Gönderi

* Kötülüğün ilkesi irade gerilimindendir, huzuru yaşayamamaktır.(s.10) * Toplum -bir kurtarıcılar cehennemi.(s.11) * Ölmekte olduğunu bütün canlılığıyla bilmek ve bunu gizleyememek bir barbarlık eylemidir.(s.15) * Aşırı hassas yalnızlıklarımız, ötekiler için ne cehennemdir! Ama hep onlar için ,bazen de kendimiz için icat ederiz görünümlerimizi...(s.16) * Ölüm duygusu olan insanla bu duyguya hiç sahip olmayan arasında , iletişimi mümkün olmayan iki dünyanın uçurumu açılır ; bununla birlikte ikisi de ölür; fakat biri ölümünden habersizdir, ötekiyse bunu bilir; biri sadece bir anda ölür, ötekiyse sürekli ölmektedir...(s.18) * Sıkıntı, kendi kendine yarılan zamanın içimizdeki yankısıdır... boşluğun açığa çıkmasıdır, hayatı destekleyen -ya da icat eden- o sayıklamanın kurumasıdır.(s.21) * Hayat sayıklama içinde yaratılır ve sıkıntı içinde dağılır.(s.21) * Yalnızlığa karşı işlenen günah (s.24) * Etrafımıza saçtığımız kelimeler oranında ölürüz... Konuşanların sırrı yoktur. Ve hepimiz konuşuruz. Kendimize ihanet eder, kalbimizi teşhir ederiz ; her birimiz dile gelmezliğin celladıyızdır; her birimiz sırları,en başta da kendi sırlarımızı yok etmek için yırtınırız.(s.24) * Merak, sadece cennetten dünyaya düşüşe değil, her günkü sayısız düşüşe yol açmıştır.(s.24) * İnsan, aktarılamayan Kêlam'ın sonsuz vecdi içinde yalnızca kendini dinlemeliydi; kendi sessizliği içinde kelimeler ve sadece kendine ait pişmanlıklar için işitilebilen akortlar uydurmalıydı. Ama evrenin gevezesidir o, ötekiler adına konuşur, benliği çoğul biçimi sever. Ötekiler adına konuşan kişi ise daima sahtekardır. Siyasetçiler, reformcular ve kolektif bir bahaneden yana çıkan herkes üçkağıtçıdır.(s.25) * Hayatları, istifade edemedikleri uçsuz bucaksız bir ölme özgürlüğünden ibarettir: Tarihin ifadesiz kurban töreni, toplu mezar, onları yutar.(s.29) * Zamanın sınırsızlığı duygusu, her saniyeyi dayanılmaz bir azaba, darağacına çevirirdi.(s.30) * Her bir dakikamın elli dokuz saniyesi,” diye söylendim sokaklarda, “acıya ya da… acı fikrine vakfedilmiş. Keşke bir taş olabilseydim! ‘Yürek’: Bütün azapların kökeni… Nesneye imreniyorum… maddenin ve donukluğun lütfuna… Küçük bir sineğin gelgiti bana kıyamet bir iş gibi görünüyor. Kendinden çıkmak günah işlemektir. Rüzgâr, havanın çılgınlığı! Müzik, sessizliğin çılgınlığı! Bu dünya hayatın önünde pes ederek hiçliğe karşı kusur işlemiştir… Hareketten ve rüyalarımdan istifa ediyorum. Nâmevcudiyet! Tek zaferim sen olacaksın… ‘Arzu’, sözlüklerden ve ruhlardan hepten silinsin! Yarınların başdöndürücü şakası önünde geriliyorum. Ve bazı ümitlerimi hâlâ muhafaza etsem dahi, ümit etme melekemi hepten kaybettim.”(s.32) * Hayat, ancak muhayyilemizin ve hafızamızın zayıflıklarıyla mümkündür.(s.34) * yüreğimiz geniş bir alanın boyutlarında olsa dertlerimiz daha da büyük olurdu; çünkü her acı dünyanın yerine geçer ve her kedere başka bir evren gerekir.(s.34) * Zaman’ın cümlesinde, insanlar virgüller gibi yer alırlar; sense, onu durdurmak için, nokta olarak hareketsizleştin.(s.37) * Her akıl yürütme ünlem yerini tutar.(s.38) * can sıkıntısı tekil bir biçimde güdümlüdür.(s.39) * Bu dünya elimizden her şeyi alabilir, bize her şeyi yasaklayabilir, ama kendimizi yok etmemizi engellemeye kimsenin gücü yetmez.