapmasına engel olmalıyken. Ne bileyim, bazı geceler oturup, bazı otobüs seyahatlerinde başımı cama dayayıp, bazı şarkıların anlamsız sözlerinde derin düşlere dalıp uzunca düşündüğümde kendimi hep hoyratça kullandığımız ama dönüp bir teşekkür bile etmediğimiz dünyaya acırken buluyorum. Hüzünden, aşktan, acıdan, ölümden ve yaşamdan nasibini almış, bize yaşam veren dünyayı nasıl da acıttığımızı düşünürken buluyorum.
Kırılıyorum sonra, insan olduğumdan. Diğer insanlara, varlığıma tahammül edemeyen, beni hor gören, kim olduklarını bilmediğim insanlara kırılıyorum, çocukluğumdan beri benimle kendime acıma duygusu, en sevdiğim huyumdur ayrıca, bana insanların beni benim ezebileceğimden daha fazla ezemeyeceği hissini verir. Dalga geçerim kendimle, kırılmamak için dik dururum, egoist derler, sonunda ağlar ve sulugöz olurum, bazen acımasızlığımla yerle bir ederim karşımdakini, bazen yere göğe sığdıramam. Dengesizim ama can yakmam, sevmeyi bilirim az çok, sokakta gördüğüm kedinin başını okşamayı, ekmeğimin yarısını bölüşmeyi, onu orada bırakıp eve dönerken bir kaç damla gözyaşı dökmeyi, aç çocukların gözlerine bakamamayı bilirim, her gün çantamı yiyeceklerle doldurup en azından bir an onları mutlu edebilmeyi dileyip bunu gerçekleştirememeyi bilirim, öyle yabancıyız ki kendi insanımıza, yol sormak için yaklaştığımda kaçan, durakta gördüğüm yaşlı bir amcayla sohbetime tuhaf tuhaf bakan, adımı öğrenmeye çalışan engelli oğlunu ben konuştuğum ve sorun olmadığını söylediğim halde çekiştirip cimcikleyen kadın, hepsi, hepsi için üzülüyorum.
Onca hüzün var ki göğsüme biriken, bir gülümsemeye bile yer kalmıyor bazen. Böyle gerçek hissediyorum, böyle basıyor yere ayaklarım anca. Acıyla, acıdığını düşünerek kalabiliyorum hayatta, başımı yastığa rahat koyamamanın verdiği huzurla uyanabiliyorum güne ancak, uyanamayanlara rağmen.
Ölümün üstüne böyle örtebiliyorum yaşamı, bir düşünceler geçidiyle.
241216/T