Gönderi

Bu yazacağım öyküyü, yazılarımı şikayet eden sevgili kitap dostuna ithaf ediyorum… Diğerlerinde olduğu gibi; bu öykü de, yaşamın ta içinden paylaşılmıştır. ……. Önünde bilgisayarı, yanında kontrol etmesi gereken soruşturma dosyası vardı hakkında en son açılan. Avukatı tekrar tekrar hatırlatmıştı, yarın mutlaka teslim edilmesi gerek diye. Ne kadar zorladıysa da eli gitmiyordu kontrol etmeye. Eskiden olsa, haksızlık karşısındaki her nefesi ibadet bilir, yorulmazdı ama… Ama yeterdi… Anlatsa biraz , rahatlardı sanki. Ama ne eşine, ne doktor arkadaşlarına, ne de başkasına anlatamamıştı derdini. ‘’ Yaptığın DON KİŞOT’LUK, ne yani dünyayı mı kurtardın şimdi, herkes alkışlayacak mı seni?? Konuşmadan önce kendi gücünü de, karşındakini de bileceksin. Kimlere kafa tutuyorsun sen?? Bravo ya… Dünya senin okuduğun kitaplardaki gibi değil, kaldır kafanı bak, kendine gel artık… Başhekime kitap hediye etmek de neyine?? ‘’ diye söylenirken kafasını kaldırmadan eşi; saatlerdir ders çalışmaktan beyni büzüşmüş, aynı şeyleri tekrarlıyordu habire. Bir yandan o görünmez gücü büyüteçle büyüttükçe büyütüyor, bir yandan da saate bakıyordu ne kadar ara verdim derse diye. Yakında doçentlik sınavı vardı ya, akademik kariyer de bir o kadar olması gereken güçtü işte…. Yıllardır aynı simidi, nöbetlerde aynı yastığı paylaştığı doktor arkadaşı da o aynı güçten bahsetmişti sabah, şahit olarak gördüğünü anlatmasını istediği ifadeyi reddederken bahanesiydi; ‘’ Ama kusura bakma da, en başından uğraşmayacaktın Sueda, hem ne diye itiraz edersin ki, tek cezayla kurtarırdın şimdi, dava açmak da nesi??. Uyardım ben seni bunların arkaları çok güçlü diye… ‘’ …… Dalıp gitmişken, dört yaşındaki oğlunun, meraklı gözlerle baktığını gördü birden. Hayalleri büyüsün diye değil de, oyalansın da rahatsız etmeden ders çalışsın babası diye alınan envai çeşit oyuncakları vardı. Oyuncak tepesinden inip gelmişti işte annesinin yanına usulca. Halbuki görünürde gözyaşı da yoktu da, yaw nereden biliyordu bu yaşta, insanların diğerlerini üzebildiğini… ‘’Anneeee, sen üzüldün mü?? Beni niye çağırmadın peki? Ben olsaydım üzülmezdin sen de mi anneee??.. Kim üzdü seni söyle anne?.. Ben geldim işte’’ İşte bu kadardı, gönüle dokunmak, yar olabilmek bu kadarcıktı. Koca kalbiyle ‘’Ben buradayım’’ diyen oğlu, resmen genetiğe meydan okuyordu masumane. Galiba, oğlunda hüküm süren yegane güç; o tertemiz, karşılıksız sevginin gücüydü. Bildiği bir şey varsa Sueda’nın , o da oğluyla daha çok kitap okumalıydı:)) …… Neredeyse 2 yıl olmuştu. Kaç tane müfettişin karşısında kendini ifade etmeye çalışmıştı ama aynı dili konuşmuyorlardı nihayetinde. Başhekime hediye ettiği ‘Kul Hakkı’ ile ilgili kitabın başındaki; ‘’ Sevgili ……. Bey Gönlünüzdeki protokolleri yıkabilmeniz dileklerimle Dr. Sueda Reyyan ‘’ notunu bilmem kaçıncı defa sormuşlardı.. ‘’Size amirinize sevgili değil de, sayın demeniz gerektiğini öğretmediler mi..?? Protokolleri yıkmaktan kastınız nedir?? Protokol kelimesiyle Başhekime vermek istediğiniz mesaj nedir??’’ ..... Bağırsak mikropları gibi çoğalan bu parazitlere ‘’ kalbin protokolleri’’ ile ilgili kitap mı hediye etseydi acada?? Anlarlar mıydı ki?? Ne geliyorsa başına kitaplardan geliyordu zaten de … Aylar önce başhekim tarafınca gönderilen o milletvekili yakınını, -protokol hasta- adı altında öncelik bekleyen ve hiç bir aciliyeti olmayan O hastayı bekletmişti ya biraz . Zira muayene olabilmek için sabahın nurunda gelen 70 yaş diyabetli teyzeler varken, aradan alsa bu hastayı, bir daha ‘’Ama bu kul hakkı !!!’’ demeye hakkı var mıydı?? Altına kırmızı halılar serilmeyen protokol hastanın tepkisi üzerine nezaketle cevap vermeye çalışmıştı halbuki; ‘’Afedersnz beyefendi, sıranız gelince alacağım içeri dedim, durumunuz da acil değil. Diğer hastaların önüne geçirirsem sizi, haklarına girmiş oluruz ve ben bundan fazlasıyla rahatsızım, diğer hastalar razı değil üstelik.. Lütfen ..’’ derken … ‘’ Bu doktor da kim oluyor, bizim kim olduğumuz öğretsin birileri diye ‘’ sesini yükseltiyor, elinde telefon, talimatlar veriyordu dışarıda protokol hasta. Sonrasında Alemlerin Rabbi’nin huzuruna çıkarken bile bu kadar uyarılmamıştı da, 5 defa aranmıştı emir cümleleri ile telefonda. ‘’ DR. hanım… Başhekim sizi MAKAMINDA acil bekliyor… hemen şimdi… ’’’ Hastaları bırakıp hemen gelmeniz gerek, MAKAMINDA bekliyor sizi.. hemen şimdiii’’ ‘’ Başhekim Bey çok sinirli, 5 dk oldu, hemen şimdi makamına gelmeniz gerekiyor drhanım, önlük ve kimlik kartınızı da taksanız iyi olur.. Hemen’’… ……. ‘’Sen ne yaptığını sanıyorsun be?? Sen beni ne hale soktun haberin var mı?? O hasta kimdi sen biliyor musun?? Sabahtan beri bakanlıktan gelen onuncu telefon. Sen kimsin ya?’’diye bağırırken aslında onca minnetin, secde ettiği o gerzek gücün altında küçücük bir böcek gibi öylesine ezilmişti ki başhekim, ayarı bozulmuş bukalemun gibi, menfaat pusulasını kaybetmişti de, alacağı rengi kestirememiş, karardıkça kararmıştı… simsiyah ama küçücük bir böcek gibi bakıyordu öylece… O protokol hastanın akrabası olan yüce Güç’ün telefonda sıraladığı vahiyleri aktarıyordu nefes nefese: ---Kendisi de ilahiyat mezunuydu, Kul hakkını doktordan öğrenecek değildi elbet… Kul hakkını çok merak ediyorsa DR hanım, açıkta kadro bekleyen o kadar çok yer vardı ki…---- Sueda dr; kimseye bağırmadığını, zarar vermediğini, hakaret etmediğini, sadece kendi fikrini nezaketle ifade ettiğini, üstelik doktor olarak kimsenin dinini, dilini, ırkını, siyasi görüşünü, akrabalarının şeceresini, aile ağacını bilmek zorunda olmadığını anlatmaya çalışsa da dinleyen yoktu… O kadar çok bağırıyordu ki ahirzaman firavunu.. Artık dayanamadı… ‘Eğer bağırarak amaca hizmet edeceğinizi düşünüyorsanız bu konuşmanın, birazdan sesimi yükseltmek zorunda kalacağım’’ deyivermişti birden. Gururu yara almıştı ya başhekimin, yaralı kuduz köpek gibi salyaları akıyordu her tarafa. Nefret zehirini becerememişti de taşımaya, o nefret katlanarak taşıyordu yılan misal tıslarken pörtlemiş gözlerinden etrafa…. Kendinin nasıl konuştuğunun farkında değildi muhtemel de enaniyet morfiniyle, ‘’Sen benimle nasıl konuşuyorsun…. Karşında kim var senin, gözlüklrin kaç numara?? Görmüyor musun karşında kim var?? Sen kimsin ya, nasıl benim gönderdiğim hastaya bunu dersin… nasıl cüret edersin bunu demeye.. hem de benim gönderdiğim hastaya.. Ben gönderdim diyorum sana duymuyor musun, kulaklarında da mı problem var yoksa??? Ben gönderdim .. ben… anlamıyor musun…. Ben.. ben…ben…’’ diye kükrerken kocaman olmuştu gözleri. ‘’Dr bey… o kadar büyüksünüz muhtemel, fark edemedim ben. Secde de edeyim mi, ister misiniz‘’demişti son olarak sessizce, demeseydi keşke … Kibrin taht kurduğu kalbinin tapınaklarına girilmişti de, yuvası ifşa edilen ejderha gibi ateşler saçarak saldırdı telefona, kapıya .. ‘’Güvenlik… güvenlik… ÇIK dışarı… defol…’’ derken aynı yemini ettiği meslektaşına… Sonrasında soruşturmalar, incelemeler, şahitler, ifadeler… Hakkında suçsuz olduğunu beyan eden sekreterin yeri değiştirilmiş, protokol hastanın tehditlerine şahitlik yapan temizlik personelinin işine bir bahane son verilmişti. Sağlık Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı, İL Disiplin Kurulu… En sonunda amire saygısızlıktan ceza almıştı, sonraki soruşturmalar gerekti elbet, yetmezdi… Hiç görmediği hastaların -usulsüz sevki -adı altında, hiç muayene etmediği hastaların uydurma şikayetlerinin yanındaki imzalarıyla… …… Sonra kalktı masadan.. Nefes alayım biraz diye çıktı balkona.. Şu an bir merdiven olsaydı kocaman aya çıkaran, hiç üşenmez her bir basamağını ölesiye çıkardı, çıkardı da saklanırdı sonra, kimseler görmesin diye… Hiç çıkmazdı … olsaydı keşke… Ne çok beklentisi vardı kalbinin. Kocaman görünmez manevi ipler vardı dünyaya sımsıkı sarılan, sarılıp çektikçe acıyordu habire... Sanki binlerce Mevlevi dervişi vardı da yüreğinde meczuplar gibi sema’ eden… Vuslata gün sayarken… Dünya gurbetindeki hasretle coşmuşlardı da, dönüyorlardı habire delicesine, dönen kalbinin içinde…. Kaldırdı başını, baktı semaya ne kadar uzak diye….Oradaydı işte, asaletle gülümsüyordu bitanecik AY’ı, kadim dostu. 35 yıldır aynı ayın altında nefes almıştı geceleri, tanıyordu artık onu, her bakışından anlıyordu anlatacaklarını ya, sormadı daha tek kelime. Daha bir parladı, kocaman oldu ay, sessizce fısıldadı semaya: -'’Madem dünya fanidir, değmiyor alaka-i kalbe… Yorma kalbini daha.. yorma be…’’ İşte yarın bu geberesice, zıkkımın dibi, gerzek dünyanın tersine dönecekti Sueda. Her zamanki istikametinde giderken direksiyonu kırıp tersine, ne kadar çabuk uzaklaşabilirse buradan, o kadar çabuk kaybolacaktı. En hızlı, hızlı trendi akşam da geri gelebileceği. Telefonunu arabada bırakıp, hiç bilmediği bir şehre gitmek için bilet alacak, yol boyu yanındaki kitabını okuyacaktı. Hiç bilmediği şehrin hiç bilmediği bir parkında, ıslak kekini yerken ‘dünya gurbetinden terhise bir yıl daha yaklaştım’ diye sevinerek, tek başına doğum gününü kutlayacaktı. Hiç bilmediği bir şehrin hiç bilmediği bir camiisinde, secdeler bırakıp Rabbiyle hasbihal edecekti.. Hiç bilmediği bir şehrin, hiç bilmediği kitapçılarında hiç bilmediği bir kitap alacaktı hatıra.. Daha önceden hiç gitmediği kitapçıda, hiç tanımadığı bir kitapseverle tanışıp, yeni yaşına elindeki 'Don Kişot' kitabını hediye edeceği yeni bir kitap dostuyla girecekti…. Kararını vermişti Sueda, bu saatte… Topladı bekleyen dosyayı hızlıca… Topladı gölgelik dünyanın kirini, pasını, nefretini, menfaatini, hayal kırıklığını, dost bildiklerini, beklediklerini, etrafındaki karadelikleri, gerzek insanları, bencilliklerini…. Atacaktı gönlünün çöplüğüne…. Kesecekti yüreğindeki o kalın ipleri dünyaya bağlayan… Ahiret vardı… Ölüm vuslattı.. Ölmeden önce ölecekti… Kararını vermişti; usulca kapattı bilgisayarını, kulaklığını takarken…… youtube.com/watch?v=WL7Guxs... ………
··
281 views
Muzaffer Akar okurunun profil resmi
Ben nasıl kaçırmışım bu yazıyı, çok büyük kayıp olmuş ya yol yakınken tamamladık eksiğimizi. Sitede yayımlanan yazılarda ilk sıralardadır bu okuduğum, hem edebi yönü hem tema olarak baş yazı bile diyebilirim gönlümde. Her anlamda elleriniz dert görmesin, tüm iş alanlarında böyle insanlara ihtiyacı var bu ülkenin. Çok yazın hocam, çoook yazın lütfen!