(s.45) * Kader -mağluplar terminolojisinin gözde sözcüğü… Devasızlığa bir isim kadrosu bulmaya meraklıyızdır ve isimler icat ederek, felâketlerimizin üzerinde asılı aydınlıklarda bir hafifleme ararız. Kelimeler merhametlidirler: Narin gerçeklikleri bizi kandırır ve teselli eder…(s.47) * Sözle anlatılmayacak kadar normal bir hale gelmek istedim(s.51) * İnsan öldürme eğilimlerini kendilerine itiraf etme cüreti olmayanlar da cinayetlerini rüyalarında işlerler, kâbuslarını cesetlerle doldururlar. Mutlak bir mahkeme önünde, bir tek melekler beraat ederdi. Zira başka bir varlığın ölümünü -en azından bilinçsizce- dilememiş bir varlık hiç olmamıştır. Her birimiz ardımızda bir dost ve düşmanlar mezarlığı sürükleriz; bu mezarlığın yüreğin uçurumlarına atılmış veya arzuların yüzeyine yansıtılmış olması da pek mühim değildir.(s.63) * Herkese göre evrendeki tek sabit nokta kendisidir. Eğer bir insan bir fikir için ölürse, bunun nedeni fikrin onun fikri olmasından, onun hayatı olmasındandır(s.69) * samimiyette ve zihin açıklığında bir sınır-vaka olduğu gibi, eğer arzularımızla davranışlarımız eğitim ve ikiyüzlülük tarafından frenlenmese, bizim de ne olabileceğimizin örneğidir.(s.73) * Kökeninde aldatıcı ve yıkıma mahkûm olmayan hiçbir “yeni” hayat görmedim şimdiye kadar. Her insanın zaman içinde ilerleyip bunaltılı bir geviş getirmeyle kendini tecrit ettiğini, yenilenme niyetine de ümitlerinin beklenmedik yüz buruşturmasıyla karşılaşıp kendi içine düştüğünü gördüm.(s.79) * Zihin Aynılığı keşfeder, can Sıkıntı’yı, vücut Tembelliği.(s.79) * Arzularımızın her biri dünyayı yeniden yaratır, düşüncelerimizin her biri de yok eder…(s.80) * Yeni bir iman öneren kişi zulme uğrar, kendi de zalimleşinceye kadar: Doğrular, polisle çelişkiye düşülerek başlar ve polise dayanılarak biter; zira adına acı çekilmiş her saçmalık, yasallığa dönüşerek yozlaşır(s.85) * Başlangıç aşamasında sekterlerinin kanıyla beslenen her “ideal” yıpranır, kalabalık tarafından benimsenince de sönüp gider. Okunmuş su kabı tükürük hokkasına dönmüştür:“İlerleme”nin kaçınılmaz ritmidir bu…(s.85) * Alışkanlık var olma şaşkınlığımızı köpürtür: Oluruz -ve bunun üzerinde durmayız, var olanlar sığınağındaki yerimizi doldururuz.(s.114) * Hayat ancak içine kattığımız yutturmaca derecesiyle hoşgörülebilirdir.(s.115) * anonim ter, toplumun temeli.(s.118) * Güç iştahı Tarih’e kendini yenileme ve yine de temelli aynı kalma imkânı verir. Bu iştahı alt etmeyi dinler de denemiş ve sadece onu azdırmayı başarmışlardır.(s.117) * İnsanlık da böyle ilerler: birkaç zenginle, birkaç dilenciyle - ve bütün yoksullarıyla…(s.118) * GELGİT Varlıklar arasında boş yere kendine model ararsın: senden uzağa gidenlerin sadece lekeleyici ve zararlı veçhelerini edinmişsindir: bilgenin tembelliğini, azizin tutarsızlığını, estetin ekşiliğini, şairin edepsizliğini - ve hepsinde bulunan kendiyle geçimsizliği, gündelik şeylerdeki kaypaklığı, sadece yaşamak için yaşayandan nefret etmeyi. Safsan, çirkefin pişmanlığını çekersin, kirliysen edebin, hayalperestsen kabalığın. Olmadığın gibi hiç olmayacaksın; ya olduğun gibi olmanın hüznü… Cevherin hangi aykırılıklara batmış ve dünyaya sürülmende hangi karışık deha ağır basmış? Kendini ufaltmadaki ısrarın, ötekilerdeki düşüş iştahını benimsettirmiş sana: filan müzisyenin falan hastalığı; filan peygamberin falan kusuru; kadınların -şair, hovarda veya azize- melankolileri, bozulmuş usareleri, ten ve düş çürümeleri. Kararlılığının baş ilkesi, harekete geçiş ve anlayış biçimin olan burukluk, dünyadan tiksinmenle kendine acıman arasındaki gelgitin tek sabit noktasıdır.