Gönderi

XIV. Louis in saray vaizi, ilahiyatçısı, veliahdın öğretmeni meaux kenti piskoposu jacques benigne bossuet 1600lerde bir kitap yazar. Kutsal kitabın kelamındaki siyaset. Kitapta bossuet şöyle der. Kralın otoritesi kutsaldır... Din ve vicdan bizden hükümdara itaat etmemizi talep eder... Krallar görevlerini yükümlülüklerini ve işlevlerini yerine getirmeseler bile onlara saygı gösterilmelidir... Hükümdarlar tanrıdır.ortaçağ da krallar hakikaten tanrı hükmünde görülmüş olmalılar ki doğuştan geldiğine inanılan haklarını uzun yüzyıllar boyunca koruyabildiler ve tabi yine kan yolu ile sahip oldukları hakları edinen soylular da. Montesquieununun uzun uzun şark despotizmini anlatırken osmanlı yı en çok eleştirdiği noktada kana dayalı soyluluk anlayışının olmayışı, insanların yetenekleri nedeniyle devlet yönetiminde söz sahibi olabilmesidir.devlet Ortaçağ da sadece köylüleri ağır vergiler altında açlığa hapsetmek için kilise ile işbirliği yapmaz. Aynı zamanda sömürgecilik te işlenen günahların en büyük destekçisi de kilisedir.ispanya kraliçesi koyu katolik isabelimizin en büyük amacı bütün dünyayı katolik yapmaktır. Peru nun gümüş madenlerini insanlık dışı yaşama koşulları altında max 7 yıl ömür biçilen Kızılderililerle boşaltırken de ispanyanın amacı elbette farklı değildir. Özellikle İspanyollar ve portekizliler sömürgelerinde çok acımasız bir siyaset gütsede de buna rağmen aynı ülkelerin misyonerlik faaliyetlerinde kayda değer bir başarı ile karşılaşıyoruz. Hatta kongo da sonradan ı. Alfonso adını alan Hristiyan bir kral varmış. Kralın halkını köle yapmayı sonlandırması için Portekiz kralına yalvaran mektubu efendim, saygıdeğer asaletmeap diye başlar bir sürü yalvaran ve saygıda kusur etmekten itina ile kaçınılan cümlenin ardından insanın aklında acziyet nedir diye sorgulamalara neden olarak sonlanır. Alfonso kilise ile sömürünün arasındaki bağı görememiştir ama günden güne topraklarını kaybeden köylüler için artık dayanılacak nokta çoktan geçmiştir. Ard arda köylü isyanları çıkar. Aynı dönem katolik kilisesi içindeki eleştiriler de daha yüksek seslendirilmeye başlanmıştır. Luther kiliseyi her türlü yozlaşmanın odağı ilan etmiş ve kilise en büyük ayrılma noktasına gelmiştir. Fakat burda ilginç olan kiliseyi yozlaşmakla suçlayan Luther in toplumsal yapıya bakışının aslında kilisenin yaklaşımından en ufak bir farkının olmamasıdır. Soyan ve öldüren köylü güruhları hakkında adlı yazısında Luther insan kudurmuş bir köpeği nasıl yere serip boğup bıçaklarsa tanrının yeryüzündeki kılıcı olarak isyancılara öyle davranmaları gerektiğini söyler, sosyal adaletsizlikler, çalışmayan soylular ın hiç bir vergi ödemekle hükümlü olmayıp köylülerin sırtlarındaki vergilerin mütemadiyen arttırılması bunların hepsi doğanın kanunudur, kan yolu ile doğuştan gelen haklar kutsaldır. Bu yazıyı erken modern dönemde Avrupa yı okurken yazmıştım
·
14 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.