Necip G. okurunun profil resmi
Sueda Hanım şöyle bir yazının üzerine çok fazla söz söylenir ama ben bu seferlik birkaç cümle ile toparlamaya çalışacağım... Yeryüzündeki İnsanTanrı’ların sayısı her geçen gün çoğalıyor. Nereden mezun oldukları, meslekleri, sektörleri hiç önemli değil. Çünkü artık her yerdeler!! İşte müslüman böyle zamanlarda göstermeli müslümanlığını. Eğer dinini ezberden ve sadece şeklen yaşamıyorsa, biraz olsun nebîsini ve onun arkadaşlarını anlamak için gayret sarfettiyse, mesela Ebuzer el-Gıfârî’yi biraz olsun tanıdıysa; işte böyle zamanlar vesile olacak müslümanın kendini tanımasına... Bunun adını ister sınav koyalım ister başka bir şey... Siz de belli ki böyle bir zamanın içinden geçiyorsunuz pek çoğumuz gibi... Ve bir müminin protokolü nasıl olması gerekiyorsa o şekilde uygulamışsınız. Sizi hiç tanımasam da, yaptıklarınızdan gurur duydum:) Sueda Hanım, doktor olan sizsiniz ama bu seferlik bir okur dostunuz olarak reçetenizi buraya bırakıyorum:) Tüm bunların üstesinden gelebilmek için Bakara-214’ü bir kez daha okumanız yeterlidir... Sağlıcakla kalın...
1 previous answer
Zeyneb Öztürk okurunun profil resmi
Necip Bey, reçetenizi aldım bugün inşallah:)). .. Rabbim size de şifa olacak, vefalı güzelim dostlar lütfetsin... yazip moral oldugunuz herbir harf icin teşekkürler ederim ben. ..
Bu yorum görüntülenemiyor
Ferah okurunun profil resmi
Yazılarını neden şikayet etmiş o sevgili kitap dostu dediğin zat? Hakikatten çok merak ettim neden rahatsız olmuş? Hastanede ayrıcalık bekleyenleri hadi bizde de var aynı sıkıntılar az çok anlıyorum. Dünyaya gelişlerinin ilahi bir sebebi olduğuna inanıp, çevresindekileri de inandırmak için uğraşan aslında zavallı kişiliklerin tavırlarını da, sitede sıkıntı ne imiş? Gül geç Sueda, valla , acıma bile öfkelenme sadece sevin hem de gururlanarak iyi ki bu insanlar gibi yaratılmadım, şükürler olsun Rabbim de.
1 previous answer
Zeyneb Öztürk okurunun profil resmi
O ayrıcalık bekleyenler heryerde artık :( okulda, hastanede,bankada, karakolda. .. Msjinla güldüm dediğin gibi, inşallah geçerim de...:)
1 next answer
Uğur Ukut okurunun profil resmi
Hocam, hem içim burkuldu hem gurur duydum sizinle kitap kardeşiniz 1k dostunuz olarak. Bu ülkeye gereken sizin gibi dik duranlar. elimden gelecek gücüm yetecek bir şey olsa tereddütsüz yapardım. Rabbim ömrünüzü hayırlı ve uzun, bahtınızı güzel etsin. Eminim 1k'nın tümü sizin destekçinizdir. Bu arada doğum gününüzü tam çıkaramadım şimdiden Allah size sağlıklı başarılı ve mutlu bir ömür bahşetsin. Hayat her zaman istediğimizi vermese de biz ona gülümseriz ötesi için.
Zeyneb Öztürk okurunun profil resmi
Amin inşallah Uğur Bey...tsk ederim:))
MAHMUT AKINCI okurunun profil resmi
Anlattığınız şeyin benzerlerini ve hatta daha kötüsünü buradaki dostların tamamı bir şekilde duymuş veya buna bizzat şahit olmuştur. Ben hiç ama hiç şaşırmadım fakat sizin adınıza ziyedesiyle üzüldüm. Allah sabırlar versin size ve bunları hak etmeyen tüm ülke halkına! “Hayatınızın altını üstüne getirmeye çalışanların yaptıklarına ne diye bu kadar çok üzülürsünüz ki?” Demeyeceğim. Zira bu işin içinde mesleki itibarınız, gururunuz, adalet... duygularınızın zedelendiğini ve toplumsal sorumluluğunuza aykırı bir şekilde muamele edildiğini düşünüyorsunuzdur. Ama yine de çok üzülmeyin. Hem de bu kadar etik, onurlu, vicdani...bir duruş sergilemişken. Aksine kendinizle gurur duyun! Bu durum hayatınızın altını üstüne getirse bile sabredin. Mevlana’nın da belirttiği gibi “...nereden bileceksin ki belki altı üstünden daha hayırlıdır?” Şerri ve hayrı Allah’tan başka kim bilebilir ki? Sizin asıl sınavınız bu değildir bence. Sizin sınavınız bundan sonra başlayacaktır. Bu haksızlığa rağmen siz de onlara benzememeye gayret etmelisiniz. Zira bürokrasi işleyişini iyi bilirim. Kara delik gibidir. Ona yanaşanı da onunla savaşanı da kendi içine çekebilir. Haddim olmayarak size bir tavsiyem olacak. Eğer kızarsanız söyleyin, bu yorumun tamamını bile silerim: Onlarla savaşmayın, sadece işinizi her zaman yaptığınız gibi layıkıyla yapmaya devam edin. Neden savaşmayın biliyor musunuz? İNSAN -zamanla/savaştıkça- SAVAŞTIĞINA BENZER! Allah yar ve yardımcınız olsun. Saygılar...