(s.142) * Doğru diye adlandırılan şey, yetersiz bir şekilde yaşanmış, henüz içi boşaltılamamış, ama eskimesi kaçınılmaz olan ve yeniliğini tehlikeye sokmayı bekleyen bir yeni hatadır.(s.151) * Hakikî bilgi, karanlıklar içinde uykusuz beklemekten ibarettir: Bizi hayvanlardan ve hemcinslerimizden ayırt eden sadece bu uykusuz gecelerimizin toplamıdır. Hangi zengin ya da tuhaf fikir, bir uykucunun ürünü olmuştur? Uykunuz iyi mi? Rüyalarınız külfetsiz mi? Anonim güruhu kalabalıklaştırırsınız. Gündüz, düşüncelere düşmandır; güneş karartır onları(s.152) * Kendi kendine, “bildiklerim hüzün verici,” diyebilen kişi ne mutludur(s.152) * Evren her bireyle başlar ve biter (s.153) * “Nerede tükettin ömrünü? Bir hareketin hatırası, bir tutkunun işareti, bir maceranın parıltısı, güzel ve firarî bir cinnet - geçmişinde bunların hiçbiri yok; hiçbir sayıklama senin ismini taşımıyor, seni hiçbir zaaf onurlandırmıyor. İz bırakmadan kayıp gittin; senin rüyan neydi peki?”(s.161) * vaiz olsam, duanın gülünçlüğünü açığa vururdum; kral olsam, başkaldırının amblemini dikerdim. İnsanlar gizliden gizliye birbirlerinden tiksinmeye heves ettiklerine göre, her tarafta kendine sadakatsizliği tahrik ederdim, masumiyeti hayrete düşürürdüm, kendine ihanet edenleri çoğaltırdım, kesinliklerin çürüme yerinde çoğunluğun kokuşup gitmesine engel olurdum.”(s.161) * Her tarafta isteyen insanlar…, çapsız ya da esrarengiz hedeflere doğru koşuşturan adımların maskaralığı, çakışan iradeler, herkes bir şey istiyor, kalabalık bir şey istiyor, bilmem neye doğru yönelmiş binlerce insan. Onları izleyemezdim, hele onlara hiç meydan okuyamazdım. Şaşırıp kalırım: Onlara bunca canlılığı hangi mucize vermiştir? Olağanüstü hareketlilik: Bu kadar az ette bunca hayatdoluluk ve histeri! Hiçbir kuruntunun teskin etmediği, hiçbir bilgeliğin yatıştırmadığı, hiçbir burukluğun keyfini bozmadığı o telaşe müdürleri… Tehlikelere kahramanlardan daha rahat bir biçimde meydan okurlar: iş yararlığın bilinçsiz havarileridir bunlar(s.163) * Ümidin büyüsüne de artık ümit etmediğimiz zaman maruz kalırız: Hayat - kafayı ölüme takanlar tarafından canlılara sunulan hediye…(s.166) * Seven kişi aşkı incelemez, harekete geçen kişi eylem üzerine hiç düşünmez: İnsanoğlunu araştırıyor olmam, olmaktan çıktığı içindir; kendi kendimi incelemem de artık “ben” olmadığımdan(s.167) * Büyük sözlere fazla içtenlik katmada bir edepsizlik vardır(s.171) * Şu ki, uykusuz geceler bitebilir, ama sizde bıraktıkları ışık sönmez(s.174) * Bir din, kendini dışlayan doğruları hoşgördüğü zaman tükenir; artık adına öldürülmeyen bir tanrı da gerçekten ölmüş demektir.(s.176) * Topluluklar ancak tiranlıklar altında sağlamlaşır, yüce gönüllü bir rejimde de çözülüp dağılır - o zaman, bir enerji sıçramasıyla özgürlüklerini boğmaya ve kaba ya da taç giymiş gardiyanlarına tapmaya koyulurlar. Ürküntü devirleri sükûnet devirlerini bastırır; insan, olay bolluğundan ziyade olay yokluğundan rahatsız olur; Tarih de onun can sıkıntısını reddetmesinin kanlı ürünüdür.(s.176)
·
154 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.