2 previous answer
Zeyneb Öztürk okurunun profil resmi
"Insan zamanla savaştığına benzer" cümlesini birkaç gün önce görmüştüm 1000kitapta, muhtemel belki de siz paylaşmıştınız Mahmut Bey hatırlamıyorum...dikkatimi çekmişti ve 3 gündür aklımda... Galiba insan savaştığına "nefretiyle" benziyor... bulaşıcı ve keskin bir duygu nefret.. merhametsiz bir adavet yerleşiyor, sonra müdahele edilmezse hükmediyor insana. iki haftadır öyle hissediyorum ben de, onlar gibi... bazen tanıyamıyorum kendimi... Murat Menteş'in dediği gibi nefret çok benzin yakıyor, dünya seyahatinde seyran etmeyi bilmiyorlar nefret ehli... Yani yoruldum galiba.... güzellikleri göremeyecek kadar yoruldum ben:( Ikincisi de...savaşırken belli birzaman sonra, savaştım dediğin nefsin oluyor...nefsin için konuşup nefsin icin savaşır oluyorsun. .. terazi zor... Hani -alakasiz gelebilir belki de- Hz. Ali savaşta yüzüne tüküren düşmanı bırakıyor öldürecekken...zira nefsim girdi, onun için yapacaktim diyor.. Bu da var, kaç gündür aklımda. .. Bir yandan da diyor belki de nefsim; haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. ..vs vs vs Aklimda cok şey var da... :)) Tsk ederim zahmet verip, zaman ayırıp derdimi paylasmissiniz Mahmut Bey. .. Slmlar saygılar hürmetler
1 next answer
eda emin karataş okurunun profil resmi
-Siz niye yel değirmenlerini dev zannediyorsunuz efendim? -Peki,sen insan formuna ulaşamamış müsveddeleri ne diye insan zannedersin ha Sanço?
Metin T. okurunun profil resmi
Küt küt vurdu kafama. Kendime geldim mi, bilemedim. İstedim ama. İnsan, ilk elden eğer, geldim kendime demişse, bir bit yeniği var demek ki. Kolay değil insan olmak. Çok yol var önünde katetmesi gereken. Kolay görünür de, kolay değildir. Zorluğu bilmek ilk adımdır. Olmalıdır. Öyle ya,insan olmak kolay değildir. Ve o müthiş, şarkılara, sevdalara ilham olmuş, kitaba ismini veren öykünün 71. cümlesiyle başlayan kelime dizisi, “Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey. Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor.”diyor ya Sait Faik, demek ki biz daha insan olamamışız. Ne yazık bize. Çok yolumuz var daha, ama ömür bitmeye yakın ki.
Zeyneb Öztürk okurunun profil resmi
"Yalnızlık dünyayı doldurmus".... ......
Mathmazel okurunun profil resmi
Benim kalben buğzettiğime siz bizzat elinizle ve dilinizle müdehale etmişsiniz. Ben imanın en zayıf yerinde iken siz peygamber mirasını devam ettirmişsiniz. Üzülmeyin Allah sizinle beraber. İyiki ahiret var. İyi ki varsınız. Selam olsun sizin gibi yürekli sözde değil özde doğru olana. Selam olsun sizin gibi hakkı ve hayrı tavsiye ederken gırtlakta bırakmayıp zerrelerince hissedip hissettirene. Selam olsun selam olsun selam olsun
Zeyneb Öztürk okurunun profil resmi
Yaw o kadar güzel bir selam gönderdiniz ki, hak edip etmediğimi düşünmeden selamınızı alıp, kocaman mutlu oldum ben... binlerce teşekkür:)))
31 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.